29 Ocak 2009

5 N, 1 K

Ufff diyorum içimden, haykırmak istiyorum ama.
Dün eve geldiğimde küçük adamın ateşi 38,7 idi. Yine, yeniden...
Gündüz de keyfi yokmuş, süt içmemiş ve uyumamış.
İlaç verdim, gece rahattı, sabah da iyiymiş. Birşeyler de yemiş.
Akşam eve geldim küçük adam yine sıcaktı. Ateşi 38,4.
Pek keyifsiz, "ıhhh, ıhhhh" modundaydı.
İlaç verdim, gündüz sütünü içmemişti, çok az birşeyler yedi. Ateşi 38 oldu, aradan 2 saat geçti derken ateş yine 38,5 oldu. Biraz bekleyip tekrar ilaç verdim. Ateş dışında da hastalık belirtisi yok.
Hastaneden eve geldiğinin 2. ayından beri ateşleniyor küçük adam. En fazla 38,5 oluyor. Sebep yok, ciddiye alan da yok. Şaştım kaldım. Üstünden 1,5 yıl geçmiş, demezler mi bir de bu ateşler çok önemli, incelenmesi lazım diye.
Zamanında ben de çok söylemiştim bu cümleyi.
Ufff, ufff diyorum yine.
Demir seviyesi 1 yıldır 15'in üstüne çıkmadı, hem de ferro sanola rağmen. Araştırılması gerekiyor. Ama kim, ne zaman ve nasıl?
5 N, 1 K
Annelik içgüdülerine güven derdi hep çevremdeki tecrübeli anneler.
Hiçbir zaman kullanamadım bunu. Başarabilen var mıdır bilmyorum ama ortada bir çocuk varsa anne dışında bir sürü başka kişiler de vardır. Hepsi herşeyi herkesden daha iyi bilir. Sorgular seni, yargılar seni. Son cümleleri de hep "ben karışmış gibi olmimmm" diye biter.
İyi ki karışmadın, sağol.
Onların söylediğinin dışında birşey yaptın, kazara onların söylediklerine geldin.... işte asıl ufff noktası orada başlar.
"Ben demiştim"....
Duymaktan en nefret ettiğim şeylerden biri, ben demiştim.
Madem çevremiz herşeyi hep bilen insanlarla dolu, neden bir adım ileri gidemiyoruz?
O ben demiştimler heryerini sarar, evini, evliliğini, çocuğuna yaklaşımını, davranışını, herşeyini...
Elin ayağın tittrer çoğu zaman, ya yanlış karar verirsem diye...
Süvariler vardır ya etrafında, "senin yüzünden" demek için hazırolda bekleyen.
Pek severler, senin yüzünden demeyi. Kendilerini daha başarılı hissederler ya. Tek başlarına yapabildikleri hiçbirşey de yoktur hayatlarında aslında. İçten içe seni başarılı bulup ellerini öpmek isterler ama, egoları izin vermez.
Kendilerini daha başarılı hissetmek için "tamam, sen bilirsin ama, sonra çıkıp da bilmem ne oldu deme bana diye devam eder sözleri.
Karışması gereken yerde, "sen çok iyi annesin, en güzeli sen bilirsin" derler. Karışmamaları gereken yerde de "bak, sonra şu şu oldu deme, tanımam heee" derler. "Ben karışmam" diye bitn çeşitleri de vardır.
Tamam, şu konuda da sen karar ver, ben içinden çıkamıyorum dersin, ama "sen annesisin" derler. Sorumluluk almayı da hiç sevmezler. Ucundan çekince ellerinde kalır korkusu da vardır. Neme lazım, vazifem filan olur korkusu...

Takmak istemezsin onlari ama hayatımızın parçasıdır onlar, söz hakkı olan, olmaya da devam edecek olan kişilerdir.
Gece yarısı, küçük adamın ateş nöbetindeyim.
********************
*****************
*************
**********
********
******
****
***
**
*

27 Ocak 2009

2. DOĞUMGÜNÜ KUTLAMASI


Candaş 2 yaşında...
Hadi partiye...dedik ve dün evde partimiz vardı.
Bence çok eğlenceli, hoştu...

