31 Aralık 2011

İlk hediye kirmizi don

Yikandi paklandi, yeni yila mis gibi girmek icin. Bugune has sinirsiz cips ve cerez keyfi icin masa hazirlandi. İlk hediye paketi acildi veeeee ta ta ta tammmmmn...... Kirmizi don
Yeni yil bize saglik ve mutluluk getirirmisin? Herkese getir binu.

30 Aralık 2011

Hediyeler Hazir

Salondaki agacin altindaki tum hediyeleri kendi odasindaki agacin altina tasidi. Tabii adi yazanlari sadece. Harfleri de onune koydu agacin, "bunu da cek" dedi. "Noel Baba beni cok seviyor, cok hediye getirdi. Size az hediye getirmis" dedi ve huzunlenerek durdu. Yanima geldi sonra sarildi. "Sakin hediye az diye uzulme, sen benim en buyuk hediyemsin" dedi :))) "annemle babam yani" diye de ekledi. Offf oglum, en buyuk hediye sensin tabii ki, iyi ki varsin

29 Aralık 2011

Noel Baba Geldi

Bugun okulda yeni yil partisi vardi. Tiyatro gosterisi ve Norl Babalari vardi. Noel Baba demis ki , " hohihooooooo, burada zaten noel baba varmış" :)))
Noel Baba kitafetimizi giydik, bu kitafeti 3 yasindayken almistik, 3. Giyisi oldu, parasinin hakkini fazlasiyla verdi. Ama seneye yenisi alinacak belli ki, boyu kisa geliyor. Noel Baba ahtapot seklinde harf puzzle getirmis. Aaaaaa ne kadar da sasirdim :))
Sabah yuzunde 2-3 benek vardi, tum vucudunu sarmis, yuzu tokatlanmis gibi. Cildiye muayenesi icin isyerime getirdim, urtiker teshisiyle ciktik. İsyerimde oynuyor simdi.
İyi seneler herkese

28 Aralık 2011

Yil sonuna dogru

Yeni yila 5 kala, kaynar su doktum koluma iyi mi noel baba? Nasil bir agridir bu boyle, eve kadar kokun arabadan disarida tasidin. Acilde yapilan mudahale sonrasi yani. Evde de epey agridi, ancak ertesi gun oldukca iyidi. Takii kucuk adam olusan bullere tekme atip, yanim deriyi siyirip atana kadar :(( ben acidan, o uzuntuden kivrandik bir dyre, neyseki bugun daha iyi, persembe gunu ise fonuyorum ben de

27 Aralık 2011

Sen Adresi Biliyorsun


Noel Baba
Küçük adam okuldaki yılbaşı apacı için teleskop, evdeki noel ağacı için de İkea Treni istiyor. Bir de İpad istiyor ama boşver onu, Galaxy Tab daha iyi olur benim kanımca :))
Sen adresi biliyorsundur herhalde, geyik yapmazsın artık. Bir zahmet gönderiver.
Bak kırmızı donları da yılbaşı ağacımızın en tepesine asmak suretiyle hazır ettim, tamam kabul bacamız yok evde ama, en üst katta oturuyoruz, çatıdan atıverirsin içeri :))
Bunlar ufaklığın istekleri senden. Noel Babaya inanıyormuş gibi görünüyor ama bana sorarsan inanmıyor, ona gerçekleri anlatmamı istemiyorsan yukarıdaki listeye gözatıver.
Kendim için istekleri sana daha sonra yazacam. 3 günde biter sanırım :)))
*************
genetik geçişdedikleri bu olsa gerek :))

09 Aralık 2011

Hay Allah'ım Yaaa





Kreşte anne-babalarının ne iş yaptıklarını anlatmışlar.




Bizim bacakasız annesini anlatmış önce :




Masaya oturuyor, sonra bacak bacak üstüne atıyor (kendi de yaparak anlatıyormuş), sonra hastalar geliyor,




"Şurdan şöyyyyle gidiyorsunuz, sonra sağa dönüyorsunuz, işte orası (elleriyle de yonleri gösteriyormuş)"




Sonra hasta odadan çıkınca annem "hay allahım yaaaa, hay allahım yaaaa( ellerini de birbirine vurarak anlatıyormuş) diyor. Annemin işi bu"




:))))




Babasının işi ise




"Babam sucu dükkanında çalışıyor, içeri girince bilgisayarı var, oturuyor, çiftliğini açıyor, orada sebze- meyve yetiştiriyor akşama kadar, ama eve hiç getirmedi"




:)))))))))




Kopmak budur sanırım, bayıldık gülmekten.




Not: Annen danışma görevlisi veya hastalara eziyet eden bir cani değil, baba da sucu dükkanında değil; su analizi de yapılan laboratuvarda çalışıyor :)




Üstteki foto :




Fotoda ustine carpi olan kresteki kizlar, altindaki yuz de aglayan yuzu kizlarin. Ustundeki carpi da kızlar basarisiz oldu, kazanamadilar ve agliyorlar.Erkek resminin ustündeki de tik isareti, basarililar yani. Altta da gulen yuz :))




16 Kasım 2011

Neden Yazamıyorum Acaba


Bir saattir yazı yazıyordum, neden yazamıyorum acaba diye başlamış, aslında hala yazabildiğimi görmüştüm. Ancak Alahın belası blogcu biranda yoketti yazımı, yazamıyorum işte, önüme engeller geliyor. Kendimi anlatmıştım, halet-i ruhiyemi, sonra su güzel fotonun içinde gizli bir sürü şeyi anlatmıştım, 3 A4 kağıt kadar yazıydı neredeyse, gitti işte, deprem vergilerinin bile deprem dısında nereye kullanıldıgı beliyken benim yazım buraya yar olmadığı gibi internetin sonsuzluğu içinde yokolup gitti :))
Ruhsuzca özetleyeceğim yazdıklarımı; (Google translate benzeri bir özetleme):
Candaş kuduruk bir çocuk oldu, küçükken uysallığının aksine.
Ben 5 aydır sürgündeyim, iyiki de sürülmüşüm. Bu boktan hastanede fesatlıktan başka birşey yokken diye düşünürken, benim gibiler sürgündeymiş meğer, bulduk birbirimizi, iyiyim artık. Tayinimin çıkmamasına rağmen...
İnsan vucudu, hatim indir; günes sistemi, hatim indir; sırada abc.... hatmekmek bitmez....6 aydan fazladır inemedi bir türlü. Abc song, alphabet song, youtube, iphone.....yeni hevesi.
****************************
Yaptığı her resim alfabeli içeriyor, en kötü ihtimalle şekillerde gizlenmiş harfler vardır. Tüm oyuncaklar kitaplar, alfabe üzerine. Bu resimde gizlenenleri anlatmaya çalışayım, zira benim de asla unutmama lazım. Gökkuşağını görüyorsunuz, altında sarı renkle "R" harfi var, kendileri rainbow'un R si olurlar
Sol üst taraftaki mavilikler yağmurmuş, yağmurun bitim noktasındaki işarete dikkat, "W", kendileri waterin w su olurlar
Sağ üstteki sarı görüntü güneş, yanında da "S" harfi var, sun ın "S" si tabii ki.Soldaki Candaş, sağdaki baba, Candaşın yanındaki çiçek resimlerine dikkat lütfen, ben hayran kaldım bunun açıklamasına, anlatayım burada da. Çiçeklerden biri düz, diğeri yani üçlü çiçel ise boynu bükük. Solmuş diye düşünmüştüm ki, ne kadar aptal oldugumu anladım. O bir "F" harfiymiş, flowerin f si :)))) Gökkuşağının üstündekiler uğurböcekleri...Daha başka şeyler de anlattı da ben şaşkınlıktan dilimi ısırmıştım, acısından unuttum :))
Ben de çerçeveledim bunu, başköşeye koydum. Çıldırdı resmen çerçeveyi görünce, gurur duydu kendiyle, aynen bizim duydugumuz gibi.


Onca zaman ara verdikten sonra, bu kadar yazmak fazla bile oldu sanırım benim için.




26 Ekim 2011


Bu fotoğrafla Van depreminin sembolü haline gelen 13 yaşındaki Yunus Geray hayatını kaybetti
NTV de çok severek izlediğim bir programın içindeki bölümdü, O Anlar
Konuşan fotolar şeklinde, dünyanın hertarafında yakalanan O Anlardan ibaretti, muhteşemdi (hala devam ediyor olabilir)
Bu foto da öyle. Herşeyi nasıl da anlatıyor, o hayat dolu kocaman gözler ve üstündeki cansız el.
Tam da hayatı, dünyayı anlaıyor. Umut ve ölüm yanyana, koruma ve koruyamama içiçe.
Umutla umutsuzluk, yaşama arzusuyla baba korkusu çarpışıyor
Ne diyebilirim ki, dua etmekten başka.
*****************************************
Başka bir konuda depemin Van'da olmasına ilişkin yapılan medeni ve demokrat vatandaşlarımızın yorumları.


Bu yorumlar nedeniyle insanlığımdan utanıyorum, etrafımdaki ne çok kişiyi yanlış tanımışım meğer.
Ben yorumsuzum şuanda, hiçbirşey anlatamaz hislerimi




22 Eylül 2011

Ş Harfi

İngilizce alfabeyle kafayı bozdu. Telaffuzu da o kadar güzel ki, beni düzeltiyor, öyle söylenmez o harf diye.

HArf kalıpları ile kurabiye yapıyoruz bugün. Q harfi en sevdiği. HArflerden şifresi bile var hatta, ama söylemem :)

Q harfi elindeyken, question'ın Q'su dedi. Sonra "anne kuesçında ç harfi var, ama İngilizce alfabede "ç" harfi yok ki, nasıl oldugunu anlayamıyorum?" dedi.

Ne dersiniz ki bu durumda cevap olarak. Anlatmaya çalıştım, ben anlamaz diye düşündüm anlatırken ama sonra ne oldu bakın.

Geçen hafta Tara'nın doğumgünü vardı. Ona özel bir hediye hazırlamış, "ingilizce alfabe resmi". Altına da adını yazmış tabii.

"Aaaa, ismimi yanlış yazmışsın oğlum, Candaş ş ile biter dedim.

"Anne, sen bilmiyor musun, bu İngilizce Alfabe resmi, İngilizcede Ş harfi yoktur, bak ben de CANDASH yazdım bu yüzden dedi.

16 Eylül 2011


Sabah uyandi, sarildi boynuma. Kokladi sonra beni.

" Ne kadar guzel kokuyorsun sevgilim. Banyo mu yaptin?"

Gunaydin sozu nasil da anlamsiz bunlarin yaninda

6 Eylül 2011





04 Eylül 2011

03.09.2011



Özel bir gün bugün. Aslında son 2-3 aydır emaresi vardı, ama ben hep tesadufi bulmuştum ve abartmamak için üstünde durmamıştım.
Son 2 haftadır filan babası söylüyordu, "hııı" deyip geçiyordum. Şahitliğim vardı buna da, yine tesadufi diye düşünüp geçmiştim.
Ama bugün "yok artık" dedim. Ne tesadüfü, bal gibi de öyle". Hem de tesadüfi olması gereken hiçbir şart yerinde yoktu. Başka bir versiyonunda olay son 2 aydır tamamdı zaten de, bunun bu durumda olduğunu farketmemiştim.
Buraya ne olduğunu yazamayacağım, üzgünüm ki. Unutmamak için bu tarihi yazmam gerektiği için yazdım. Herkseten özür.
**********
İkea'daydık bugün, bizimkinin vazgeçilmez mekanlarından biri. Premature ikizleri olan bir arkadaşla tesadüf eseri karşılaştık, çocuklar oynadı, biz de lafladık. Foto için teşekkürler Y.A.

"Ç" Harfi


İngilizce alfabeyle kafayı bozdu. Telaffuzu da o kadar güzel ki, beni düzeltiyor, öyle söylenmez o harf diye.
Harf kalıpları ile kurabiye yapıyoruz bugün. Q harfi en sevdiği. HArflerden şifresi bile var hatta, ama söylemem :)
Q harfi elindeyken, question'ın Q'su dedi. Sonra "anne kuesçında ç harfi var, ama İngilizce alfabede "ç" harfi yok ki, nasıl oldugunu anlayamıyorum?" dedi.
Ne dersiniz ki bu durumda cevap olarak. Anlatmaya çalıştım, ben anlamaz diye düşündüm anlatırken ama O kesin anlamıştır bunu.


