27 Mart 2010

Nasıl Anlatılır Bilmem ki

Küçük adamın ameliyatının 7. günü, gece yarısı saat 1.
Babamız il dışında, evde yalnızız ve saat 1 de bizimki ağlıyor. Kucağıma alıyorum, ağrı kesici veriyorum, sakinleşip uyuyor kendi odasında...
Saat 1.30, yatmaya gidiyorum, şöyle bir bakıyorum;uyuyor ama hırıltısı var.
Dayanamıyorum ve kucağıma alıp yatağıma götüreüyorum. Sanki üstüne hortum tutulmuş gibi sırılsıklam...
GGece lambasının ışığında üstünü değiştiriyorum, öksürüyor ve inanılmaz hırıltısı var, bir türlü atamıyor sekresyonunu. Bitmek bilmiyor, öksürdükçe artıyor.
Aklıma alpella'nın KBB uzmanı annesinin öğütleri geliyor, "şüpheye düşersen kanama konusunda peçeteye tükürt".
Peçete alıyorum elime, tükürtüyorum, gece lambasındanmıdır nedir çok koyu görünüyor.
Işığı açıyorum ve bizimkinin ağzı burnu kan içinde...
Saat 1.30-2 arası, evde kimse yok. Üstümde tişört ayağımda terlik fırlıyorum, bir poşete 1-2 bez ve badi atarak...
Sitenin güvenliği korkuyor ve 50 metre ötemizdeki hastane yolunun yarısına kadar benimle geliyor, kalan yarısında arkamdan bakıyor.
2 hastane var karşı karşıya, biri özel diğeri devlet.
özele gidiyorum hemen, KBB uzmanı var mı diye, yok diyorlar.
Kafam çalışıyor da "devleti aramısınız orada varmıdır diye, yoksa boşuna gitmeyeyim diyebiliyorum.
Arıyorlar, evet varmış orada.
Koşar adımlarla gidiyoruz, dualar okuyorum ve küçük adamı konuşturmaya çalışıyorum sürekli.
Ne şekilde girdik ki anında herkes başımızda toplandı.
KBB asistanı varmış, anlatıyorum hemen ameliyatoı ve kanamayı.
Bir bakalım boğazına diyor, abeslankı bebeğimin diline sürmesiyle birlikte ağız-burun kan fıştıkrtmaya başlıyor...
Allahım bu da ne? Kucağımda bebeğim, heryerinden kanlar geliyor, nefes alamıyor...Biranda damar yolu açanlar, aspiratör çalıştıranlar, telefonla ambulans arayanlar, hastane arayanların sesleri yankılanıyor her yerde.
Dizlerimin bağı çözülüyor ve oğlumu tutamayacağımı anlıyorum.
"Alın kucağımdan, alınnnnn"
Alıyorlar, minik bebeğim müdahalanin acısı ve korkusuyla bir yandan ağlamaya çalışıyor, bir yandan da gözleriyle öyle bakıyor ki sürekli olarak uzaktaki bene...
"Ambulansı kimin için çağırıyorsunuz " diye soruyorum kendimin bile zor duyduğu bir sesle.
Size diyor gözüme çok tanıdık gelen doktor
Neden ki? diye soruyorum.
"Acil ameliyata alınması lazım, KBB uzmanı yok burada, uzman olan bir yere gidiyorsunuz" diyor.
"Nasıl yani?" Oğlumun durumu kötü mü?
Ambulans arıyorlar, ambulans merkezi o kadar gereksiz kimlik sorularıyla meşgul ediyor ki doktoru doktor oğluma müdahale edemiyor. Ben konuşurum ambulansla diyorum alıyorum telefonu.