2 yıla dağılan şapka sergimiz vardı duvarımızda. Ben tanıtayım sizlere:
En başta gri renkli olan Candaş'ın ilk şapkası. Aslında o şapka değil, bayan çorabının kesilen uç kısmı...
Doğumdan sonra hemşireler istemiş, çorap getirin demişler. Ne yapacaklar acaba diye şaşkınlık içinde çorap alıp getirmiş bizimkiler.
Meğer bebeklerime şapka olacakmış onlar. Hani başına çorap örmek cinsinden...
Keşke söyleselerdi, ben Onlar'a 5 dakikada örerdim minicik şapkalar. Çizgi film kahramanı şapkaları...
O kesik çorap uçları kocaman gelmişti yavrucuklarıma, kafalarında durmazdı.
2. sıradaki şapkayı Amerikan Hastanesi'ne geçtiğimizde ben ördüm. Candaş 3 haftalık filandı.
Sonra kırmızısı geldi, Candaş'la özdeşleşen şapkamız.
4. sırada olan, 2. kırmızı şapka ise Candaş'ın 1 yaş şapkası.
En sondaki kırmızı ise 2 yaş şapkası.
Öyle içimden geldi işte, yazdım.
Son şapkaya bakıp da Candaş'ın kafasını kocaman sanmayın, 46 cm sadece. Yani 9-12 ay bebek formatında.
Varın siz düşünün diğer şapkaların geçtiği kafanın büyüklüğünü...

Sevgili dostlarım (tanıdığım yıl sırasına göre),
Nuray ve kızı Asya, Güllü ( hamleliğimde bana hastanede bakan ve doğuma da yanımda gelen ve asistanlık yapan hemşire arkadaşım), Filiz-Gökhan ve prensesleri Melek Buse, Birgül-Mustafa ve kara zuzu Ömer Akın ve teyzemizin oğlu Yasin...
Sayelerinde harika birgün geçirdik.
İyi ki varsınız...
Çok teşekkürler.



Veee işte küçük büyük adam...
Poz ver deyince çirkin ol komutunun tablosu çıkıyor ortaya, işte böyle
Odak olduğunun farkında, kelebekler gibi coştu doğum gününde. Bloga fon yaptığım doğum günü şarkısı eşliğinde dans ettik oğluşumla.
"Anne, dannnn" diyor. Elini uzatıyor, benim elimi tutmak için. Yanak yanağa dans ediyoruz.

Bizi kıskanan baba, Melek Buse'yi dansa kaldırıyor.
Onlar da pek mutlu dans ediyorlar.

"Kulakları çekince ne oluyor Candaş?"
İşte bu tablo oluyor. Pabuç dillim...
Ömer Akın'ın doğum gününde hediye gelen bileklik Candaş'ın çok hoşuna gitmişti, Ömer'in taktırmak istemediği bilekliğin peşinde koşmuştu Candaş.
Biz de aldık küçük adama, Birgül taktı doğum gününde.
"Kim aldı bunu Candaş?"
"Biğgu"

Bu 21 Ocak tarihinden...Tam 2 yaşında Candaş. Hafta içi olduğu için evde minik bir pastayla kutladık. Mumları belki 10 defa yakıp üfledik...Üflemekten çok mumları tutmaya çalıştı küçük adam.