Küçük Adamla Bayram



Bu bayram İstanbul'da kaldı. Hani tercihen cinsinden değil bizimki, aslında seçeneksizliktendi. İstanbulun tadını çıkaralım biz de dedik madem. İstanbulun yarısı şehir dışında olduguna gore, trafiksiz ve rahat olur buralar. Bir nevi bizim mahalle cinsinden.
Tabii öyle olmadı.
Neden mi?
Cumartesi temizlik yapmalıyım paniği ile hiçbirşey yapamadan geçti. Temizlik de dahil
Pazar temizlikle geçti
Pazartesi ütü ve 4 saat süren site içindeki tüm parklarda gezmece ile sürdü. Tabii 35 derece sıcakta üşümeye başlayan ben salak salak bugün güneş de var ama hava ne sogukmuş, çocugu da incecik giydirdim cinsinden suçluluk duydum. Gölgeden kaçıp güneşte oturdum illa ki.
Havanın soğuk değil, aksine çok sıcak oldugunu, ben hala titreyerek "kış geldi herhalde" diye uzun kolluları ararken kocamın şüphelenmesiyle anladık.
38,5 derece ateş.
Ding... dong...
Bayramlık uzun kollu kıyafetler çıktı ortaya.
Boğaz ağrısı ama su dahi iöemeyecek derecede 4 saatte bir ateş, zangır zangır titreme. Parasetamol dısında ilaç da olmayınca küçük adamın dolvenine talim ettim.
24 saatte ateş devam edince ve boğaz su yu dahi içemeyince antibiyotik başladım. Evde ne varsa tabii
Evden çıkan antibiyotik küçük adamın antibiyotiği :))
Bir kez daha anladım ki biz bu çocuklara resmen işkence ediyormusuz.
Doktorların tadı en güzel antibiyotik diye verdiği ilacı içmek için kaç bin defa midemin ağzıma geldiğini hatırlamıyorum. Neyse ki bugun 3. gün ve ilk kez ateşim çıkmadı.
24 saatin 18 saatini yatarak geçirmek, evde ilgi bekleyen bir çocuk varken ne kadar da zormuş.
Bugün 5 dakikada bir "ya ben ne kadar kötüymüşüm 2 gün boyunca cümlesini kullandım neredeyse.
Neyse ki iyiyim şimdi
********
Pazartesi sordum bizimkine "ne yapmak istersin" diye
"Caddeye gitmek isterim" dedi. Sonra parkta arkadaşlarını görünce o da ben de unutmuştuk.
Akşamına benim ateşim çıkmışken ve onun da uyku vakti gelmişken başladı ağlamaya "caddeye gitme sözü vermiştin" diye.
Ağlaya ağlaya uyudu sonra. Bütün gece uykusunda bağrdı sürekli. Ertesi gün caddeye gitmek şart oldu. Ne anlıyorsa caddeden onu da anlamış değilim ya, neyse.
Ertesi gün iki ateş nöbetim arasında gittik ama bana yapılacak en büyük işkenceydi sanırım. Resmen yürüyemiyordum.

Bu arada o sıcakta uzun kollu sweatle gezen deli ben idim :)) Hani yeşil renkli.
Bir ara öyle titremeye başladım ki Candasın dolven şişesini kafaya dikip içecektim neredeyse. Neyse ki kaşık da cıktı çantadan :))
Bayramın 2. gününde yine 2 ateş arası Bostancı sahilde kumda oynamaya götürdük kuzucugu. Eğlendi gönlünce.


Dün gece ateşlerimin arası 8 saate cıkınca dünyalar benim oldu sanki.
Bugun de aldı cüzdanını eline, hadi kuşlara yem alalım dedi.
Bu da ne derken hatırladık, ben iyileşirsen Ortakoye gidelim diye konusmustuk, O dustu yola zaten. Gittik mecburen, Nazlı Bayası da geldi. Çocuk olmanın güzelliğini seyrettik biz de. Kıç kadar alanlarda koştura koştura ve neşeyle saatlerce oyun oynadılar ya...helal olsun onlara...
*********
Ona harf seklinde hamur kalıbı sözü vermiştim. Zamanın birinde gormustum bir yerde, rakamını almıştım da, aklıma geldi bayramda sevinsin cocukcegiz diye soylemiş olmuştum.
O hasta halimde gittim Carrefoura, dolaş dolaş yok.... Meğer oradan almamaışım ben rakam kalıbını. Oyunakcıya gir, yok...Bayılacam sanki, küçük adam marketin otoparkında arabada uyuyor, babası yanında. Uyanınca sevinsin garibim, soracak çünkü. Şimdi almazsam gece dışarı çıkartacak bzi, aratmaya.
Şu play doohun anne-baba sömürüsü için var olduguna bir kez daha tescil ettim dün.
Yamuk yumuk harf kalıpları, yanında kurabiye canavarı şeklinde uyduruk bir ucube, 4 küçük hamur kutusu. Süsle püsle al sana 35 TL.lik harf kalıbı.
Almam bunu diye direttimse de mecburen aldım.
Polisanın 5 TL lik kalıbını planlarken, 35 TL ye uyuduruk bir kalıp aldım.
Allahım bir çocuk harfleri görünce bu kadar mı mutlu olur? Çıldırdı, deliye döndü görünce. İşi gücü harfler, alfabeler zaten. Eve geldik, denemek için dedim ki otoparkta, "hadi parka gidelim"
"Bunlarla oynamak için sabırsızlanıyorum, hemen eve gidelim, "tahmin ediyorum ki Q harfinin kuyruğu 3 şekilde olabilir.......hemen onun şeklini görmem lazım :)))
Oyuncakçıda dolanırken bir de ayakkabı gördüm, sezon sonunun en indirimlisinden. Aldım hemen, bayıldı ona da.
"Bunlar Nazlı Ablam kadar hızlı koşabilirim sanırım" dedi.

Ayakkabı büyük geldi, değiştirmeye götürecem çıkarmaz ayağından, ayakta ayakkabılar, paşa bey kucakta gittik tekrar, küçüğüyle ayaktan ayağa teslimat yapıldı. Oradan doğru Ortakoye, Nazlı Ablası kadar hızlı koşmaya....
Oradan da saç tıraşına gittik. Ama tıraş oldugunu kimse anlamayacak yine :))

23 Ağustos 2011

Nazar


Bir arkadaşın evinin kapısında gördüğü nazar boncuklarından istedi, birini aldı.
Eve gelince sordu nazar ne demek diye.



4,5 yaşındaki çocuğa nasıl anlatılır ki nazar?



"Hani bazen insanlar sana diyor ya, "aaaa, şu çocuğa bak ne kadar akıllı, ne kadar tatlı"
İşte o kişi eğer sana bunları seni kıskanarak söylerse sana kötü duygularını verir ve bu da senin belki hastalanmana belki de düşmene sebep olabilir. İşte nazar boncuğu bundan korur seni"
Sözümü yarıda kestirdi ve "anladım anne" dedi.



Koşarak odasına gitti, odasının kapısına astı nazar boncuğunu. "Anne hemen gelmen gerek" dedi.
Gittim, "bak şimdi sana nazar boncuğunun nasıl koruduğunu gösterecem. Sen aaa Candaş ne kadar tatlı diyeceksin" dedi.
NAçizane emir kulu olarak söyledim, daha sözüm bitmeden nazar boncuğunu tak tak tak diye kapıya vurmaya başladı. Anlayamadım neler olduğunu, derken "anne hadi kaç, nazar boncuğum seni korkuttu kaçman gerek"



Koşmaya başladım, eliyle ağzını kapatp kikirdemeleri inletti evin içini.



"Bak gördün mü nazar boncuğum beni nasıl korudu" dedi.
Evet tatlı oğlum, çok güzel anlamışsın gerçekten.
*******************



Eşim bilgisayar ekraanına düşün fotomuzu ekran koruyucu yapmış.
Görünce bir çığlık attı. Anne ve baba...
Ben nerdeydim dedi. Karnımdaydın oğlum dedim.
"Hııı,i sanırım ben o zaman hücre halimdeydim" dedi.
:)))
**********************
İşi gücü alfabe şu aralar.
Uzay ve insan vücudu merakı geçmiş değil. Ama sanırım öğrenebileceği herşeyi öğrendi 4,5 yaş için. Alfabeye geçti.
İnsan vucuduyla ilgili bir anıyı da yazmam lazım aslında.
Her doktora gidişimizde insan vucudu kitabını yanımızda taşıyoruz. Doktorun ilgilenmesi gerekiyor bu durumda, bizimki başlıyor herşeyi anlatmaya.
Geçen endokrindeyiz. Kitabını açtı, sayfa sayfa anlatıyor. Sinir sisteminin işleyişini ve kulaktaki ses titreşimlerinin oluşumunu da anlatınca doktor dedi ki" Senin bildiklerini 20 yaşındaki adamlar bile bilmiyor Candaş"
Gururdan kikir kipir etmeye başladı. Sonra doktor dedi ki bana "endokrine gitmeniz lazım ishalleri için"
Küçük adam araya girdi hemen, "ne dedi annne?"
"Başka bir doktpora daha gitmemiz gerekiyormuş oğlum" dedim.
Durdu 1-2 saniye, hemen koşarak doktorun masasındaki kitabını aldı ve kapıya yöneldi.
"Hadi gidelim anne, o doktora da insan vücudunu öğretecem"
:))))
***************



Geçen parka giderken dedi ki,



"Anne biliyomusun, ben geçen gün parktaki çimenlerin üstünde İngilizce Alfabe şarkısını söylüyordum.



Naz (6 yaş) dedi ki, "sen ne güzel şarkı söylüyorsun böyle?"



Ben de dedim ki (sesini, kalınlaştırarak) "Bak gördün mü, küçüklerinde çok iyi yapabildikleri şeyler vardır"


:)))



Bu defa ben kikir kikir :)


*****


Bu da sevgülü Candan arkadaştan gelen yorum



ha soyle , yedi de, icti de, havuza girdi cikti de,tas gibi sicti de,illaki burdan durtuklemek mi gerekiyor yaz yaz diye.:)cok guzel gelismeler oluyor. Allah herseyin gayretini odullendiriyor.
14 Ağustos 2011 06:56

Özür


Çok uzun süredir bolag birşeyler yazmamıştım. Ama ne hikmetse yorumlar da mail olarak gelmedi bu arada ve ben bana yazılan yorumları şimdi gördüm. Bizimle benzer sıkıntıyı yaşayan herkese mutlaka cevap yazdım suana kadar, yardımcı olmaya çalıştım. Ancak bu yorumları yeni gördüm, ilgisiz oldugum düşünülmesin lütfen. Çok özür dilerim.
*****
Yazan: Tarih: 2011-08-15 23:25:01

Konu:

blogunuzu apne yataklarını araştırırken buldum

kızınızdan Beken\'inizden ayrı 4 seneniz geçmiş.

bizimse 6 senemiz bitti subat basında 7. seneyide devireceğiz

işin kötüsü oglum melek Tugayım sanırım küçük kardeşinide yanına istiyor aynı hastalık ve benzer yan sorunlar var allah kimseye evlat acısı tattırmasın.


************
Çok üzüldüm yaşadıklarınıza. Umarım ve çok gönülden diliyorum ki diğer çocugunuz sağlığına kavuşsun. Sizin inancınız ve sevginiz O'nu hayata bağlayacaktır. Lütfen inanmaktan vazgeçmeyin.

************
Yazan: Tarih: 2011-07-25 22:59:19

Konu: lütfen yardım

merhaba, benim ikizlerim var 19 aylıklar. cuma günü anjio yapılarak 2 mmlik pda mız coil ile kapatılacak. tahmin edebiliyorsunuzdur anne olarak içim yanıyor, sürekli endişelerim var. bir taraftan kendimi teselli etmeye çalışırken bir taraftan da yiyip bitiriyorum. anjio sırasında olumsuz bişeyler gelişecek diye korkuyorum. nette araştırırken size rastladım benzer duygulara siz de kapılmışsınıız sanırım, çok şükür olmuş bitmiş sağlıkla evinize dönmüşsüüz. darıısı başımıza inş. dualrınızı bekliyorum. sevgiler


Çok çok üzgünüm yorumunuzu zamanında göremediğim için. Sanırım bitti operasyon. Eminim ki, herşey yolundadır.
*****
Bu iki arkadaş isim ve mail yazmadıkları için onlara ulaşma imkanım yok. Bana tekrar yazarsanız çok sevinirim.


22 Ağustos 2011

Erkek Erkeğe



Babasıyla hiç vakit geçirmeyen genç adam bugün babasıyla zorla sinemaya gitti, ilk sinemasıydı bu (21 Ağustos 2011).


Arabalara karşı hiç ilgisi yok, ama yine de gönderdim. BAbayla kaynaşsınlar biraz diye, zira entegre kuyruk oldu bana.
Sen de gel dedi, erkek erkeğe gidilir arabalar filmine dedim.
Gitti, biraz sıkılmış ama dehşete düşmüş sinemadan belli ki keyif de almış.
Nasıldı dedim:
Elleriyle gözlerini kapattı "elektrikler söndü, sonra mola oldu (eliyle mola işareti yaptı), sonra bitti" dedi.
Bu arada eve ilk geldiğinde ilk sözü,
"anneeeee...biliyo musun kızlar da vardı sinemada...." oldu.





12 Ağustos 2011

Buradayız

Bu post sevgili Candan Bozdağı için gelsin...Cıstakkk....cıstak...
Havuzdayım canımmm, kusura bakma. Bi rahat vermedin yani:))
**************
Doluyuz epeyce...
Ama öyle yorgun ve bir o kadar da bıkkınım ki, yazamıyorum artık. Elim gitmiyor. 3 yıldır aynı sorunlar etrafında yazıp duruyorum, kafamda sanki bir sürü tilki, hepsi daireler çizarek koşuyor ve aynı zamanda kuyruklarını yakalamaya çalışıyorular.
İşte ben o kuyrugunu yakalamaya çalışan salak tilki modundayım.





(Nazlı Ablasıyla vakit geçirdi epeyce-Üst Fotolar)

(Asya ile yaramazlıkları)
Küçük adam büyüyor bu arada, mental ve davranış olarak büyüyor tabii, fiziksel olarak algılanmasın.
PDA angiyosu sonrası sıra aylardır süren mukuslu kakaya geldi. Süt alerjisi de dahil tüm tezlerimiz geçersiz kalınca sebebini anlayabilmek için endoskopiyi kabul ettik sonunda. Tekrar anestezi verildi, sonucta kronik kolit ve kronik gastrit çıktı. Bu defa sıra kolitin sebebinin araştırılmasına geldi. Barsaklarda yara olmadıgına göre yediği bazı şeylerden kaynaklanıyor olmalı denerek gıda intolerans testi yapıldı, 5 gıdaya karsı. Hayatımda boyle bir test görmedim, 5 gıdaya karşı test yapılıyor ama sonuc sadece tek bir pozitif. Ne sonucun degeri var ne de referans aralığı. Doktor diyor ki bu test % 95 süt ve yumurta içindir. Süt ve yumurta intolerans konusunda kardeştir, ikisini birden kesin. Öyle ki yediklerinin içinde bile olmayacak. HAl böyle olunca tüm bisküvi-kek-çikolata-kahvaltılıkların cogu kesilmiş oldu. Çocuga ne yedireceğimi şaşırıyor olsam da aylardır devam eden ishalin şak diye kesilmesi acayip sevindirik yaptı bizi. Öyle ki sokakta gördüğüm insanlara "Candaş bugün sadece 2 kere sıçtı biliyor musun? Hem de Allah seni inandırsın neredeyse taş gibiydi" diyesim var yani :)))

MArmara Universitesine gidiyoruz cogu muayenemiz için artık. GAstroda süt ve yumurta konusunda aynı seyleri soyledi, ama yavaş yavaş başlayalım vermeye dedi. Gunluk 1 çay kaşığı peynir ile başladık, suanda gayet iyi gidiyor. 2. hafta 2 kaşığa çıkacak. 1 ay sonra da 1 çay kaşığı yumurta sarısıyla başlayarak tepkileri gormeye çalışıcağız. Hem de barsakların o gıdalara karşı toleransını artırmış olacağız umuyorum ki...

