28 Ekim 2010

İtiraf Ediyorum Sevgili Blog


İtiraf ediyorum sevgili blog,
Hani sana son zamanlarda sık sık söylediğim bir konu vardı hani, yazamıyorum buraya artık diyorum, vaktim yok diyorum ya hani. İtraf ediyorum yalan söyledim.
Zamanım var tabii iki satır yazmaya, ama ne zamanraya güzel birşeyler yazsam genç adam akabinde hasta oluyordu. Nazar değiyor kuzumadeek önce foto koymayı, sonra da yazmayı bıraktım. Düne kadar, dün yazdım hiefena olmayan haberlerimizi. Sonra ne oldu biliyor musun?

İşte bu oldu.
Ateş, boğulurcasına ökürük, ventolin, pulmicort...

26 Ekim 2010

Bi' Garibim Bu Aralar


Bi' garibim bu aralar sevgili blog.

Senin küçük adam var ya hani, pardon O duymasın küçük adam dediğimi, kızıyor. Büyük adammış O, genç adam diyoruz biz de, orta yolu bulduk. Öylle agresif öyle manyaktı ki tüm yaz sezonu boyunca ve son 2 haftaya kadar.

Sürekli böğüren, vuran-kıran, tırmalayan ısıran, herşeye muhalefet ama öyle tipik çocuk muhalefeti değil...Şımarık, arsız, lafdan sözden dinlemez...
Ben ki çocuğuma hiç el kaldırmayan anne olacağım derdim hep, asla idi benim için.

İtiraf ediyorum sevgili blog, yaptım.
2 haftadır daha iyi. Anlaşalım söz işe yaramaya başladı, "ıııı, bi' fikrim" şeklinde çıkışlarla kotarmaya çalışlyıoruz. Amerikayı yeniden keşfetmiş gibi yani.
Boyundan çokkk büyük laflar ediyor.

"Ben küçük bir çocukken" diye başayan hikayeler anlatıyor. Büyümüş salak da, ben küçük bir çocukken diye hikaye anlatıyor.
Kreşin belalısı oldu. Bugun arıyor Ayşe Anne, ama telefonun ucunda benim müstakbel gelin Zeynep vardı. İçini çeke çeke başladı konuşlmaya:
"Candaşın anneesiiiii, Candaş var ya benim tepeme çıktı, ayağıma bastı, bi de yapma Candaş dedim ama o yine de yaptı, saçıma bastı"
Evet şikayetler başladı. Zeynebimin durumuna çok üzüldüm ama o hali telefondakivar ya hani, gülmemek için zor tutuyorum kendimi.

"Benim de sözümü hiç dinlemiyor biliyor musun Zeynep dedim. Ne yapacağımı şaşırdım ben de.
"Düşünme cevası vermelisin O'na" dedi
Haklsıın dedim, ama daha önce denedim işe yaramıyor, daha da yaramaz oluyor dedim.
"O zaman hamurla oynamama cezası verebilirsin, çünkü Candaş hamuru çok seviyor"
Çok iyi fikir dedim, bunu deneyeceğim.
Tatmin oldu poposu ısıralısı kuzucugum.
Zor, hem de çok zormuş çocuk yetiştirmek.

Ne zaman paramız yok desem mesela cevap standart,
"Benim kum paramda bissürü para var, kullanabilirsin"
O para da ne praymış bitmek bilmedi gitti.
Bu sabah işle evin tam ortasında kakam geldi diye ağlamaya başladı. Az kaldı okula desem de acıyor, kaçıyor diye ağlıyor. Ara sokaklara girip, bir fırının önünde durdum. Koşa koşa gittik, ama titiz beyefeituvaleti kullanmamıza izin vermedi, müsait değilmiş, türkçesi tuvaleti bokgötürüyor, o hali,ni görürsen 7 sülalen benden ekmek almaz demekti. Çocuk alına sıçacak dediysem de laf anlatamadım. Poşet ver bari dedim, fırının kapısında poşete kaka yaptırdım yavrucağıma. İshal olmuş, iyi bile tutmuş o saate kadar.
Her sabah gimicemmmm krizi başlı başına cinnet sebebi.
Her sabah standart "okuya gitmek iştemiyoyummmmmm"
Ama iyiyiz bu aralar.
Sağlık sorunlarını da yazayım biraz sevgili blog.
Tüm yaz boyunca 2,5 ay süren astım krizleri yaşadık. Ösürük-hırıltı-burun akıntısı...Öksürük dediysem tık..tık diye düşünme. Geceleri sabaha kadar boğmaca krizleri şeklinde sürdü. TAm azaldı derken 2 gün sonra tekrar...tekrar şeklinde geçti.
Bu süreçte 3 doktor değiştirdik. 3. de tam dişime göre buldum. Doğum hikayesi benimle aynı olan, ikizlerinden birini kaybeden ve diğeri 2 yaşında olan bir anne öncelikle. Candaşı anlatınca yerinden kalkıp bana sarılan bir profesör... Parasıyla değil mi yapar diyorsan eğer sevgili blog değil diye cevap veririm ben de. Parada pulda işi olmayan bir insan. O kadar diyeyim yani...Çocuk göğüs hastalıkları uzmanı.
Aslında yoğun bakım doktorumuz Pınar Dayanıklı'nın önermesi, Çocuk romatologumuz Prof. Dr. Özgür KAsapçopurun arkadaşı olmasından da böyle bir kşilik çıkacağını tahmin etmeliydim. Bu sayede genç adamın tüm doktorlarını kafama göre ve tabii genç adamın tedavisine göre de toparlamaa başladık sanırım. Çocuk endokrin konusunda da kendi çalıştığım hastanenin dr favorim şuanda. O da Pınar Hanım.
Öksürükler sonunda kontrol altına alındı, umarım böyle kalır.
FMF atakları ortizon ile kontrol altında, şimdi daha iyi anlıyorum ki ne işkence yaşamışız 3,5 yıldır. Kortizon yarım doza bile düştü, ama sanırım bu dozda biraz kalmamız gerekecek.
Büyüme konusunda ise ilerleme yok ne yazık ki. Yeme sorununu epey çözdük, sözler ve güzel iletişimle yolunda gidiyor. Ancak ben asabi olursam yemeği unutmam gerekiyor. Yemesi iyi ancak büyüme yok.
4 yaşı bitecek ama hala 10,5 Kg ve yeni 90 cm ulaştı. Büyüme hormon tedavisi konusunda Pınar Hanıma bıraktım kararı, ona güveniyorum. Öyle mantıklı güzel açıklıyor ki herşeyi, daha ne isteyeyim.
Kemik erimesi için 2 aylık tedavi bitti, devamedeli,m dedi doktorumuz. 1 kutu daha bitsin, tekrar ölçüm yapalım dedi. Umarım güzel sonuçlar alırız.
Blogcugum onca aradan sonra bu kadar yeter sanırım. Sonra gene yazacam.