Sordukları her soruya cevap veriyorum, daha sonra şaşıracağım bir sakinlikle.
Ama başka bir konu var? Koskoca İstanbulda KBB uzmanı olan hastane bulamıyoruz...
Bir yer var o da benim çalıştığım hastane ve orayı da ben istemiyorum.
"Amerikan" diyorum, orada kesin vardır.
"Karşıya yetişmez bu çocuk"............
............
Bittiğim tükendiğim an işte bu an....
Gecenin 2.30 u, yollar bomboş ve ambulansla karsıya yetişmeyecek bir çocugum varmış....
Hani Türk filmleri gibi olsa keşke diyorum, titreyen dizlerime yön versem de bıraksam kendimi ve arkamda biri tutsa da yığılıp kalsam...
Hiç böyle biri olmadı ki hayatımda, şimdi de olmaz, sakın bırakma kızım kendini. Koca gözlü oğlumun bakışlarını yakalıyorum gözümde, aspiratiör sondası giriyor ağzına burnuna.
Ha gayret kızım, ayakta durmalısın.
Ablamı arıyorum, ne yapacam ben şimdi diye.
O arada doktorun sesini duyuyrum, "ameliyatın yapan doktorun haberi var mı diye soruyor.
"yok" ki, aklıma bile gelmedi aramak diyemiyorum ve hemen arıyorum. Konuşamıyorum, doktora veriyorum telefonu.
Geliyorum ben demiş.
Bu kadar kötü tablonun içinde iyi bir haber geliyor, "ben geliyorum"
Tanıdık, güven verecek, yüzünü ikiğ kez de olsa gördüğüm birini tekrar görecek olmanın rahatlığı çöküyor üzerime.
Hastanedeki asistan da kendi uzmanını aramış, bir doktor aranmakla gelmek arasında 15 dakikada uçabilir herhalde ancak...Allahım ne kadar iyi şeyler de var sevinmem gereken diyorum.
Muayene ediyor küçük adamı, kanama o kadar çok ki ancak 5. de görebiliyor.
"Sen 5 sefer de kanamayı bile göremedin, oğlumu nasıl ameliyat edeceksin" diye çıkışıyorum.
Allahtan babacanmış, anlayışla karşılıyor, haklsıın diyor, herşey yolunda gidecek endişelenme (bu olay bir devlet hastanesinde gerçekleşiyor üstelik).
Lüçük adam kucağımda, gittikçe yığılıyor, şoka girdi-girecek.
Anestezi doktoruna saldırıyorum bu defa:
"Uzmanını aradın mı? geliyor mu? 9 kg çocuk uyuttun mu hiç"
O diğeri kadar anlayışl değil, ama kızmıyor da.
Hala bitmedi mi gereksiz soruların, çocuğum şoka giriyor , sen hala kağıt-kalemle uğraşıyorsun, 3. kez söyledim kullandıgı ilaçları" vs vs vs
Ameliyathane kapğısındayız, herşey hazır olunca alacağız çocugu, anesteziyi kısa tutmalıyız diyorlar...
Bebeğim kucağımda, yarı baygın ve artık bana cevap vermiyor, ara sıra zorla kısık sesle "duyuyoyum şeni anne" diyor.
Çok şükür diyorum
Dahasını suanda yazamıcam, sonra
Şuan herşey iyi, 4 gün sonunda evimizdeyiz..