FMF atakları konusunda pek ilerleme kaydedemedik. Kortizona devam son hızla. HAtta 2 ay once endoskopi olacagı zaman sabah ilaçlarını vermemiştim, kortizon da içindeydi tabii. Akşam yarım doz vermiştim ve sonraki gun atak geçirdi yine :))

Bu kadar hastalık ve ilaçlarla büyüme konusunda da ilerleme sağlayamadık doğan olarak. Öyle ki son 6 ayda hiç uzamadı boyu. Hem ishal hem kortizon olunca sonuç bu oluyor tabii. Endokrin takibine devam ediyoruz, hormon başlayabiliriz artık dedi. Ama sanırım bu defa biz vazgeçtik, onca hastalık ve ilaçlar arasında bir de çocuga her gece iğne yapmak ve tabii ilacın yan etkileriyle boğuşmaya gerek var mı? Evet yaşıtlarından epeyce küçük bir cocuk ama herseyin de farkında. Birçok konuda yaşıtlarından çok üstte oldugunun da farkında. Herkes farklıdır, Onlar boy olarak büyük olabilir, sen de bildiklerinle büyüksün onlardan benzeri şeyleri ön plana çıkarıyorum aslında. Kendine güveneceği birşeyler olsun ve bunu bilsin istiyorum.


(Kreşte en sevdiği arkadaşı Nehir)


Bu sene hastanelerle boğuşmamız sanırım had safhaya çıktı, önceki yıllarımız daha rahattı.
Romatoloji, endokrinoloji, gastro, nefroloji, immunoloji ve göz poliklinikleri son 6 ay içinde ziyaret ettiklerimiz. Hee, kardiyolojiyi nasıl unuturum? En başta o oldu bu sene.
Kortizon nedeniyle göz kontrollerinin önemi arttı. Gittik kontrole Dr. Hüseyin Yetik'e. Doktorlar konusunda genellikle şanslıyız. En azından sürekli takip olacağımız doktorları belirleyene kadar çok çeşitlilerini görüyouz tabii ama idamedekiler oldukça iyi, hele bizim gibi çok doktor gezen birileri olunca doktor secimi hassaslasıyor.
Hüseyin Bey Candaş'ın ilk kez insan vucuduna ilgi çekmesini sağlayan doktordur.
3 yas kontorlunde hastanede hiç göz resmi olmadıgını farketmişti ve dr sormuştu. İşin ilginci doktor da farketmemişti daha önce. O da Candasın gözün anatomisi gösteren bir kitaptan gözü anlatmıştı. İşte o gün bu gündür Candasın tüm resimleri ve kitapları insan vucudu üzerine oldu. Doktor olma isteği de Hüseyin Beyle tanışınca oldu küçük adamda.





Göz muayenemiz güzel çıktı bu arada. Candas balık ve havucu buyuık bir istekle tüketiyor, "gözümüğn arka kısmındaki damarlar çok güzel olacak" diyor.

Keyfimiz yerinde genelde, geziyoruz, misafir ağırlıyoruz. Baki Dede bir ameliyat geçirdi, İzmir'de. Maaile İzmirdeydik. Kömür Ailesi ilke kez biraradaydı. Dedenin ameliyatı da iyi geçince Çeşmede deniz keyfi yaptık 2-3 gün. 2011 dönemi tatili de bu oldu böylece. Hem açılış hem kapanış oldu yani.


Küçük adam kuyruk modunda hala benimle. Adım attırmıyor bana. Nasıl bağlılık bu bilmem böyle. Geceleri bile sağdan sola dönerken yanında olmayayım " başlıyor "anneeeeee" sesleri. Bu arada beraber uyudugumuzu da yazmaya gerek kalmadı.
Ağzı inanılmaz laf yapıyor, "sevgi böceğim, en kıymetli annem, güneşim benim" ilk aklıma gelen hitap sözleri.




Belediye otobüsüne binip, aha da böyleeee oturasım var yani son zamanlarda

13 Haziran 2011

Posta Veniş Türk

En sevdiği tişörtyüle elini yıkarken üstüne su damladı. Değiştiririz, boşver dedim.

Değiştirmek istemiyorum dedi, keşke evimizde Posta Veniş Türk olsaydı dedi.

Krize girdim gülmekten, hatta yetmedi yerlere yattım gülmekten. Ben güldükçe o keyiflendi, o keyiflendikçe ben güldüm.

Anne gülmekten çatlıcaksın bike dedi sonra.

Allahım ne muhabbet ne sözler cıkıyor suaralar.

PDA anjiosu sonrası inanılmaz huy değişikliği ile hayatım çok zorlaştı. Önceden zaten hiç ayrılmayan biz şimdi yapışık durumdayız. Uyurken bile tepemde yatıyor, elleri sürekli yüzümde dolanıyor. Dışarıda kucak istiyor, alıyorum kucağıma. Elleri hala yüzümde dolanıyor, gözlerimi kapatıyor hatta elleri. Yürüyemez duruma düşüyorum. Yapma oğlum dedikçe inadına yapıyor, kızarsam da sevmiyorum seni, beğenmiyorum seni, git bu evden üçlemesi geliyor ardından. Daha sonrasında yumruklar yüzümde, ayakkabı veya terlikleri ise kafamda uçuşuyor. Ne yaptımsa çözemedim ağlama ve vurma krizlerini.

***********

Yaratıcılık konusundaki sınırtanımazlığı devam ediyor. Geçmeli legoları var, neler neler yapıyor ondan aklım almıyor. Evler yapıyor, köprüler yapıyor, ama en çok da makineler yapıyor. Uzaktan süper temizlik makinesi, insan vucudunu tamir eden makine, araba uçuran makine, istediğin şeye dönüştüren makine vs vs vs

**********

Büyüyünce ne olacaksın diyenler önce "yessam" cevabı veriyordu, sonra "hem yessam hem doktora" dönüştü. Sonra çocuk doktoru, daha sonra çocuk kalp doktoru oldu tercih. Şimdilerde ise inşaat mühendisi olmak istiyor. Çok güzel binalar yapacakmış. Hele ki bir bina projesi var ki, benim diyen mühendis-mimarlara dudak uçurtur. Telif hakkı nedeniyle yazamıyorum buraya ne yazık ki :)) Büyüyünce gerçekleştirsin projesini diye...

********

HAstalıklar konusunda pek yol alamıyoruz, şekil ve boyut değiştiriyor sürekli.

Akciğer enfeksiyonu-astım gibi sorunları azaldı, yeme sorunu oldukça düzeldi sayılır. Ancak kalp olayı, inek sütü alerjisi girdi devreye bu defa.

PDA durumu iyi, kontrolde iyi çıktı sonç, 6 ayda bir kontrole devam, amut-takla ve bungee jumping hala yasak. Bu seneki bungee jumping turumuzu yapamayacağız sanırım :))))))

***************

İnek sütü alerjisi nedeniyle inek sütünü kesmiştik, 1 ay düzelmişti kakası ancak 1 ay sonra yine başladı. Doktora gittik tekrardan endoskopi istedi, çarşamba günü yapılacak. İnce barsak ve onikiparmak barsağı incelenecek ve biyopsi alınacak. İnce barsak içindeki tüysü yapıların çalışmadıgı düşüncesi hakim suanda. Bakalım endoskopi nasıl yapılacak? Sonuc ne çıkacak? vs sorular var yine aklımızda.

***************

YAzın gelişiyle park maceralarımız da başladı. Hergün enaz 1 kez parktayız. Park kısmı güzel de park sonrası duş aldırmadaki zorluklar devam ediyor. Epey azaldı tabşii, parka gitmeden önce şart koşmayı unutmazsam daha iyi geçiyor.

PArkla beraber yeni sıkıntılarımız da başladı tabii. Her sene gördüğümüz, Candaşla yaşıt çocuklar eşşek kadar olurken Candaş hala aynı yerde sayıyor.

Geçen senenin bebeleri bu sene CAndası ağzında götürecek kıvama gelmişler. Dolayısıyla yaşıtları CAndaşı arasına almak istemiyor, küçük oldugunu söyleyip dışlanıyor. Boyu boyuna uygun olanları da tabii ki bizimkli istemiyor. Anneleri anlamaksa ayrı bir zorluk benim için. Diyelim ki 2 yaşında cocugun annesi, Candasın yanında duran 3 yaşındaki çocuga abla dedirtiyor, CAndaşa ise CAndas dedirtiyor çocuguna. Peşinden düzeltmekle geçiyor ömrüm, Candaş 4,5 yaşında, o abisi sizin cocugunuzun şeklinde. Benim sinirler bozuk, ama asıl genç adfamın sinirleri daha bozuk. "Ben Defneden büyüğüm ama ona abla diyorlar, bana neden CAndaş diyorlar"...

Nasıl açıklanır ki, bazı annelerin 2 yasındaki cocugunun 4 yasındakiyle denk görünmesini kendi anneliklerine gurur kaynagı yaptıkları??? BAk benim cocugum 2 yasında ama ben iyi baktım ona, seninkiyle aynı görünüyor. Abi dedirtmiyorum hatta şeklinde beyninden geçen düşünceleri.

Endokrin doktoruyla konustum gecen, yukarıda yaptıgım analizi bana söyleyen o oldu aslında. Annelik gariptir, kendi anneliklerini öne cıkarmak için başka cocuklara acımasız davranabiliyorlar. Bu annelik psikolojisinde vardır ne yazık ki dedi.

Ben anlayamıyorum tabii, ben cocuguma her insanın farklı oldugunu, farklılıkları yadırgamaması gerektiğini ve onları öyler kabullenmesşi gerektiğini anlatıyorum. Somut olarak da bak sen sarı saçlısın, başka arkadasın siyah saçlı mesela gibi örnekler de veriyorum ki kafasındaki boşluklar dolsun diye. BAşkalarından da aynı şeyi beklemem saçmalık sanırım.

Yakın arkadaşlarımdan da var böyle anneler aslında, ve ben onların farkında olarak kendilerine engel olmadıklarını düşünüyorum konuşmalarında. Benim çocugumun onca hastalıkları varken, saatlerce cocugunun burnunun akmasının ne kadar büyük sorun oldugunu anlatıyorlar mesela. Uff ya boşver, çocuk dediğinin burnundan sümük eksik olmaz diyorum. "Senin çocugunda aynı sorun olsa böyle demezdin tabii" dedi biri hatta. Dikkat ettim ondan sonra, benimkinin de burnu sürekli akıyor ve tıkalı. Ama onu hastalık olarak dikkate bile almadıgım için hala da gözüme batmıyor. Allah büyük dertler vermesin tabii.

Yemek saati gelmiş, arkadaşlar dürtüyor :))

Hoşçakalın şimdilik


30 Nisan 2011


Evet, sanırım kurtulduk.
Oldu da bitti maaşallah. Sonuncu sıkıntı da bitmiş olsun inşallah.
Ne oldu ne olaak derken bitti.
20 Nisanda hastaneye yattık, 21 Nisan 2011'de anjiyo yöntemi ile PDA mıza coil yerleştirilerek kurtulduk.
Bu kadar basit olmadı tabii, öncesindeki 10 gün boyunca deli danaya dönüştüm. Korkular, endişeler, acabalar arasında ertelemeyi bile düşündük ama faydası olmayacaktı. Kalbin sol tarafı büyümeye başlamış ve mitral kapakta da yetmezlik başlamıştı gizlice seyreden kalp sorununda. Her günümüz korku dolu olacağına 1-2 gün endişeyle geçsin dedik ve olduk. Siyami Ersek HAst yapıldı. Devlet hastanelerinden kötü anılarla dönen biz çok memnun ayrıldık. Öncelikle tüm ekip oldukça profesyonel, hemşirelik bakımı çok iyi. Benim tüm kaprislerime anlayışla dayandılar. Uzun süre hemşirelik yapan ben, kaprisli hastalara dayanamazdım en çok. Ne yazık ki ben de çok kaprisli bir hasta yakını oluverdim anlayamadan.
Küçük adamın yaşanmışlıklarına karşın kendime hak gördüm kaprisi, özel durumumuzu onlar da dikkate alırlar zaten diyordum ki, bizim özel durumumuz oradaki çocukların yanında bir hiç kaldı. Evet, doğru duydunuz, halimize şükrederek çıktık hastaneden. Meğer biz öyle çok şeyler de yaşamamışız gibi yani.
Kapris yaptığım doktor siz bizim için çok basit bir vakasınız dedi, ama yine de istersen ameliyathaneye gir sen de, oğlunu uyutalım öyle çık.
Öyle yaptık, küçük adam uyudu ben çıktım, o uyanmadan yine yanındaydım, o boşluğu hiç yaşamadı, hatta sorunun sadece koluna takılan iğneyle halloldugunu sanıyor. Böyle olması daha iyi, ama kasığındaki bantlara anlam veremedi tabii bir türlü.
22 nisanda hastaneden çıktık, eve geldik, yıkanıp paklanıp yatacakken bizimkinde bir kaşıntı, bir kabarma tüm vucut şişti. Apar topar hastaneyi aradım, anestezi alerjisi olabilir ama 24 saatten sonra çıkmaz, çocuk doktoru görsün dediler. Tekrar acil servise gittik, alerji dendi, serum takacaz ve tahlillerini yapaaz. Kabul etmedim, iğne yapın burada kalalım biraz diyerek çare bulduk. 1 saat sonra herşey geçti ve tekrarlamadı. Sanırım strese bağlı gelişmiş. Minik yavrucak sıkıntı yaptı hastaneleri artık.
HAstane yatışı öncesi ve sonrası öğretmenleri geldi, öğretmeninin oğlu Cenker ile kudurdular desem en doğru söz olur. Şebek pozları da yerleştireyim buraya.