24 Ekim 2010

Güçlü Kadınlar


Çok beğendim.... bilip de söze dökemediklerimdendi. Burada yayınlamak istedim.
GÜÇLÜ KADINLAR
Güçlü kadınlar vardır, her işlerini kendileri halletmeye çalışan.. Anne babaları tarafından böyle ye...tiştirilen. Onlar kendi paralarını kendileri kazanmak isterler. Evdeki tüm tamirat, tadilat işlerinden anlarlar. Bir erkeğe mecbur kalmadan da hayatlarını devam ettirebilirler. Faturalarını kendileri yatırırlar. Hemen hemen tüm işlerini kendileri yaparlar. Hatta etraflarının yükünü de üstlenirler. Özgürlüğü severler, dik durmayı da, güçlüdürler çünkü...

Âşık olduklarında hissederek yaşarlar. Aşklarına kurallar koymadıkları gibi büyük beklentilere de girmezler. Sevdiklerine problem çıkarmazlar. Bütün gün çalışıp durduktan sonra, akşamları yorgun da olsalar sevgilileri buluşalım dediğinde, hemencecik hazırlanıp sevgililerinin onları evden almalarına gerek kalmadan, o her neredeyse onun olduğu yere giderler.

Çoğu zaman sevgililerinin ya da kocalarının haberi bile olmaz yaşadıkları sıkıntıdan, yansıtmazlar çünkü. Para var mı, işyerinde sıkıntı mı oldu, birine canı mı sıkıldı, hiç bunlarla yormazlar birlikte oldukları erkeği. Çünkü istemezler kimse onlara acısın. Sonra da bir bakarlar ki, bu kadar dik durmanın ve sorun çıkarmamanın karşılığında gerçekten de kimse onlara acımaz. Bu durum zamanla gelenekselleşir ve acınmama ile sorun çıkarmama hali yaşam tarzına dönüşür. Ezkaza dayanamayıp sorunlarını paylaşmaya kalksalar, bu sefer de sorunlu kadın, kaprisli kadın, tahammül edilmez kadın damgasını yerler. Bu yüzden de terk edildiklerinde bile hiç seslerini çıkarmaz bu güçlü kadınlar! Terk eden erkek de bilir onun ne kadar güçlü olduğunu ve onsuz da yaşayabileceğini, içinde yaşadığı fırtınalardan bihaber. Sonra bir dosttan, eşten, ya da tanıdıktan duyarlar ki onu terk eden erkek gitmiş, muhtaç yaşamak zorunda olan biriyle beraber olmaya başlamış. Erkekler çok severler böyle kadınları. Birinin ona muhtaç olduğunu görmek bir çok duygusunu okşar erkeğin. Onlara kendini erkek gibi hissettirir! Bu zayıf kadınlar erkeklere bağımlıdır.

Mesela fatura filan yatıramazlar, anlamazlar çünkü. Nereden yatırılır onu da bilmezler. Ev ya da yemek alışverişi de yapmazlar, çünkü taşıyamazlar onca torbayı. Hep yorgun olurlar, bütün gün spor salonları, kuaför, o mağaza, bu mağaza gezerler. Akşama yemek yapmaya fırsat bulamazlar. Akşam eşleri eve geldiğinde, bugün nereye yemeğe gidelim, diye sorarlar. En kötü ihtimal dışarıdan yemek söylerler. Zayıf kadınlar doğurdukları çocuğa bakacak gücü de kendilerinde bulamazlar, pamuklar içinde yaşamaya alışmışlardır bir kere. Kendilerini hep altın tepsi içinde sunarlar. Huysuzluk da ederler, ama bu erkeğin hoşuna gider, çünkü kadın ona muhtaçtır, söylenmeyen güçlü kadının aksine, hiçbir şeyi beğenmedikleri gibi devamlı da mutsuzdurlar. Pek teşekkür etmezler, kıskançlık krizlerini de severler Kocasının ve sevgilisinin hayatlarını karartırlar. Erkekler bu kadınları asla terk edemezler. Çünkü o güçsüz, kırılgan bir kadındır. Ayrılırsa kurda kuzuya yem olur. Koruyup kollanmalıdır her an o!.

Zayıf kadınlar hiç çökmez, buruşmaz ve yıpranmazlar. Ancak işin ilginç yanı her zaman daha değerli olanlar da onlardır. Ve geride kalan güçlü kadınlar tüm bunların nasıl gerçekleşebildiğine sadece bakakalırlar.

Alıntı: AYLİN KOTİL SARIGÜL