21 Ocak 2009

DOĞMUŞSUN MEĞER

Hazırlıksız yakalandım.
Tıpkı doğduğun gün gibi yine hazırlıksız yakalandım. Biliyordum aslında ama inanamadım.
Bu kadar mı çabuk?
Algılayamadım.
Meğer 2 yıl olmuş...Koskoca 2 yıl aslında ne kadar da kısacıkmış.
Simsiyah bir deniz kabuğuydun, hemşirenin elinin içinde miniciktin. Hep gözümün önünde...
Minyon hemşirenin avucunda kaybolmuştun, kıpırtısız, sessiz, kırılgan.
Baktım sana, gördüm seni...Zihnime kazıdım o halini.
O deniz kabuğu "aşkımmmm" diye sarılıyor boynuma şimdi.
"Anne, öp...acıdı" diyor.
Başını omzuma koyup öylece duruyor.
"Anne çok korktum" diyor boğacak kadar sarılarak.
Ev işleri yaparken bacaklarıma sarılıp öpüyor o deniz kabuğum beni.
"Baba git, anne gel" diyor.
*****************************************
Resim yeteneğim olsa o halini çizmeyi çok isterdim. Sırf bunun için az çok çizim bile öğrenebilirim.
Çizmek istiyorum o halini. Beynimde çizili ya gerçi, buraya da koymak isterdim. Sen de göresin ileride.
Minik deniz kabuğum benim. Baktım sana doğduğunda, ağlamadın, kıpırdamadın, ellere teslim ettin kendini.
Sana baktığımda güç aldın da ondan mı kaldın benimle?
Kardeşine bakamadım seni gördükten sonra, O küstü de mi gitti acaba yanımızdan?
**************
Daha çok var yazacağım, ama bugün hazırlıksızım.
Doğuma gidiyorum bugün, apansızın.
Kanamam var, kara haberci kanamam.
İlk defa çay da içiyorum aylardır, 2 kupa dolusu hem de.
Kaynar çay...Ama yakmıyor ağzımı hiç...
Meşgulüm bugün.
Hastanelerde yer arıyor herkes, bebek şekercisi değil.
Beni yolcu edenler hüzün getirmiş yanlarında, çiçek değil.
Umut vermek istiyorlar ama kimsede kalmamış.
Meşgulüm bugün...
2 küçük çizgi film kahramanımla tanışmaya gidiyorum.
Yazı filan yazamam buraya.
Sonra yazarım.
Az sonra yazacam, söz...
2 yıl kadar az sonra.
******************
2 yıl öncesinin sarı papatyası Kömür 2 Bebeği...
Bugünün en güzel meleği...
Hoşgeldin...
Yaşam denen ince çizgiyi öğretttin bana.
Sevmeyi öğrettin.
Direnmeyi öğrettin.
Sabrı, mücadeleyi...
İnancı öğrettin en çok.
"Büyük şeyler yapmak için minicik olmak da yeter"i örettin bana.
Sarı papatyam
İyi ki tanıdım seni.
İyi ki bana yavru oldun.
Yanımda yoksun diye benden ayrı mısın sandın?
Kara Kömürden ayrı mı sandın?
Gece gökyüzündeki her pırıltıyla seninle konuşuyor.
"Bekeee" diyor.
Çok da güzel söylüyor.
Öğrettik sanma.
Tam 6 ay önce 1 kez söylemiş baban.
O günden beri hep söylüyor.
Anne, babadan sonraki kelimesi oldu "Bekee"
Hoşgelmiştin yaaa...
******************
2 yıl öncesinin kara kuru Kömür Bebeği...
Bugünün küçük büyük adamı...
Hoşgeldin.
İyi ki geldin.
İyi ki beni seçtin anneliğe.
Teşekkür ederim.

20 Ocak 2009

"ANNE ÇOOKK KORKTUM"


Oyuncak bir örümceğimiz var, belki 1,5 sene oldu alalı. Şarkılar söyleyerek dans ediyor deli gibi.
Aldığımız ilk günden itibaren küçük adam korkuyor ondan.
Kitaplığın üzerine kaldırıldı, ara ara denendi ama korkusu devam ediyordu Candaş'ın.
Aylar oldu el srmemiştik.
Dün babası çalıştırdı, Candaş yine korktu, koşa koşa ağlayarak sarıldı bana. Babası güzel fırça yedi :))
Aradan iki dakika geçmeden, sırtımız babaya dönükken yine tarantulanın sesi geldi. Candaş delirmişcesine çığlık çığlığa koşup bacaklarıma öyle sarıldı ki kucağıma bile alamadım. Bırakmadı bacaklarımı.
Zorla kucağıma aldım, sarıldım. Boynuma dolandı ve,
"Anneee çookk korktum".
Üzüntümün arasında acaba duyduğum doğru mu diye salaklaşırken babayla gözgöze geldik, O da duymuş. Hayal değildi yani.
3 kelimelik cümleleri 2-3 tane sadece ve yarım yamalakken bu kadar net ve vurguları bu kadar düzgün bir Türkçeyle söyleyebilmesi şok etti bizi. Sanırsınız ki yıllardır konuşan bir çocuk.
Sonuç: Baba fırça yemekten kurtuldu. Candaş'a cümleti tekrar söyletme denemelerim ise o kadar net olmasa da olumlu sonuç verdi.