Bu müdahale sonrası acayip huy değiştirdi bizimki. Kıçına motor takılmış gibi koltuk tepesinden veya bizim tepemizden inmiyor. PDA teşhisinde çabuk yoruluyor mu demişti doktorlar, hayır aksine hiç yorulmuyor demiştim. Yalan söylemişim meğer, ne kadar da halsizmiş o zamanlar, şimdiki halini görünce anlıyoruz tabii bunu :)))

PDA nın tam olarak kapanıp-kapanmadığı 1 ay sonraki kontrolde netleşecek
Bizim için dua eden, arayıp-soran, evimizi ve hastane odamızı bolca onurlandıran veya bunları düşünen herkese çok çok çok teşekkürler.

20 Nisan 2011

Kalbimdeki Delik

Bu akşam onu uyutmak için yattık beraber.
Onu ne kadar sevdiğimi söyledim.
"Ben de seni seviyorum" dedi. "O kadar çok seviyorum ki sevgimden kalbimde minik bir delik açıldı"
:) ;(((((

Sen benim çiçeğimsin, gözümsün

Makinenin ucunda tokmak varmış ve şekli bozuk olan damara vurarak düzeltmiş damarı, artık hiç sorun kalmamış.
Komşumun hemen iyileşeceğine eminim.
İşi gücü insan vücudu veya ilginç makineler resmi yapmış.
Temizlik günümüzde Melahata diyorki:
"Gel Melahat, sana özel bir makine yaptım. Uzaktan süper temizlik makinesi".
Mucit olacak oğlum, bu arada şu uzaktan süper temizlik makinesini umarım hayat geçirir, tüm kadınlar minnettar kalacaktır eminim ki.
YArın hastaneye yatıyoruz, PDA kapatımı için, perşembe kurtulacağız inşallah. Bu 4. ameliyatı olacak küçük adamın ve ben hiç bu kadar endişeli, bu kadar korkulu, bu kadar kabus dolu, bu kadar ...... olmamıştım.
HAfta sonu uykusuz, kabuslarla geçti, uykuya daldığım anda etrafımı saran kabuslar, evin her yerindeydi. Neredeyse vazgeçiyorduk ameliyattan, bu kadar gerçe kabuslardı. Ancak endişelerimin hayatımızı etkilememesi gerektiğini düşünüp yola devam dedik. Bir de hissettiklerimi evrene negatif enerji vermemek adına dile dökememek daha da çaresiz bıraktı beni.
YArın sabah gidiyoruz, lütfen ama lütfen dualarınızı eksik etmeyin bizden, evrenin enerjisine ihtiyacımız var. Bugunedualarla geldik ve bunu da sizlerin desteğiyle atlatalım lütfen.
Çok çok çokkkk seviyorum küçük adamımı, tarifsiz, benzersiz ......
Allah kimseyi çocuğunun karşısında çareis zbırakmasın, Allah çaresiz dert vermesin.

10 Nisan 2011

PDA

10/4/2011 PDA PDA Namı diğer Personel Digital Assistant. Bu kelime teknoloijye ne zaman girdi bilemem ama ben son 2 yıldır, herşeyi yapan cep telefonlarıyla duydum bu kelimeyi. Sevgili arkadaşım Candan bir yazısında bahsetmiş hatta, bir tek kabak tatlısı yapmıyor bu telefonlar diye. HAyatımıza kolaylık getirdiği aşikar. Bizim PDA ile tanışmamız 4 yıl önesine dayanır. Doğumum ve sonrasındaki yoğun bakım süreciyle. Benim küçük adamda PDA olduğu söylenmişti.Akıllı telefonla mı doğmuştu yani? Tabii değil. Bu PDA o PDA değil. Bizimki Patent Ductus Arteriyozus... Halk dilindeki adıyla kalbin delik olması. Erken doğumda görülmesi beklenen birşey, ama zamanla kapanması bekleniyor, aort ile pulmoner arter arası bağlantının. Küçük adamınki makul sınırlar üstünde olduğundan ilaç tedavisi uygulanmıştı, 3. tedavide de kapanmazsa ameliyat denmişti, verilen ilaç böbrek damarları üzerinde de olumsuz etkiler yaratıyordu çünkü. 3. den sonra herşeyin yolunda oldugu söylenmişti, ameliyata gerek kalmadı ama 6. ayında kontrol EKO su için kardiyolog kapısı çalınacak. 6. ayında doktorumuz kalp seslerinin normal oldugunu ve kard. gerek olmadığını söylemişti. 1 yaşında eşim hatırlatmıştı doktora, kard gidelim, hiç kontrole gitmedik diye. Gerek yok, herşey yolunda, ben dinlyorum zaten kalbini demişti. İyi dedik biz de tabii. Son 2 aydır küçük adamın ateş nöbetleri çok sıklaşmıştı, 2-3 günde bir halini almıştı ve ben yine deliye dönmeye başlamıştım. Eşimin hekim bir arkadaşı, ısrarla bir enfeksiyon kontrolune gitmemiz gerektiğini söylüyormuş, ne kaybedersiniz diyormuş sürekli. Hatta bize bir arkadaşından randevu ayarlamış, şu gün gidin demiş. Gittik biz de, yine bir sürü araştırma, tahlil, analiz vs vs çocuk mahvolacak derken, bir sürü tahlil, tetkik ve ultrason içinde bulduk kendmizi. Kan kültürü, batın ultrasonu ve EKO. EKO da nereden çıktı dedik, üfürüm duydum dedi. Gittik kardiyoljiye. Masum üfürük bu dedi, EKO ya gerek yok ama çekelim, istem yapılmış zaten. Uzman dr EKO yapıyor, asistan rapor yazıyor. "Yaz canım, PDA pozitif"... Ve benim beynimden kaynar sular akıyor. "Evet yoğun bakımda vardı ama kapandı, bu tolere edilebilir durumda değil mi? diyebiliyorum. Hayır diyor, operasyon gerekir. Allahım bu da ne şimdi... Eeeee ne olacak diyoruz. Hocayla görüşeceğiz, angiyo mu ameliyat mı olacağı konusunda. Bu kadar yani, kafayı yiyoruz tabii. 10 gün sonraya hoa randevusu veriliyor. Çalıştığım hastanenin kardiyologuna gidiyorum, getir ben de bir EKO yapayım diyor sağolsun. YApıyor ve onaylıyor teşhisi. 2,9 mm PDA var. Yani akciğerden kalbe giden temiz kanın bir kısmı kalbe girmeden arada bulunan geçiş ile akciğere geri dönüyor. Akciğerdeki basıncı arırıyor, sık akciğer enfeksiyonu, büyüme geriliği ve çabuk yorulma yapar. ÇAbuk yorulma hariç bize uyuyor herşey. Ameliyat 3 mm üstünde yapılıyor, siz angiyo ile kurtulursunuz sanırım. Ama buna cerrah karar verecek. Aciliyeti yok ama operasyonun olması lazım. Olması lazımsa erteleenin bir anlamı yok diyorum, bize isim önerir misiniz? Öneriyor, Siyami Ersek'ten. umaya randevu alıyor bizim için ama kafam öyle karışıyor ki hafta sonunun geçmesini istiyorum ve randevuyu haftaya alıyorum. Bakalım bu hafta dananın kuyrugu kopacak. Hakkımızda hayırlısı. O günden beri hep kabuslarımda hastanelerdeyim, kalbinden darbe alıyor küçük adam vs vs Ateşleri için de FMF dktorumuz kortizon dozunu artırdı bu arada ne yazık ki, ama ateşler kesildi 2 haftadır. Ben de kurdesen döküyorum resmen. 7 ay önce başlayan ve tüm vucudumu kızamık görütüsüne çeviren döküntülerle aktif olarak 5 ay dolaştıktan sonra, son 2 aydır epey azalmıştı ve sadee izleri kalmıştı, onlar da zamanla geçecek denmişti. Adı PLEVA imiş bunun. Candaş'ın PDA teşhisi olduğu gün bir gecede tekrar kavuştum döküntülerime. Hem de tüm vucudum da ve bu defa bonusu da var. Uyuz gibi bir kaşıntı. Akşam olunca başlayan, antihstaminiklere cevap vermeyen çıldırtan bir kaşıntı. Umarım herşey yolunda gider. Lütfen bizim için dua eder misiniz?

Yıldız Olmayan Kardeş

20/3/2011 Yıldız Olmayan Kardeş Kardeş istiyor sürekli. Olamayacağını anlatıyorum ama nafile. Bebekler hep ağlar, senle ilgilenemem, oyun oynayamam, seninle parka gidemem her zaman, ikinize de oyuncak almaya paramız yetmez vs vs Yine de istiyormuş, babası oynarmış onunla. Paramız yetmöezse oyuncak istemezmiş,kucak istediğinde babasının kucağına gidermiş falan filan Amabenim hep aklıma kardeşimin olması geliyor diyor boynu bükük. Bu aralar kreşteki cocukların bir çocugunun kardeşi oluyor, bir de canı sıkılıyor evde. Kardeş istiyor. Hatta bugün uzun zamandır görüşmediğimiz bir arkadaşına gitmek istedi. "Gidemeyiz oğlum, artık görüşmüyoruz onlarla" dedim. "Onlar beni görmeyi çok istiyordur ama, seviyor onlar beni, hem ben ........ 'i çok özledim anne". ********************************* Kardeş konusunda hayır dedim ve konunun kapanmasını istedim. "Offf" dedi. Keşke ben senin karnındayken br kardeşim daha olsaydı, beraber büyürdük, keşke yıldız olmayan bir kardeşim olsaydı". Kızım için ağladım yine, olmadığı için, oğlum O'nu istediği için.

Pregomin AS

20/3/2011 Pregomin AS Şu inek sütü alerjisi-intoleransı konusunda birşeyler yazayım. GAstrolojiye gittik, pediatrik gostro yani. TAm olarak alerji olarak tanımlamadı ama intoleransı var dedi. Sonuçta elimde veriler var, günde 2 bardak süt = 6-8 sulu-mukuslu kaka Sütü kestik = Günde bir normal kıvamlı kaka Bize özel bir mama verdi süt yerine. Milupanın Pregomin AS adında birşey. Buradan sayın yetkililere sesleniyorum, bu mamayı hazırlarken hiç mi tadına bakmadınız? Küçük adama vermeden önce tadına bakayım dedim, aman Allahım o da ne? 33 yıllık hayatımda tadını benzetebileceğim hiçbirşey yok. O kadar iğrenç, o kadar tatsız, o kadar ne olduğu belirsiz ki.... Hadi siz tadına bakmadınız diyelim ki, hadi çocuklar erişkinler kadar seçici değil diyelim ki, içinizden bir ALlahın kulu olsun kendi çocuğuna içirip de baktırsaydı ya.... Kutusu 160 TL imiş, sadece yarım kutusunu çeşitli içecekler içinde karıştırarak denemekle harcadım, ama nafile. Çocuk yalvarıyor verme lütfen anne diye... Sadece önceki gün bal ve şeker ile beraber corn flakesle verebildim ama 2. gün mümkün olmadı verebilmek. Doktorla konuşmadım ama bugün keçi sütüne başladım. Bismillah diyelim, hadi hayırlısı bizim için

Navigasyon

20/3/2011 Navigasyon Geçen gece yattık, saat 9.30 gibi. Kapı zili çaldı. Bu saatte telefon açmadan kapıya kimse gelmeyeceğinden eminim, Ersin kapıya gitti, kimse yok tabii., Uyumamak için bahane arayan küçük adam "kim geldi" diyor. Yanlış bastılar sanırım, kimse gelmemiş dedim., "Evet, yanlış basıldı. Sanırım zile basanın vaginasyonu veya haritası yoktu" dedi. Koptum gülmekten. Ersine anlattım söylediklerini. Çok kızdı bana: "Yatakta konuşulan şeyler gizlidir, kimseye anlatılmaz" dedi. Dersimi almış oldum tabii, çocuk haklı. ****************** Dün sabah uyandık, bacaklarım ağrıyor diye feryat figan bağırıyor. Dizlerini gözteriyor. FMF ataklarına eklem tutulumları da eklendi diye düşünürken ateşi yükseldi. Daha kahvaltı bile yapmamışken kortizon ve FMF ilacını vereyim dedim ama kusmaya başladı boş mideyle. Çığlık çığlığa ağlamaya başladı, başım ağrıyor, başım ağrıyor diye. Babaının kucağında kuzucuk kıvamında mahzun, çaresiz ağlıyor. Ateş 39 derece oldu, kustu tekrar. İlaç verdim, ama başım diye yıkıyor ortalığı. Uyuklamaya başladı. Korkudan düşünemez hale geldim, doktora gidip-gitmemek arasında kaldım. Boş yere panik yapmak istemiyorum, son 2 haftadır neredeyse hergün doktorlardaydık. Gereksiz bir koşturmaca daha olmasın diyorum ama bu durum gerekli mi- gereksiz mi düşünemiyorum. Uykuya eğilim de başlayınca kfasını bir yere mi çarptı acaba sorusu geliyor aklımıza. Dün gece düşmediğine eminiz, öğretmenlerini arıyoprum, onlar da emin bir kaza olmadığına. Uykuya dalıyor bu arada bizimki, sürekli gözlemleyerek bekliyoruz. 4 saat uyuyor, sabah yeni uyandığı halde hem de. Göz altlarını, ateşini ve uyarılara cevap-verip vermediğini kontrol ediyorum. Ense sertliği olup-olmadığına bakıyorum. Nöçrolojik bazı hastalıklar geliyor klıma çünkü. Saat 2.30 da uyanıyor. Aman allahım sankisaatler önce perişan halde olan çocuk bu değilmiş gibi enerji dolu, yerinde durmuyor. Hiçbir yeride bir ağrı yok. Çok acıktım diyor hatta, yemek yok mu :))) 39 derece ateşin sade tek sefer olması, 4 yaşındaki çocuğun başının ağrıması ve "durdurum başımı" diye ağlaması karşısında şaşırıp kalıyorum. Uyandı ve hiçbirşey yok. Akşam saatlerine kadar kendime gelemiyorum, akşam temizlik yaparken Azeri kardeşlerimin diline göre "başa düşüyor" yaşadıklarımız. Biz neden hastaeye gitmemişiz ki? diye. Ne olduğunu bile anlayamadık ki...Gece yine tedirgindik, oldukça geç yattık gözleyelim biraz diyerek. Çok şükür ki sabah güzel uyandı. Keyfi yerinde. Bu belirtilerle hastalıklanmak ciddi şeylerin göstergesi olabilir. Umarım bir daha yaşamayız. ****************** Geenlerde tık tık başlıklı yazı yazmıştım, ama tık tık konusuna değinememiştim. Sayın Başbakanımızın bazı sözleri çok çok hoşuma gidiyor, lafı çok güzel gediğine oturtuyor. (Bu yazım benim siyasi düşünceme yorulmasın lüğtfen). Diyor ki "horoz ne kadar öterse ötsün, civciv tavuğun tık tıkına bakar" Günlerce gülüyorum ve nereden bulur bu sözleri diye şaşırıyorum. **************** Bir TV programında da bir deyim duydum geçenlerde. "Cip-Şak" Eli para görür görmez cip alanları tanımlıyormuş. Bizim toplumumuza ne kadar da uyuyor, helal size diyorum, ne güzel tanımlamışsınız. Bir de araba kullanamadığı halde sırf cipim var demek için kapıda cip tutan tanıdıklarım da var, o da ayrı deyim bulunması gereken bir konu olabilir.

Glukoz, Fruktoz, Laktoz

19/3/2011 Glukoz, Fruktoz, Laktoz.... Hatırlıyorum da, okulda kafamız bir milyon olmuşken ilginç kelimelerde bu üçlemeyi tekerleme yapmıştık. Dilimizden düşmüyordu. Bizim küçük adamın hayatına laktoz çok zor girdi. Yeme sorunu öyle boyutlardaydı ki bebekliğinde bile süte direndi, büyük bir inatla 2 yaşına kadar anne sütü verdim ve artık bıkkınlıktan dolayı kendi isteğimle kesmiştim. Sonrasında inek sütüne alıştırma çabalarımız oldu, mama veya süt büyük bir dirençle karşılandı tabii. Çocukların bayıldığı o rengarenk yoğurtlar bile 1 kaşık bile olsa büyük direçle reddedilirdi. Evin büyük adamıyla birlikte, onun ilk kez gönüllü danino yiyişi gözümüzün önünden gitmeyen sahnelerdendir. 1 Oak 2010 tarihinde KFC'de verilen o çilekli daninoyu plastik çay karıştırıcıyla Erol Taş misali yemesi zihnimizden kolay kolay silinmeyen sahnelerdendir. Ne bürük mutluluktu bizim için, eve envai çeşit renkli yoğurt almış ve şansım varsa yedirebilmiştim, çok elzem bişeymiş gibi. Ağzına süt koymayan küçük adama karşı, çok istekli olmasak da kurtarıcımız olmuştu. Tüm çocuklar süt delisiyken bizimki ağzına sürmedi uzun süre. Önce corn flakesle biraz almaya başladı. Sonra adı "okul içeçeği" oldu, süt sadece okulda içilir dedi ve son 8-9 aydır okulda her sabah içti sütünü, geçenlerde 2. bardağı bile istemeye başlamıştı hem de. Sonra evde de istemeye başladı, 3 aydır gece yatmadan 1 bardak süt içmeye başladı. Elimize çayımızı-patlamış mısırımızı alıp öyle seyretme hevesimiz vardı yani o süt içerken. O kadar zordu yani. Bununla beraber başka bir sorunumuz daha başladı tabii. Bizimki hep sulu ve çok sayıda kaka yapan bir çocuktu. FMF için kullandığı ilaçla açıklandı hep bu durum ve üstünde durulmadı ve biz de artık dillendirmemeye başlamıştık. 3 ay öne kaka sayısı günde en az 5'e çıktı bu sayı, sulu ve içinde mukuslar vardı. O ara grip oldu, hastanede yattı, antiviral kullandı, antibiyotik kullandı, ondandır dendi, mikroskopi temiz çıkıyordu. Öyle mi böyle mi derken 1 ay daha sürdü bu durum tekrar tahlliller vs bi nane çıkmıyor. Akşam sütüne bal katıyordum, baldan mı acaba diyerek kestim, yok anam devam ediyor. Öyle hal aldı ki kakalar geceleri uykudan 2-3 kez kaka için uyanır olmuştu ve günlük sayı 6-8 arasını bulmuştu. Benim gıda müh. büyük adamın aklına laktoz intoleransı geldi. Ki benim aklıma gelmeyecek bir konuydu, laktozsuz süt aldık, derdimize çare olacagını umarak. Bekledik 3-4 gün. I-ııhhhh...Hala devam duruma. O sırada endokrin konrolumuz vardı, dr bahsettim, laktoz intoleransı var sanırım dedim. O da, sanmıyorum ama inek sütü alerjisi olabilir" dedi. Testler yapıldı, total Ig E cok yüksek çıkınca sütü kestim, ancak asıl belirleyici testin çıkana kadar adı konmamıştı. Elimde süt ve sütsüz döneme ait kaka bulguları olsun diye kestim ve sütü kesince herşey biranda değişiverdi. Günde 6-8 den önce 2-3 e düştü, 10 gün sonra yani bugun ise günde bir kez kaka yapıyor. Ve ben şoktayım, ağzından lokma girer girmez tuvalete koşan çocuk yok artık, insan yaşarken neden anlamaz ki içinde bulundugu durumu? Gastrolojiye sevkedildik, ona gidene kadar süt vermedim. 10 gün sonunda diğer test sonucu da pozitif çıkınca gittik doktora. Gerçi hafif pozitif çıktı test ama Alahtan eliminasyon yöntemini uygulamışız, yoksa hiçbişey yok deyip gönderecekti bizi geri. Sütü kesince düzelmesi iyi bir veri oldu elimizde. Dr süt alerjisi veya intoleransı var, test alerjiye çok uygun değil ama eliminasyona göre alerj var dedi. İntolerans da olabilir tabii. Endoskopi dedim, boşver doktor dedim :)) Özel mama verdi, ama bu mamayı geliştirenleri bir bulsam alınlarını karışlıyacam kesin. Bir tadına bakayım dedim, 33 yıllık hayatımda tattıgım hiçbirşeyle anlatamayacağım kadar iğrenç birşey. Çok az hazırladım, önce bal koydum, olmadı şeker ekledim, olmadı nesquik ekledim, yok yok yok...Çocuk yalvarıyor verme diye. Ki süt demedim ona ilaç dedim, adı ilaç olan hiçbir tada itiraz etmiyor çünkü. 1 saat uğraş sonuç vermeyince portakal suyuyla hazırladım, yine olmadı. 2 gün ara verdim, bugun tekrar az miktarda bal ve şeker ekledim, corn flakese verdim, ilk defa içmiş oldu böylece. 5 saat oldu ama suan barsaklarda hareketlenme yok, umarım bozmaz barsakları. Yeme konusundaki skıntılardan sonra şimdi de yediğini sindiremeden atması gelişememesine sebep oluyordu sanırım. Umarı bu defa çözeriz sorunları. FMF konusu da ayrı konu. Kortizon kullanıyoruz ve dozu düşürmeye çalışıyorduk ama FMF atakları hortladı dozu düşürünce. Önce ayda bir kez olurken son 1 ayda 3 kez atak geçirdi, hafif ataklardı ama sinir bozucu şeyler. Kortizonun arttırılması ihtimali ise düşünmek bile istemiyorum. Kortizonun büyüme ve kemikler üzerine etkisi kendini göstermeye başladı. Kemik erimesi çıkmıştı 6 ay önce, menapozdaki kadın ilacı olan fosamax küçük adama daha 3 yasında başlandı, aradan 6 ay geçti ve dün kontroldeydik, tekrar dansitometri çekildi. Sonucunu bekliyoruz. Büyüme konusunda da pek yol alamadık. Hala minik, hala 10 kg civarında. Ama kilo konusu sanırım sütle ilişkili, bundan sonra kilo artışı olacağına inanıyorum. Endokrin doktoru Candaşın yaşıtlarında ksa olmasına rağmen kendi persantil eğrisini çok güzel çizdiğini ve bu eğride gidişini sürdürürse, yani durmazsa gelişimi müdahale etmeyecek. 160-165 cm arası bir yetişkin olacak gibi görünüyor. İçim rahatladı aslında biraz, biz daha da kısa kalacağından korkuyorduk, yani bu gidişat 150 cm mi gider diye üzülüyorduk. 160 cm hiç fena bir uzunluk değil. Gerçi benden bile kısa olacak ama 160 toplum içinde pek abuk sayılmayan bir ölçü. Umarım en az o kadar olur. Hastalıklar konusu böyle iken küçük adamla hayat hem çok güzel, hem çok şaşırtıcı hem de çok zor oluyor gün geçtikçe. İnsan vücudu, organlar ve anatomi kitapları hala favorileri. Hatta kol çantamda insan vücudu kitabı taşıyorum. Okulda arkadaşlarıyla da sadece onlar konusuyor olmalı ki, veliler arıyor ve "Candaşın bir kitabı varmış? nereden aldınız? Bizimki de istiyor da"...şeklinde. Çok hoş birşey tabii benim için, gurur duyuyorum oğlumla. Tüm resimleri yine vücud üzerine. Sürekli organları çiziyor, ama tabii kendi dünyasına göre şekillendiriyor. ressamlıkla çocuk doktorluğu arasında tercih yaamadı henüz. Ama ikisini de yapabilirsini kabul etmiyor. Sadece birini tercih edecekmiş :))) Steteskop boynunda geziyor, doktora gittiğimzde önce "öğretiyor" onlara insan vücudunu kitabından, sonra öğrettiğim gibi muayene et şimdi beni diyor mesela :)) Endokrin doktorundayız geçen, kitabı elinde anlattı da anlattı doktora. Doktorumuz sağolsun seviyor Candaşı ve dinledi güzelce. Sonra dr dedi ki gastroya gönderiyorum sizi. Bizim küçük adam hemen kitaplarını topladı ve : "Anne hadi ben hazırım, o doktora da insan vücudunu öğretmeye gidelim" Koptuk tabii, doktorumuz 50 yıldır okuyorum ama senin gibi anlatan olmamıştı dedi :)) ***** Davranışalrı değişti, büyüdü sanki ama hala tek basına 10 dak bile oynamıyor evde. Evimizde "annnn----neeeeeee" çğlıkları çok yükseliyor. Şuaralar para konularına girdi, neden istediği herşey alınmıyor? Neden pahalı? neden herşeyi alamayız? sorularını çok sık duyuyoruz. Çevresindekilerle değerlendirmeye başladı. Onlar neden çok şey alıyorlar? Onların parası bitmez mi? vs şeklinde. Oyuncakçıya girmek zorlaşmıştı artık bizim için. Çok şey istiyor ve sürekli alamayız veya gerek yok demek canımı sıkıyordu. O da anlayış gösteriyordu ama geçen bizi şaşırtan birşey oldu. Bir arkadaşımız Candaşı gezmeye götürdü, giderken de oyuncakçıya gidiyoruz, ne istersen alacam dedi. Gittiler, ve benim oğlum hiç arsızlık yapmadan gösterilen tüm oyunakları redddederek sadece istediği tamir setini alıp çıkmış. Arkadaşımızın gösterdiği tü gözterişli oyuncakları reddetmiş. Bu davranışı çok hoşumuza gitti, bizimli arsız bir çocuk değil ve koca mağazada ne istediği bilip sadece onu alıp çıkmış. Çok gurur duydum oğlumla. Umarım hep böyle olur hayatı boyunca.