Denver Testine göre 12. ayda yapılması gereken bardakta su içme işi bizim için çok uzamıştı, çok da umurumda olmadan, uğraşılmadan geldik 2 yaşına.
Ara ara denemeler yaptık sadece, küçük adam bardağı kendine çevirip kahkaha atmanın ötesine geçememişti.
Ama artık kendisi suyunu içebiliyor, kalan su yine üstüne dökülüyor ama o da eğlence kısmı işin.

Bu foto da kaşıkla yediğiyle doymayan küçük adamın kepçeyle yemek yeme örneği
Sıra da temizlik var:


Bunlar da babanın cüzdanını ele geçirip kurcalayan küçük adamın zılgıt yememek için babaya para takma sahnesi

PAPAA-ÇİÇEEE

Cuma günü ılık havayı gören babaanne küçük adamı parka götürmüş.
Parkta oynamışlar, kedileri kovalamışlar, çimenlerde gezmişler.
yetmemiş "çiçek, çiçek" diyen küçük adam çiçekleri, çimenleri koparmaya başlamış.
Akşam eve geldim, masanın üstünde iki papatya, iki yeşillik duruyor.
"Oğlum bunları kimin için topladın?"
"Annee"
"Ne bu?"
"Papatçiçeeee"
Sonra papatyaların yaprakları küçük adam tarafından yolunmaktan kurtarılamadı.
Yeşillikler ise şahsım tarafından ömrümün sonuna kadar kitap arasında saklanacak

18 Ocak 2009

SAÇ TRAŞI

Biraz foto birikmiş depoda.
Azar azar ekleyeyim dedim bloga.
Geçen hafta Candaş'ın uzayan saçları için bir berber bulduk. Uzun zamandır arıyorduk berberi, ama küçük adam berberde çıldırdığı için işinin ustası bir yer olsun dedik.
Maltepe'den geçerken gördüğümüz Masal Çocuk Kuaförü'ne girdik.
Küçük adam gayet sakindi, oyuncaklar, çizgi filmler vs herşey vardı çocuklar için.
Candaş'ın saçları epey uzamış ve oldukça gürdü. Kısaltmak istemiyorduk ama şekilli olsun istedik.
Makasla keserken gayet sakindi, ama makine çalıştırılınca delirdi bizimki. Bıraktıp, makasla biraz kısalttırıp çıktık.
Eve gelince gördük ki küçük adamın saçları Ege kıyıarı gibi olmuştu.
Bugün tekrar çaldık kapılarını.
Candaş çığlık çığlığa bir şekildeydi ve zorla da olsa bu defa kesilsin dedik. Canının yanmadığını da bildiğimiz için ağlamasına aldırmadık. Gaddarız galibe biraz.


Bu foto ilk gittiğimz günden. Berberimiz Nevzat Bey'le Candaş...

Berberdeki sayısız oyuncaklardan bazılarıyla...
Bu fotolar da bugünkü gidişimizden.
Küçük adam öyle çok ağladı ki traş sonrası omzumda yaklaşık 10 dakika hiç kıpırdamadan yattı böylece.


Çığlıklar arasında Candaş'ın saçını kesmeyi başarabilen Nevzat Bey'e teşekkürler...

ÖMER AKIN 2 YAŞINDA

Tam benim işe başladığım güne denk geldi, kara zuzunun doğum günü.
Telaşla yazmayı unuttum ne yazık ki ;((
Cumartesi günü doğum günü partisi vardı kara zuzunun. Oradaydık...


26 haftalık doğmasıyla tanıştığımız kader arladaşımızın ailesi dostlarımız oldu kısa sürede.
İyi ki de erken doğmuş Ömer. Yoksa nasıl tanıyacaktık Onlar'ı.
Parti süperdi. Candaşla Ömer birbirlerine iyice alıştılar artık. Ömer Candaş'ı dövmüyor artık. Birlikte oyun oynamasalar da göz uçlarıyla birbirlerini takip ediyorlar sürekli. Candaş Birgül'ü çok seviyor. Ömer Birgül'e yakın durduğunda Candaş hemen Birgül'ün çevresinde dolaşıyor.