4. Sene de bitti

12/3/2011 4. sene de bitti Alışıyor insan, alışıyormuş. Hiç geçmez dediğimiz, dayanılmaz dediğimiz, nasıl kabulleneceğiz dediğimiz günden bugüne tam 4 yıl geçmiş. Alışmışız farkında olmadan. Hani hep bir sızı, hep bir boşluk, hep bir ne olduğunu anlayamamışlık hali var, hiç eksilmeden aynı düzeyde. Kabulleniliyor zamanla. 4 yıl olmuş aramızdan ayrılalı, kalbimizin diğer yarısı, sarı papatyamız. İnsanoğlu neler yaşıyor, neler gelip-geçiyor hayatımızdan. Kötüye alışmak zor tabii, ama öte yandan düşünüyorum da ya alışamasaydık? Haberi ilk aldığımızdaki kabus hep gerçek gibi kalmızda zihnimizde? O beynimin patlamasını istediğim, o beni boğan çığlıklarım hep kalsaydı içimizde peki? Nasıl yaşanırdı o çıldırtan ruh haliyle bilemiyorum. Nasıl büyütürdüm küçük adamımı? Bugünlere sağlıkla getirebilirmiydim onu? Doğru karar verme yetisi kalırmıydı patlayan beynimde?Kalmazdı. Allah insana iyi ki unutma ve alışma gücü vermiş, iyi ki sabır vermiş bizlere. Yanımızda olmadığın için hep bir tarafımız eksik sarı papatyam, ama küçük adamı iki kişilik seviyoruz hep, yarısı senin yerine. Seninle yaşayamadıklarımız için de yaşıyoruz onunla. Biz 4 kişiyiz bebeğim, sen hep bizimlesin.

24 Şubat 2011

Tık tık

Geçen ayki influenza teşhisi ve hastane yatışı sonrası süzülüp kalan küçük adamın toparlanması haftalar sürmüştü. Çok üzülsem de en azından gripi yaşayarak doğal bağışıklık kazandı diye sevinmiştim.
Hata yapmışım.
2 hafta önce tekrar grip oldu, test yapılmadı bu defa ama sanırım farklı bir virüstü bu defaki. Aman tanrım nasıl bir hastalık bu böyle. Aç-susuz tam 1 hafta geçti, hatta 10 gün neredeyse. Bu çocuklar hiç gıda almadan 1 hafta yaşıyor buna eminim artık. Allah onlara güç veriyor, hani kudretten duruyor deyimi vardır ya bizde, gerçekten doğruymuş. Hiç hiç ama hiç lokmasız nasıl yaşanabilir gördüm yeniden. Süzüldü kaldı tabii yine, 2 günde 1,2 kg verdi. 1,2 kg dediğin nedir ki diyenlere cevabım ise toplam ağırlığının 1 / 10 u diye cevap versem yeterli sanırım. 50 kg birinin 2 günde 5 kg vermesi ile aynı yani. Annem buradaydı tesadüf o ara. Kurtarıcı oldu, işe de gitmem gerekiyordu. Anannesini hiç tanımayan küçük adamın evde onunla kalması felaket oldu tabii. Genellikle öğleye kadar ben evdeydim, öğleden sonra işe gittim, 4 saatte 2 günlük işin nasıl bitirilebileceğini de öğrenmiş oldum bu sayede. Tabii bana bu toleransı tanıylar yönünden de ne kadar şanslı olduğumu düşünüp şükrettim halime. Benimkini öğle uykusuan yatırıp gittim, tabii uyandığında evde beni göremeyip ananneyi görmesi ananneden nefret etmesine yetti. Her dakikası onu evden kovmakla geçti. Neyse ki 2-3 gündür iyileşti epeyce. Kreşe de gitmeye başladı. Ancak sanırım yaklaşık 5-6 aydır kahvaltı etmiyor bizimki, gerçi yediği dönemlerde de bir kibrit büyüklüğünde ekmek ve iki parça kaşar peyniriydi sadece yediği. Bu hafta onu işyerime götürüyorum, orada kahvaltı yapıyor ve sonra okula götürüyorum. Sinirlerişm ne kadar dayanır bu strese bilmiyoırum ama umarım işe yarar toparlanması konusunda.
Artık 4 yaş bitti, ancak arkadaşları ile görüntü farkı iyice artmaya başladı. Herkes büyüyor uzuyor bizimkinde pek değişiklik yok. Bu ay endokrin kontrolu var, hormon tedavisi konusunda sanırım nihai karar verilecek. Gerçi doktorunun başlamayacağını düşnüyorum ama yine de oğlumu uzatma konusunda istekliyim. Doktorun kararına karşın birşey söylememeye çalışıyorum genellikle. Ama bu boy farkı şimdiden sorun yaratmaya başladı. Nehirden hoşlanıyor sanırım bacaksız, bana sarıldığı ve öptüğü zamanlarda Nehir görmesin diyor, kıskanırmış. Üstünde makine resmi olan bir sweatshirt var, hep onu giymek istiyor, çünkü Nehir çok beğeniyormuş onu. Ancak öğretmenlerine sordugumda Nehir'in Candaşa ablalık yaptığı konusunda ısrarlılar :((( Canımı acıtıyor bu durum tabii. Şimdiden bunu yasarsak ileride ne yapacagız bilmiyorum.
Bu ay kemik erimesi yönünden de kontrolumuz var, içimi cok acıtan konulardan biri de bu. 4 yasında kemik erimesi başlarsa gelecekte neler var bizi bekleyen diye sormadan edemiyorum. Kemik yoğunluğu ölçülecek tekrardan. Gerçi bizimki süt içmeye başladı birkaç aydır, kullandıgımız ilaçlar da cabası. Umarım faydalı olmuştur. Enfeksiyonlar yüzünden kontrolleri erteledim biraz. Tabii korkularım da etkili olmadı değil bu ertelemede.
Dili pabuç ötesi oldu. Kelime dağarcığına epey yeni şeyler giriyor. Şuaralar "bildiğin gibi" ile bayşlayan cümleleri çok kullanıyor."Bildiğin gibi oynamayı cok severim anne, bildiğin gibi Gökçe Öğretmenim kitap okudu bize bugun" vs şeklinde.
"Cabası" ne demek diye sordu geçen. "Oysa ki" kelimesini de çok seviyor. İnsan vücudu yine favorimiz. Tüm resimlerinde ana faktör. Kocaman bir kafa, sonra yemek borusu, mide ve barsaklar. Mide veya barsaklarda yemekler. Turuncu ise havuç, yeşil ise hıyar :)) şeklinde.
Toplama-çıkarma ve genel olarak matematiğe çok ilgili. Tek rakamları aştı çift rakamlarla toplama-çıkarma yapmaya çalışıyor. Yapamıyor tabii ama çok komik durumda :))
Aşırı bir anne düşkünlüğü başladı. Yani hep vardı aslında ama öncekiler hiçbirşeymiş. Yapışık moddayız. Yanaklarımı okşuyor, sen benim minik tatlı şeker sevgilimsin dedi geçen hatta.
Aaa neredeyse unutuyordum.
Sevliler gününde hastaydı ve evdeydik. Evimizde ne yazık ki sevgili-sevgililik veya gününe ilişkin bir hadise olmaz. Sağolsun oğlum onore etti beni bu sene. 1 hafta öncesinden eline aldığı ve sevdiği şeyleri sevgililer günü hediyesi olarak sundu genelde. Tabii içinde kalp şekli olan şeylerdi. Seni seviyorum demektir çünkü kalp anneeee. Sevgililer gününde hastaydı ve evdeydik. Yanıma geldi, boynuma sarıldı ve öptü. Sonra "keşke sana sevgililer günü hediyesi alabilseydim annecik" dedi. Aynen böyle ne eksik, ne fazlası var sözlerinin. Öncesinde veya sorasında buna dair bir konuşma olmadı. Ağzım açık kaldı yani. Keşke ve alabilseydim gibi iki kelime ayrı şaşırttı, sevgililer günü ve hediye kavramları ayrı şaşırttı tabii. Ama bu cümlesiyle dünyalardan bile çok sey verdi aslında bana, ama farkında değil sanırım.
Yazmadan geçmeyeyim. Son 2 yıldır çalıştığım hastaneye ben bile şaşırıyorum zaman zaman. Öyle ilginç biryer ki.
Bugün eczaneye gitmek için çıkış kapısına yönelmişken yan odada çalışan 6 aylık anne süt izninden dönüyordu, beti-benzi atmış, bayıldı-bayılacak ruh modunda.
Noldu dedim?
Adam kendini aşağıya attı dedi.
Kim, ne oldu derken şoka girmek üzere olan arkadaşa su ve moral desteği eşliğinde öğrendim olanları.
Hastanenin 5. katının camından biri lank diye kendini aşağıya atıvermiş :((( TAm o arkadaş oradan geçerken ve ına düşmüş.
Gözyaşlarım çıktı kontrolden, CA lı hastalar geldi aklıma, ağrılara dayanamayıp atlamak isteyerek cama koştuklarına şahit olmuşumdur nöbetlerimde. Öyle birşey sandım. Değilmiş....Hastaneyle ilgisi olmayan biri, ziyaret saatinde çıkmış 5. kata direk cama yönelmiş ve etraftaki kimse birşey anlayamadan atlayıvermiş beton zemine.
Boğazım düğüm düğüm. Sığamadım hiçbir yere bugun. Attım kendimi dışarıya, soğuk havayı çektim içime, yaşamak güzel be dedim kendi kendime....Herşeye rağmen
Yazınızn başlığına getirecektim konuyu ama bu konunun ardından abes kaçacak.
Başka sefere

09 Şubat 2011

Ne demek gerekir ki şimdi

Akşam okuldan şikayet geldi, bir arkadaşına terlik fırlatmış ve yüzüne gelmiş yavrucuğun. İçim parçalandı resmen. Ne yapsam ne etsem doğru yaparım bilemiyorum. Konuyu konuşunca ters tepiyor, aynı hareketi ertesi gün tekrar yapıyor genellikle. Öğretmenlerinin şikayet etmesine sinir oluyor, onları inat gözlerine baka baka yapıyor aynı hareketi.

Okul nasıldı bugün diye başladım konuya, ters birşey oldu mu? dedim. Yok, hiçbirşey olmadı dedi, önüne dön diye de ekledi.

Başka bir arkadaşına da tokat atmış. Candaşın yaklaşık 3 katı ağırlıkta bir arkadaşına. Leventle birşey oldu mu aranızda? dedim. O'na vurmuş olabilir misin bugün?

Vurmadım dedi. Öğretmenlerine vurdun gibi gelmiş dedim.

Hayır vurmadım dedi. Sonra sağ elini havaya kaldırdı, bu kolumdaki kaslar var ya hani, elimi ve kolumu hareket ettiren güçlü kaslar hani. Onlar birden hareket etti ve elimi Leventin yüzüne vurdu dedi.

Gülmemek için kendimi o kadar zor tuttum ki.

Ama kaslarımızı beynimiz yönetir, beynimiz de istemediğimiz birşey yapmaz dedim.

Hayır anne, beynim bana hiç sormadan kaslarıma Levente vur mesajı gönderdi dedi.

O konuyu kapattı, bana da kapak yaptı.

Akşam da dedi ki bana, eline aldığı kalp resimli magneti almış.

"Bu senin sevgililer günü hediyen anne, seni seviyorum demek istiyor bu kalp. Çünkü kalbimden sana sevgiler fışkırıyor.

03 Şubat 2011

Unutmuşum


Kocaman Yürekli O

Çok garip birşeymiş anne olmak.

Bazen ciddi psikopat olduğumu düşünüyorum, çocuğuma olan hayranlığım konusunda. Anne olmak eşittir biraz psikopatlık sanırım.

Hastalık sonrası toparlandık ve hayatımıza döndük.

İnanılmaz laflar ediyor. Dün arabada diyor ki: "Bir okula bir eve, bir okula bir eve gidiyoruz, neden başka yere gitmiyoruz"

Gidiyoruz ya dedim. Sen nereye gitmek istiyorsun?

Çok uzak ülkeler değil de yakın ülkelere neden gitmiyoruz?"

Şok oldum, kaldım hani. Çok uzak ülkelerden sıkılmış yakın ülkelere gidiyoruz.

İnanılmaz yaratıcı, hayal gücü çok geniş. İnsan vücudu, sindirim, sinir sistemi ile beynin algılayışına takmış kafayı. Su istediğinde "susadın mı " diyorum mesela,

"Hayır ben susamadım, böbreklerim susadı diyor"

"Çişim geldi yerine, idrar torbam çok doldu diyor.

Kaka yaptığında midem boşaldı, yemek istiyorum diyor. Bir yeri acıdıgında "elimdeki sinirler acıyı hissetti beynim de elini çekmelisim diye mesaj gönderdi" diyor.

Yani evde bilim yaşıyoruz. Rastgele çektiğim bir kitabı " o bilimsel değil" diye kabul etmeyebiliyor.

Ateşlendi yine önceki gece. FMF atağıydı sanırım. 3 gündür çiş kaçırıyor sürekli. Dün uyanıkken kaçırdı, sebebi ise benim uzun telefon konuşmamdı. Özür diledim uzun konuştuğum için, geldi yanağımı okşadı, kızmadım anne sana yine de çok seviyorum seni dedi.

Tüm resimleri insan vucudu üstüne. İnanılmaz kötü bir ince motoru var. Kocaman bir kafa, uzaylı gözleri. Boyundan ince bir çubuk ve ardından mide ve barsak geliyor hep. Mide-barsak içinde turuncu havuç, yeşil salatalık her öğün baş köşede. Koca kafaya sarı yada siyah boyaya göre resmin kime ait olduğu belli oluyor. Sarı ise Candaş ya da anne, siyah ise baba. Geçen gece babasıyla bol bol insan vucudu yapmış. Dün sabah kitap günü için onları kitaba dönüştürmek istedi. kendi belirledi sırasını, zımbaladık kitap yaptık. Aldı eline çıkarken ama gerçek insan vücudu kitabını da götürmek istedi yanında. Nehir gelirse eğer ona verecekmiş, çok sevinecekmiş Nehir. Eğer Nehir okula gelmezse kitap getirmeyi unutan başka bir arkadaşıyla paylaşacakmış. Kocaman yürekli oğlum benim. Yürek demişken aklıma geldi. Okuldaki arkadaşı beyzaların arabasına hırsız girmiş, Beyzanın sevdiği tüm CD leri çalmış, Beyza çok üzülmüş. "Ona sevdiği CD alabilir miyiz anne" dedi koca yüreklim. "Tabii alırız, sor bakalım Beyzaya hangi CD çok seviyormuş" dedim. Sormuş rengarenki çok seviyormu, Beyzaya rengarenk CD alınacak yani. Olayın detaylarını sordum öğretmenlerine, aynen anlattığı gibiymiş, hırsız girmiş arabalarına. Olayı Candaşa anlatan ise Beyza.