Ömer'in doğum günü mumunu söndürmede Candaş ta çekirdek aileyle birlikteydi.
Ömer günün kahramanı küçük adam şirinlikler yapmaya doyamadı doğum gününde. Odak olduğunun farkındaydı ve sonuna kadar kullandı bunu.
Candaş'a doğum gününe gitmeden önce "iyi ki doğdun Ömer" çalışması yaptırdık.
Ömer'e ne diyeceksin diye sordugumuzda "iyi ki......(bir süre sonra) Omerrr"....dedi dans ederek. Bizim de alkışlamamız gerekiyordu tabii.


Ömer'e dedesinin hediye ettiği akülü arabayı bile kavga etmeden paylaştılar. Hadi poz verin diyince de böyle sahneler çıktı.


Birgül'le Candaş'ın sevişme sahneleri ise görülmeye değerdi.
Pisi pisiiii buummmmm..."Biğguuuu, pisi cici bommmm" şeklinde Birgül'ün peşindeydi bizimki.
Nice yıllara Ömer Akın...Ailenle ve sağlıkla çok uzun ömrün olsun.
Sizi çok seviyoruz

15 Ocak 2009

AYRILIK

Küçük adam 2 yaşına tam 1 hafta kala, 14 Ocak 2009'da döndüm işe.
Son 1 hafta çok canım sıkılmıştı. Dokunsalar ağlayacak bir haldeydim. Gerçi dokunulmadan da ağladım ya...
Korktuğum gibi olmadı.
Küçük adam babaannesiyle pek mutlu evde. Her kapı çalmasına "babaanneee" diye koşuyor. Ağlarken "babaannee"diye ağlıyor.Bunlar hoş şeyler. Demek ki seviyorlar birbirlerini, mutlular.
Tabii hoş olmayan şeyler de var.
Candaş'ın yeme meselesi mesela. Zaten Candaş sakin ve uyumlu bir çocuk. Bizi tek korktan yeme konusuydu en başından beri.
Candaş yemek yemeyen bir çocuk ama son 3 aydır süt düzenini oturtmuştum. Sadece uyurken süt içen küçük adama binbir hileyle içiriyordum sütünü.
Babaanne daha küçük adamın huyunu suyunu tam öğrenemediğinden süt içirme çabaları çoğunlukla başarısız sonuçlanıyor. Bu duruma çok canım sıkılıyor ama en azından beraberken mutlular diye seviniyorum. Benden başka hiçkimse içiremiyor zaten. Ben de ömrünün sonuna kadar ev hanımı olarak kalamayacağıma göre bir şeylerden feragat etmem gerekiyordu zaten.
Zamanla bu da düzelir diye umud ediyorum.
Şimdilik hoşçakalın

14 Ocak 2009

BUZDOLABINDA FARE Mİ VAR?

Anası çocuğuna yemek vermezse ne olur? İşte bu video olur.
Küçük adam birara objektiften kaybolduğunda söylediği kelimeye dikkat !!!

13 Ocak 2009

HADİ BİSMİLLAH


Yaklaşık 3 ay önceydi. Küçük adam kakası geldiğinde kaka demeye başlamıştı. Kronolojik 21, düzeltilmiş 18 ay civarıydı.
Çok erken daha, çocuğa sorumluluk yüklemek yanlış olur diye duymazdan geldim. 2-3 hafta böyle geçtikten sonra, lazımlık almaya karar verdim. 2-3 hafta da alma süresi geçti...derken küçük adam artık kakasını yaptıktan sonra kaka demeye başladı.
Son birkaç gündür lazımlığa kendisi oturmaya başladı, ama icraat yoktu. Birkaç gündür öğlen uykusundan da neredeyse kuru uyanıyordu.
Bu sabah uyandığında lazımlığa oturttum,musluğu da açtım. Aaaaaa, bizim çişler şırıl şırıl akıyor pipiden....Alkışlar arasında kalktı lazımlıktan.

Öğlen uykusundan uyandığında da oturttum lazımlığa. Bu defa biraz bekletti bizi ama geldi sonunda....
Yine alkışlar arasında kutladık çişimizi.