Düne döneyim yine, kitap gününe. Heyecanla okula gidiyoruz, arabadan inerlen sevişelim mi anne dedi. tamam dedim, ama Nehir görmesin çok kıskanır yoksa bizi dedi :))

Ben Nehiri sadece arkadaş sanıyordum ama sanırım ötesi oğlum için. Sormadım detay, bir erkek annesinin kabul edebileceğinin ötesinde cevap almaktan korktum :((

Okula girer girmez Nehiri aradı, buldu kitabını verdi. Çok cool bir kız olan Nehir coştu kitabı görünce, Candaşın merakı Nehirde de insan vücudu merakı uyandırdı. Candaşın insan vücudu maketini okula götürdüm, Nehirin doktor olan annesinden çocuklara anlatmasını istedim. Kabul etti ama çok heyecanlı- haftalardır erteliyor hatta. En heyecanlandığım dersim diyor hatta. Bu bitince İpek'in diş hekimi annesinden de dişleri anlatmasını isteyeceğim çocuklara. İnanılmaz bir öğrenme hızları var ne de olsa. Ne versen alıyorlar şu dönemde.

Bu arada D&R da Neden isimli bir CD buldum, inanılmaz güzel. Candaş bayılıyor, sürekli izlemek istiyor. Okula da götürdüm çocuklar izlesin diye. Ben bile çok şey öğrendim oradan. Çocukları ilginç sorularını çizgi film halinde hazırlamışlar, çok ilgi çekici ve öğretici.

Yarım bırakmak zorundayım, sonra devam


21 Ocak 2011

İki minik tırtıl



İki minik tırtıl geldi pencereme.
Kozalak örüyorlardı kendilerine, ama henüz tamamlayamamışlardı. Örtmeye çalışıyorlardı her taraflarını. Daha çok vardı bitmesine ki açılmaya başladı.
Sağı kapatmaya çalışırken solu açılıyor, onarmak istedikçe başka kısımları açılıyordu.
Yırtıldı kozalaklar ve çırılçıplak kaldı minik tırtıllar.
Artık ne tırtıldılar ne de kelebek. Ne sürünerek gezebilirlerdi ne de uçabilirlerdi, tamamlanmamış eksik kanatlarıyla.
Kozalak örelim dedik el birliğiyle.
Oldu gibi görünüyordu ama olmuyordu. Isıtmıyordu minik tırtıl-kelebek karışımlarını. Sevgi verdik üstüne, ilgi oyduk bir de yanına. Yetmiyordu, daha fazlası ve daha fazlası gerekiyordu.
Sonuna kadar devam dedik, yapay kozalaklarını değiştirdik, daha güzel oldu dedik sonra. Daha çok sevgi, daha çok ilgi verdi kozalak yapımcıları.
İyi sayılırdı ama eksikti işte yine de herşey.
Derken biri uçmak istedi, olmaz dedik, yapma dedik ama olmadı.
Uçtu, o ıslak ve tamamlanmamış kanatlarıyla. Uçuyordu ama kırlara ve çiçeklere değildi uçuş rotası.
Gökyüzüne uçuyordu, bilmediğimiz-görmediğimiz çok uzak yerlere.
Üzüldük, ağladık arkasından ama olmadı, engel olamadık O'na. El salladık mecburen arkasından. Güle güle güzel kelebek diyebildik son söz olarak. Biryerlerde sarı bir papatyayla buluştuğunu hayal ettik ve avuttuk kendimizi.
Diğer kozalak hızla ördü kendini, daha iyi daha güzel oldu hergeçen gün. Uzaklara uçan bir başka kelebeğin ruhuyla güçleniyor gibiydi.
Birgün tamam oldu herşeyi, kelebek oldu artık dendi. Ama sanmayın ki tam bir kelebek oldu. Hala çok uzun yolunuz var.
O uzun yolu aştık beraber, ıslak kanatlara zarar gelmesin diye elimizden gelen herşeyi yapmaya çalışarak.
Zaman geldi çok kolay oldu, zaman geldi saçımı başımı yoldum. Zaman geldi yeter artık dedim, zaman geldi çok şükür herşeye dedim.
4 yıl geçmiş şimdi üstünden, ve ben çok şükür diyorum....ıslak kozalak ve ıslak kanatlara rağmen bugünlere kadar geldik diye şükrettik.
Geleceğimizin daha güzel olması için dualar ediyoruz hep.
Sağlık olsun, mutluluk olsun diyoruz.
******************
Minik kelebeklerim;
Hayatıma girdiğiniz için çok teşekkürler.
Bana hayatı 30 yaşımdan sonra öğrettiğiniz için teşekkürler.
Bana mücadeleyi, inanmayı, beklemeyi, sabretmeyi ve şükretmeyi öğrettiğiniz için
Sevmenin sonsuzluğunu öğrettiğiniz için teşekkürler.
Biriniz yokluğuyla diğeriniz varlığıyla büyüttü beni.
O küçük kadını kocaman bir kadın yaptınız.
Güzel kızım bizi görüp duyuyorsan seni ne kadar çok sevdiğimizi hep hisset lütfen.
Eşek sıpası oğlum;
Artık 4 yaşındasın. Bebek gibi davranmayı bırak, inatların azalsın, sağlığın artsın, yemeklerini kendin isteyerek ye lütfen.
Boyun büyüsün biraz, aklına yetişsin boyun.
Nice sağlıklı ve mutlu yaşların olsun küçük adamım.
Seni çok seviyorum.

18 Ocak 2011

İp atlayalım mı dedi


Bugün güldü ilk kez kuzucuğum günler sonra.
Yataktan kalkmak istedi, yürüdü hatta biraz. Hem de o devasa serum askısını kendisi iterek.
7 günün ardından ağzına giden iki lokma patates püresinin gücüydü sanırım.
Serumun askısını ip yaptı hatta, ip atlayalım mı dedi :)))
Çizgi kraker istedi sonra (çizgi kraker çizi kraker demek), koşarak alındı ve yedi biraz işte, çok şükür.

Çocuğun gözündeki gülümseme ne kadar güzel be..
Ne kadar da bedel dünyadaki herşeye
***************
O iyileşmeye başladı, kültür sonucu çıktı Influenza B.
Geçen senenin karaborsaya düşen ilacı tamiflu başlandı, umarım bundan sonrası çabucak iyiye gider.
Ben de durumlar pek içacıcı değil.
Resmen nefes almakta zorlanıyorum, üşüme-titreme-terleme, baş ağrısı göğüs ağrısı vs vs Ben böyle bir solunum yolu enfeksiyonu yaşamamıştım daha önce. En kötüsü bu olur inşallah. YArın küçük adamın doktoruyla konuşayım da bana da başlar herhalde ilacı.
Sağlıklı günler herkese...
Bizim için dua edin lütfen
Sevgilerimizle

Influenza

Ne çok kullanırız hayatımızda grip oldum diye...
Nezledir aslında yaşadığımız.
Genç adam 7 gündür ateşli ve hasta, 3 gündür hastanede.
Ben 4 gündür hastayım. Cumartesi aniden baş ağrısı ve inanılmaz bir yorgunluk ama tarifi yok. Sonra ateş, ateş ve ateş.
HAstanede hasta bekliyorum ama aslında bana da bakacak biri lazım.
6 gündür ağzına lokma girmeyen adamımın dün geceden beri ateşi, yok, ben de dün ateşlenmeyince iyileştim sanmıştım ama bugün yeniden başladı hersey. Şöyle anlatayım "kafamı taşıyacak bir hamal tutmam lazım benimle gezecek"
Candaştan kan, gaita ve burun akıntısı kültürleri alınmıştı, bugun cıktı ve influenza....
HAni geçen sene felllik fellik korktugumuz ve kaçtığımız
Kafayı yemek üzereyim, sonuç sözel gelmiş yazılı olarak geçmedi elimize ama çeşidi belli değil sadece.
Bu arada sanırım ben de influenzayım. Aynı belirtiler, aynı ağır hal... Deli gibi öksürük ama ciğerler temiz, öyle ki öksürmekten karın kaslarıma el süremiyorum.
Şimdi doktoru bekliyoruz, kafamdaki milyonlarca soru için. Cevaplar belli mi o ayrı konu.
Lüten dua edin bizim için. Zira çok ihtiyacımız var buna. Doğum gününe sadece 3 gün kalmışken hem de

17 Ocak 2011

Hastayız ama dünden bir farkla: Hastanede genç adam

Dün yine ağzına lokma girmeyen, ateşi hiç düşmeyen genç adamı gece hastaneye getirdim ve yatış yapıldı. Hala ateşi düşmedi, ki bugun 5. günü hastalığının. Ağlıyor sürekli, serumu çıkartmamı istiyor ve eve gidelim diyor. Ama hala ağzına lokma girmedi. Son yediği yemek cumartesi sabahı 1/3 kase çorba.
Ben de hastayım ve ateşler içindeyim. 3 saatte bir titreme nöbetleri, ardından ilaç içme ve sonrasında terleme nöbetleri.
Allahım ne zormuş hastalık, Allah herkese şifa versin.
Genç adamın kültür sonuçları henüz çıkmadı ama teşhisi şuan grip...evet sadece Grip...Sadece dedim ama grip çok ciddi sonuçlar doğuran bir hastalık tabii. Beslenmeye devam etse sorun olmayacaktı belki ama 5 gündür hareket yok. Eve gidelim yemek yiyecem diyor ama yiyemiyor bir türlü
Umarım çabuk iyileşir kuzucuğum, ben de tabii. Ona bakacak enerjim ve gücüm kalmıyor ne yazık ki

16 Ocak 2011

Hastayız

Hastayız ana-oğul.
Perşembe akşamı ateşler içinde uyandı genç adam, 39,5 derece. Her zamanki gibi çenesi bir açıldı ki sormayın. Tam rakı sarhoşu muhabbeti.
Ateşi inatçı çıktı, 3 saatte bir çıkıyordu. Ertesi gün evde kaldık, hafif öksürüğü de başladı. Doktorunu aradım il dışındaydı. Antibiyotik başlayalım, ventolin-pulmicort nebul başladık. O gece de ateşlenirse bir arkadaşına yönlendirdi. Ateş devam edince düştük MArmara yoluna. Bizimki evden çıkmadan steteskopunu da aldı yanına, ben de doktor ablayı muayene edecem dedi. Steteskop kelimesini doğru söylemeye epey zorlandığımı hatırlarım, ama bu sıpa kolay telaffuz ediyor, steteskop, otoskop vs. Çocuk doktoru ve yessam olacakmış büyüyünce, ellerine sürekli boyalar sürüyor. Yessamların elleri boyalı olurmuş.
Doktor durumunun iyi olduğunu, ciğerlerinin de temiz olduğunu söyledi, nebulleri kesti. Ama oğlumu iyi tanıyan ben kesmedim, kesersem eğer pnomoniye gitme olasılığı yüksek bizimkinin. İyiki de kesmemişim, nebullere rağmen son sürat öksürük devam ediyor.
Son zamanlarda çok konuştum, 4 yaş bize iyi geldi diye. 4 aydır hastalanmaması mucize gibiydi, nazar değdirdim oğluşa. Daha önceki zamanlarda hastalandığında ağzına lokma girmiyor derken aslında ne büyük yalan söylemişim meğer. 4 gün oldu, günlük ağzına giren 2 bardak ballı portakal suyu sadece. Zorla verdim 1-2 kez ama kustu, kendi haline bıraktım. En sevdiği armutu bile yemiyor, öyle hasta yani.
Portakal suyunun da garip bir hikayesi var bizde. Kreşe kadar her sabah mutlaka bir bardak içerdi, kreşle birlikte bıraktık. Ne yaptıysam bir türlü alıştıramadım portakal suyuna. Aklıma cinlik geldi sonra.
Kemik erimesi için kullandığımız Cal-De-Vit aynen bir portakal suyu görünüm ve tadında. İlacı 1-2 dakika içinde içmezse beyazlaşıyor ve acı oluyor tadı. Akşamları veriyoruz hep bunu. 2 hafta önce bir sabah portakal suyunun içine bir kaşık bal koyarak götürdüm ilaç diye, çabuk içmezsen acı olur dedim. Kafaya diktiği gibi içti bir çırpıda. O günden beri her sabah veriyorum, hasatalığından beri akşamları da Cal-De-Vit yerine ondan veriyorum. Önceleri tableti suya beraber atıp eritirdik, şimdi asla göstermiyorum, yanında hazırlamıyorum tabii ilacını. Ben onu kandırdığımı sanırke aslında herşeyin farkındaymış. Geçen babasına anlatıyor, annemin bana verdiği ilaç aslında portkal suyu diye :)) İlaç deyince içiyor da portakal suyu diyince neden içmiyor bir anlasam. Yeme sorununun psikolojik kaynaklı olduğunun net göstergesi aslında bu.
4 gündür bu gece ateşlenmedi ve öksürmedi, sanırım iyileşiyor. Ama uyandığından beri sürekli öksürüyor ve yine hiçbirşey yemedi.
Onunla koştururken dün birden bire ben hastalandım, yoğun öksürük, baş bağrısı-baş dönmesi- yoğunluk karışımı dehşet birşey.
4 saatte bir titreyerek kalkıyorum ilaç içiyorum 1 saat sonra terden mahvuyorum vs vs döngüsü şeklinde. KAfayı kaldıramadan yatıyorum geceden beri. Bir de çocuklar biraz anlayışlı olsa. Ne ağlaması bitti ben yatarken, ne tepinmesi bitti. Hani çevremizde bir kınımız olsa da gelip alsa çocuğu, 1-2 saatliğine de dinlensem. Çok büyük bir lüksmü istediğim?
Yarın iş günü, ben bu halde napacam, genç adam hasta haliye nasıl gidecek kreşe şeklinde sorular dizisi var kaamda.
Geçen hafta Candaş için 2 gün izin aldım, kendim için de rapor alsam bu hafta....ama öyle bir sistemde çalışıyorum ki rapordan, izinden herşeyden ciddi paralar kesiliyor. Sağlıktan önemli mi değil tabii ama gelirini giderini ucu ucuna ayarlarken 1 gün izninden bile kat be kat para kesilmesinin mantığını anlamak ne kadar zor.
Bizim Bakanlığın adı doktor bakanlığı veya mantıksızlıklar bakanlığı olmalı aslında. Küçük ve hasta yoğunluğ az bir yerde çalışıyorsan eğer gelirin yüksek, personel az olduğu için dağıtılan para artıyor.
Büyük bir hastanedeysen eğer eşşek gibi çalışıyorsun ama aldığın para diğerlerinn yarısı kadar. Prof, doç, uzm, asistan bolluğundan sana kalan bir hiç oluyor. Üstüne üstlük hastalanacam diye korku içindeyiz, maaşlar tekrar yarıya iniveriyor 1 hafta kadar sürede.
Neyse genç adamım iyileşsin ben iyileşeyim de gerisini düşünmeyelim.

10 Ocak 2011

Bir yol çıkmış


Premature ailelerinden birkaçı hadi dedik, gidelim.
Sormayız pek birbirimize nereye diye...
Berabersek heryer olur diyen cinsteniz. Grupfoniden aldık Unluer Gurme ye ait kuponları, kahvaltıya gidiyoruz beraber.
Kahvaltı çok güzel, mekan çok güzel ama her tarafı kapalı yerde sigara içirtiyorlar, hem de çocuk çocuk kıçkıça oturdugumuz eyrde. Yurdum insanı da sigara serbestisi bulmuş ya püfür püfür içiyor. Olmaz etmez, heryer kapalı diyoruz olmuyor. garsonlar öylesine pişkin ki biz dışarı çıkıyoruz sigara içmeye, ama siz de için burada diyorlar. Bu cesareti onlara veren kim acaba; Yasal yaptırım işe yaramadığına göre yürütmeyi ellerinde tutanlardan tam destekleri var anlaşılan.
Şikayet edelim diyoruz ama sanırım bizim şikayet edeceğimiz mercinin üstünde hatırı sayılır şahsiyet sanırım işletmecileri.
Tebrikler memleketime
Herşey bir yana tıklım tıklım çocuk dolu bir yerde gayet rahat içip dumanını da üstümüze tütrürenlere tebrikler.
Bu dünyada iki taraf da insan adıyla anılıyor ya ona üzülüyorum.

07 Ocak 2011

Erken Doğum ve Doğum Sonrası İzinler

Erken doğum yapanların kullanamadığı doğum öncesi izinlerin doğum sonrasına aktarılması konusunda, premature aileleri olarak El Bebek Gül Bebek Derneği aracılığıyla Çalışma Bakanlığı'na verdiğimiz dilekçelerimiz, Hürriyetin Annemi İstiyorum kampanyası ile sonuca ulaştı. Başlamadan biten doğum öncesi izinlerimiz artık doğum sonrasına aktarılacak.
Emeği geçen herkese teşekkürler.

05 Ocak 2011

Bilimsellik

Kitap günüydü kreşte bugün.
Çöp ve geri dönüşüm kitabını götürelim dedim.
Hayır dedi, bilimsel kitap istiyorum ben !!!
Vücudumuz kitabını alacam.
Tamam o zaman şu büyük olanu al.
Hayır, küçüğünü alacam, Nehir bunu seviyor :)))

04 Ocak 2011

Yazık

15 yıldır çalışıyorum devlet kurumlarında. Öğrenciliğim gece çalışıp gündüz şehirlerarası gidş-gelişle üniversite okumakla geçti. Güzel de geçti kıymetini bile bile.
Şimdiki işyerime geleli 2 yıl oldu neredeyse.
Candaş 2 yaşındaydı, hayatımın 30 yılında öğrenmediğim kadar tecrübeyi dğum sonrası 2 yılda kazandığım, hayata ve insanlara bakışımın çok değiştiğini düşündüğüm dönemde.
2 yıl önceydi, abi gibi sevdiğim ve değer verdiğim insanların övgüleriyle döndüm iş hayatına.
Minimum beklentim varken, sadece oğluma yakın yerde çalışmakken tek amacım beklentimin üstünde şeyler sunuldu. Ramak kalmıştı yaniii...
Yükseklisansa bile başladım, hatta bitirdim bile, Hastane Yönetimi, hem de sistemsiz sistemin içinde.
Son dönemde yaşadığım tatsız şeylerin üstüne, açıklama beklerken bazılarından anlamsız sözler duydum sadece.
Verdiğim değeri düşürdüm gözümde, çcukların bile inanmayacağı sözlere inanmış görünerek.
Asıl yıkımım bugundu, çcuk gibi nasıl kandırıldığımı öğrendim ya da emin oldum diyelim.
DAha acısı ve doğrusu ise resmen ve alenen kullanıldım; arkadaşlarıma karşı, aileme karşı, kendime karşı.
Ne yazık ki ben yeni anladım bunu, hala dürüstlük bekliyrdum çünkü, dürüstlüğe inanıyrdum hala. Neden olmasındı ki, ben kimseden birşey istememiştim ki. Kendi sözleriyle kendileri çeliştiğinde en azından dürüst olup bir açıklama yapmalarını bekledim.
Ne yazık ki hala dürüstlük bekliyrum
Ne yazık ki kullanıldım
Ne yazık ki bu sistemin içindeyim.

Dünyamsınız Benim

Sabah uyanmış, bize seslenmiş ama mutfakta olduğumuzdan duymamışız sesini. Çığlıkları yükseldiği anda duydum ve koşarak aldım yataktan.

Huysuzluk edecek diye diken üstündeyim. Beyefendinin özel isteği üzerine tuvalet ışığı açılmıyor, aranın ışığıyla yapıyor çişini. Gözleri yarı açık yarı kapalı modda, ağız esnemekten 2 karış açık....

derken bir cümle ...."siz benim dünyamsınız"......

02 Ocak 2011

Unutulmaz deme sakın...Unutulur ...unutulur...


Bunu asla unutamam dediğim öyle çok şeyi unutuyorum kiii.
Sevinçlerim, üzüntülerim, nefretlerim, acıların, kahkahalarım...nasıl da unutuluyor şaşıyorum zaman zaman...
Mesela yaklaşık 4 ay kadar önceydi, Candaş kreşte Furkan'ın burnunu ısırmış, sebebi de varmış bizimkinin.
Furkanın üçgenleri sevmemesi...Yazacam bunu, asla unutmam diyorum, ama unutuyormuşum neredeyse...
Sonra dünyanın güneşin etrafında dönerken, aynı zamanda da kendi etrafında dönme hareketini elleriyle doğru yapamayan Tolga almış nasibini Candaş'ın dişlerinden...
Sonra ertesi gün bir daha Tolga bilmem hangi sebepten. Çocuğumun yanağı mosmor gezmiş günlerce.
Annesi not bırakmış, "Candaş'ın annesiyle konuşsanız" diye.
Günlerce kaçtım tabii, kimselere görünmemek için.
Her anne bilir ki konuşmak sorunun varlığını çocuğuna karşı kabul etmektir, bir de çocuğunun hareketlerini anneye yetiştiren/ispiyonlayan birinin varlığını da farkeder ki bu da oldukça kötü. Öğretmenlerine karşı güven eksikliği duyabilir.
Birkaç gün hiçbir şey olmamış gibi davrandım, bugun ters birşey oldu mu? gibisinden sorular sordum.
Hepsinde cevap standart:"Mükemmel bir gündü"
Sonra dedim Tolgayla bir problem var mı aranızda?
Evet dedi, yanağını ısırdım onun. Çünkü elleriyle dünya ve güneşin nasıl döndüğünü gösteremedi.
Olabilir, bunun için arkadaşlarına zarar verilmez ki?
Ama ben ona anlattım, gösterdim ama O hala yapamadı, ben de ısırdım.

Senmisin bu konuda konuşan, oğlum beni yanıltmadı ve konuştuğum gün gitti yine ısırdı Tolga'yı (annesinin haberi yok bundan)

Benim bundan çıkardığım ders:
Candaş asla öğretmenliğe teşvik edilmeyecek :))
Bu aralar fena değil, ısırmıyor en azından. Arkadaş tercihrini değiştirdi. Nehir, İpek, Beyza ile takılıyor şuaralar. Onlar Candaş insan vücudunun çalışmasını anlatırken Onu dinliyorlarmış :))
*****
Geçen sabah diyalogumuz şöyle:

evden çıkmak istemiyor, tabii işe geç kalıyoruz. Peki o zaman ben gidiyorum, sen kalabilirsin evde dedim.
Hayırrrr, beni bekle ben de gelecem dedi.
Babası arkadan bağıyıyor, beni de bekleyin diye.
Candaş'ın cevabı:
Senin benimle gelmene gerek yok baba, ben annemle gidiyorum, çünkü sen kendini koruyabilirsin:))
Hani ataerkil veya erkeğin korumacı rolu ağırlıklı bir evde olsa anlarım ama bu davranışı sadece erkek içgüdüsü diye yorumladım.
******
Bu sabah uyandı, rüya görmüş onu anlatıyor:
"Uzaya gittim ben, Satürne...Satürne bi buzdolabı getirmişler ama kapağını açık unutmuşlar, o yüzden Satürn soğuk gezegenmiş
Gezegenleri dolaşmış sonra, Neptünün dünyaya bakan kısmında az, Venüsün arka kısmında çok miktarda su bulmuş :))
Şuaralar uzaydan inemiyoruz pek fazla. Kuyrukludın kuyruğu nasıl oluşmuş sorusuna cevap veremeyince kalakaldım. Bilmiyorum oğlum, öğrenip anlatacam sana.

Öğrendik tabii sonra, anlattım, hııı dedi.
Peki, kuyruklu yıldız dünyaya çarpar mı diye de öğrendini?

......
Bu konuyu daha işlemedik ortmenim ;(((
*********************************************
İnsan vücudu asıl ilgi alanı.
Evde bir insan maketi, bilimum sayıda insan vucudu ansiklopedisi ve kitaplarıyla doldu kısa sürede. İnanılmaz bir algısı var. Sinir sisteminin işleyişine kadar biliyor artık.
Biraz önce koşarak geldi,
"Anne...midemden gurul gurul sesler geliyor. Şimdi beynime gitti o sesler, ve beynim de dedi ki miden boş Candaş, acıkmışsın, yemek yemen lazım. Böylece ben de sana acıktım anne diyorum.
...,
Bir eliyle diğerini çimdikliyor, bak anne burayı sıktım, sinirler sıktığımı hissetti ve beynime önderdi, beynim de elini çemelisin, canın acıyor dedi, ben de sıkmayı bıraktım :)

....
Son zamanlarda daha çok arkadaşlarımızla buluşmaya başlayıp,dün sabah Defneler geldi. Hem de hayalini kurduğum şekilde:
Küçük adama kahvaltı yaptırıyorum, ama evim berbat halde, yılbaşı günne de olsa, akşamdan kalmayız üstelik.
Defnenin annesi Canan arayan,
"Nerdesin?
Evdeyiz, kahvaltıda
İyi, aşağıdayız biz de geliyoruz."
İstanbul gibi bir yerde çatkapıyı yaşamak en büyük hayalimdi. Gerçi ha önce de yaşamıştım bu durumu ama sadece yanılsamaymış o. Benim samimiyetle yaklaştığım ama karşı tarafın samimiyeti bilmemesinden farklı şekilde algıladığı yanılsamaymış sadece. Geç te olsa salak konumunda değerlendirilmekten kurtulduğuma seviniyorum.
Çatkapı demiştim en son. Neyse ki evimi süpürmeye yetti aradaki zaman. gelen arkadaşım için bu öenmli değildi biliyorum, o benim dostluğum ve samimiyetim için bu şekilde geliyordu. Gurur duydum bundan da.

Kuzucuklar oynadı, biz sohbet ettik vs.
Sonrasında taaa Kanada'lardan yıllardır mailleştiğimiz-konuştuğumuz ve heran desteğini hissettiğim bir cesur yürek ve annesini bekliyorduk. Birbirimizi çok iyi tanıyıp, sadece yüzlerimizi görmediklerimizdendi. Onları kabul ettik evimize, 24 haftalık kuzucuğuyla eski günleri, yaşananları hatırladık, şükrederek halimize....derken güzel ve hareketli bir Cumartesi geçirdik.
Bugün ise.......yine çok değerli biriyle randevumuz vardı:
Yoğun bakımda yavrularıma bakan hemşirelerimizden Tülin Hemşire....
Öğlenki jimnastik dersimizin ardından buluşmak için sözleştik, benim Cadde delisi oğlan Caddede gezdi yine, hem de hemşire ablasının ilgisiyle sarhoş oldu, keyiflendi.
3 yıl görüşmeyip 4 saat sohbet edebilmek harika geldi. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım, bir de küçük adam pusetinde uyuyunca değmeyin keyfime...6 yıl aktif hemşirelik yapmış biri olarak bir hastamla görüşmem o kişinin çok özel olmasıyla ilgilidir. O da oğlum ve benimle görüşmek istediği için çok mutlu oldum...Tabii görüştüğümüz diğerleri de vardı, Candaşın 1 yaş doğum gününde hepsi gelmişti mesela.



Yorucu ve güzel-özel bir haftasonu geçirdik kısacası...