Hadi bismillah.
Gerçi yarın işe başlayacakken bu düzeni oturtabilecek miyim bilmiyorum ya...Bakalım zaman ne gösterecek.

11 Ocak 2009

ÜVEYİCİ KUŞ

Evimizin mutfak balkonu direk dışarı değil de apartman boşluğu gibi, çatının kapattığı bölüme bakıyor.
Komdi bacası da o balkondan çıkıyor.
Bir üveyici kuş var, geceleri gelip kombi bacasına tünüyor. Kombinin sıcağı sayesinde ısınıyor, kombi çok sıcak olduğunda ayaklarını hareket ettiriyor sürekli, tıkır tıkır ayak seslerini duyuyorum. Bazen kombiyi kıssam biraz da ayakları rahatsız olmasa mı acaba diyorum. Rahatsız olsa buraya gelmezdi diyorum sonra. Hem bir tane kuş da evde var, kara kış gününde üşütmemesi umut edilen...
Geceleri gelip bana sığınan biriymiş gibi geliyor o kuş. Kızımın ruhunu bana getiriyor gibi de hissediyorum. Sonra birine anlatsam deli der bana diye anlatmıyorum kimseye. Aç kalmasın, üşümesin diye kolluyorum onu.
Her gece son sigaramı içerken bakıyorum son kez ona. Herşey yolunda mı diye.
Arkadaşları da var onun, gündüzleri evdeki yemek artıklarını balkonun kenarına koyuyorum, gelip yesinler diye.
Bu soğukta yiyecek bulmak da ayrı zorluk onlar için.
Bu akşam üveyici kuşum yoktu bacada.
Geldim gittim, baktım...
Yok..
Bekledim ama yok.
Karanlık olduktan sonra gelemez artık biliyorum.
Onu düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. Başına birşey mi geldi acaba? Hasta mı oldu?
Yoksa ürküttüm mü onu?
Yarın akşam olsun istiyorum biran önce, gelsin evimizin bacasına diye. İyi olduğunu göreyim.
************
Güvercin hiç şüphe yok ki dilimizde bulunan üveymek kelimesinden gelir. Üveymek kumru güvercin gibi demkeş kuşların derinden ses çıkarmalarıdır. Zaten dilimizde yine bu aileden “üveyen” bir kuş manasına “üveyik” vardır. Güvercin de üveyici daha doğrucu “üvercin” bir kuştur.
Kaynak: http://www.taklaciguvercin.com/kus.htm

09 Ocak 2009

AYRILIĞA 5 KALA

Hamile olduğumu öğrendikten sonra sadece 1 hafta çalışabilmiştim. Bitmeyen kanamaların başlangıcıydı 15 Eylül 2006.
O zaman bu zaman derken 2 yıl 4 ay geçti işten uzakta.
Bırakamadım kimselere küçük adamı, kimse de yoktu zaten bırakacak.
Herkes korkuyordu O'na bakmaya.
Ben de ayrılmaya korkuyordum zaten. Kemerleri sıkmanın da sıkmasında 2 yıla yakın süre ücretsiz izne ayrılarak geldik Candaş'ın 2. yaşına.
Artık ayrılık zamanı geliyor. Birbirimize çok bağlandık, çok alıştık. Kendimi unuttum çoğu zaman. Sonra kendimi unuttuğumu da unuttum. Gitmem gerek dedim artık. benim de hayatım var, oğlum canım oğlum herşeyden önce geliyor tabii ki. Ama bozulmaya başlayan psikolojimin tek çözümü iş hayatı olacak gibi geliyor. Küçük adamın da annesinin dışındaki yaşamı tanıması gerekiyor. Kime bırakabilirim soruları arasında en doğrusunun "candan" biri olacağına karar verdik. O'nu bizim kadar hissedecek, gözümü arkada bırakmayacak biri. Yemesi, oyunları annesi gibi olamayacak tabii ama en azından oğluma zarar vermeyeceğine emin olduğum biri olmalıydı.
2 yıldır en iyi tanıyan kişilerden biri, evin büyük erkeğinin teyzesi yetişti imdadımıza.
İlerleyen yaşına rağmen ben bakarım dedi, el bakamaz şimdi küçük adama.
Tarabya'daki evimizden Anadolu Yakası'na taşındık, teyzeye yakın olsun diye.
Ayağımızın dibinde çok yakın olan bir hastane de var, tayinim de buraya olursa hayatımız yoluna giriyor demek olacaktı. Zira halihazırdaki işyerim taa Beyazıt'ta.
Sabah 06.30-akşam 19.00.....
Düşüncesi bile sinir krizi sebebi...
14 Ocak işe başlama tarihi.
Teyzemiz bu hafta deneme sürüşüne başladı. Hatta ben Onlar'ı yalnız bırakıp dışarı bile çıktım. İşyerime gittim, tayin konusunu konuşmak için.
Güzel cevaplar aldım, olacak sanırım...Ama gerçekleşene kadar bekleyelim yine de...dualarla tabii...
İlk gün çok merakla eve döndüm, küçük adamın halet-i ruhiyesini görmek istiyordum.
Sonuç:
Teyzemiz evden giderken küçük adam peşinden "babaanneeee" çığlıkları atınca dünyalar benim oldu.
Mutluydu, daha önemlisi teyze de mutluydu. Endişeleri, korkuları da gözardı edilemez tabii.
Candaş sadece uyurken süt içiyor hala. Ama öyle hiç kolay değil. 10 defa gir-çık yanına.
Ben evdeyken içirdiğim miktarın sadece yarısını içirebilmişti. Kilo kaybını göze alamıyorum ama ilk gün için hiç fena değildi diye düşündüm.
Umarım kilo kaybı olmaz.
Neyse devamını işe başladıktan sonra umarım mutlulukla yazarım.
Alttaki foto ise aylardır öğretmeye çalıştığımız pipetle içme denemesinden. Gerçi deneme yerine becerme desek daha doğru olur. İlk defa pipetle oynamak yerine içme çabası gösterdi.
Bu sayede belki pipetle süt içmeye de başlar....desem çok mu ütopik olur acaba?
Cevap veriyorum: Evet

05 Ocak 2009

YENİ SENE...NEŞE GETİR BİZE...

2009...
Bize sağlık, mutluluk ve Candaş'ın yeme sorunun aşıldığı günler getir.
Dünyaya barış getir, özellikle Orta Doğu'ya.
Çocuklara sağlık ve uzun ömür getir.
Senden önceki senelerden çok daha güzel günler getir.
Tek rakamları severim, hele 9'u farklı severim.
Bu kıyağımı da unutma.
Dileklerimi ona göre getir , heee!!!


ÖPP

Akşam yemeğe oturduk.
Küçük adam ilk kaşığını ağzına götürür götürmez ağlamaya başladı, eliyle ağzını tutuyor.
Çıkmaya çalışan dişi acıdı.
Ağladı, ağladı.
Kafasını bana uzattı, eliyle ağzını gösterdi:
"Öpp"
.................
.......................
...........................
.................................

HASTANE GÜNLERİNDEN FOTOLAR



Hastanedeki ilk günümüzde çok sık yükselen ve düşürmekte zorlandığımız ateşli anlardan biri....
Sürekli ağlayan küçük adam biranda gülmeye ve hastane koridorlarında koşturmaya başlayınca ateşi 38'e düştü herhalde, bu kada rahatladığına göre diye düşünmüştük.
Fotolardaki deli dana modunda 39 dereceye düşmüş hali ateşin...
O bile çok rahatlatmıştı.
Çocuk olmak böyle güzel birşey işte.


Candaş 2 gün hastane sonrası eve geldi.
İshal, iştahsızlık aynen devam etti günlerce. Ama ateşi yükselmiyordu.
1 haftanın 5-5 gününde sütünü bile içmeden yaşadı. Sonra biraz düzelmeye başladı.
İshali ise son iki gündür kesildi.
Benim son 2 ayda zorlaya zorlaya aldırdığım 250 gramı 1 haftada 400 gram olarak geri verdi ;(((
Hayalim vardı, Candaş 2 yaşına 8 kg olarak girer mi diye?
Biraz zor olacak sanırım...
Olsun...
Sağlık olsun.