19 Mart 2010

BİTTİ

Oldu mu olacak mı derken oldu da bitti...

Nasıldı, nasıl geçti, şuan nasıl küçük adam diye soran olursa eğer sormayın.

O günden güne daha iyi, ama ben bombokum.

Kendimi ifade edecek başka kelime yok.

Bu sisteme dair yazdığım herşeye ilave olarak söyleyecek o kadar sözüm var ki, boğuluyorum, nefes almakta zorlanıyorum.

Tıbbın adının insan sömürü bilimi olarak değiştirilmesini talep ediyorum.

Ne yazık ki...

Negatif bir insan değilimdir. 15 yıldır sağlık sektöründeyim. Şu son 4 yıla kadar insanların negatif eleştirilerine itiraz etmekle geçti ömrüm. Son 4 yılda ise kızdığım, eleştirdiğim o kişilerin söylediklerini yaşıyorum hep.

Bir sözüm var, ne yazık ki çok kullanıyorum bugünlerde. "Ömrümün 30 yılı büyük konuşmakla, son 3 yıl ise konuştuklarımı yalamakla geçti" diye.

Lanet olsun ki yine yalancı çıktım.

Allah sağlıkçıların yokluğunu göstermesin, ama mümkünse de ellerine düşürmesin diyerek bitiriyorum bu konuyu.

Ameliyat öncesi ve sonrası bize yol gösteren, sorularıma yanıt aradığım biri oldu bu arada. Bloıglarla tanıdığım alpellamın KBB uzmanı annesi...Ta uzaklardan bana yardımcı olan, ameliyatı yapan doktorla kıyaslanamayacak kadar doktorluk yapan, dostluk yapan biri o...Ameliyat günümüzde de blogunda Candaş'ı misafir etmiş, nasıl bir güzellik bu...

Alpella ve annesi, teşekkür ederim yazmak istiyorum ama bu kadar basit değil işte....

İyi ki varsınız, sizi tanımak harika...

**********************

Dün evimize geldik, inanılmaz ağrı krizleri yaşıyor küçük adam. Çığlık çığlığa ve ben naçar karşısında...Allahım annelik ne kadar zormuş...

Ağrıları kadar kötü birşey ise emzik yasağı.

Daha önceden bize hatırlatma yapılmadığı için 5 tane emzikle hastaneye gittik. Küçük adam sadece uyurken emz,ik emer, onun dışında aramazken rahatlasın diye ameliyata emzikle götürmüştüm. Bu yasağı ameliyat sonrası duymak kabus oldu bize. Küçük adamı uyanma odasında emzik çığlıklarıyla buldum. Saatlerce süren ve anestezi sonrası bile uyutmayan emzik krizi...2 gündür gece yarılarına kadar, nasıl bir ayrılık travması yaşadı miniğim, onu öyle görmek çok kötüydü. En azından öncesinde bana söylenseydi 1 hafta boyunca buna hazırlık yapardım, emziği çok arayan çocuk değildi çünkü.

Yeme meselesi bizim için diğer bir sorundu. Süt-muhallebi-ayran ve dondurma yemesi gerekirken bunlardan hiçbirini sevmeyen çocuk neyle beslenir? Dondurmanın sadece kornet kısmını sever ayrıca ve o kısmı zaten yasak...

Bugün dışarı çıktık, biraz yürüyüş yaptık. Teknoloji market manyağı adamımı evimizin yanındaki Vatan Bilgisayara götürdüm. Elinde kocaman kornettoyla vatandayız, diyor ki," anne hadi mouselara bakalım"

geziyoruz reyonlar arasında, "aaaa" çığlıklaıyla bakıyor her bir ürüne, mouse'a.

TV bölümünde çok büyük ekran LCD lere baktı baktı, kocaman gözlerini açtı ve dedi ki:

"Ne kaday komik biy vatan biygişayay bu böyle, daha önce hiç göymemiştim anne".

Gülme krizine girdim, işte benim küçük adamım bu dedim kendime. Bir anne çocuğuyla neden gurur duyarmış bir kez daha gördüm. Çocuk saflığı ve güzelliğine bir kez daha hayran kaldım.

Resim de yükleyecektim bugün ama negatifte sorun var, olmadı.

Hep güzel haberlerde görüşmek üzere...
**********************
Bizim için dua eden, araya, soran, yorum yazan, aklından geçiren herkese çokkk teşekkürler

Herkese sağlıklı günler

15 Mart 2010

Olsun da Bitsin İnşallah

Küçük adamım...

Yarın sabah ameliyata gireceksin. Yaklaşık 6 aydır hiç bitmeyen ve aralıksız her cuma günü başlayıp pazartesiye kadar süren boğaz enfeksiyonların hepimizi çok bunalttı.

PFAPA sendromu mu değil mi derken 1 aydır kortizona cevap vermesiyle kesinleşti teşhisimiz.

Her atakta kortizon ve sorun ortadan kalkıyor. Çözüm bademcik ve geniz etinin alınması. HAstane arayışımız da sonuçlanınca geldi çattı ameliyat günü.

Cumartesi doktordaydık. Bize bir sürü sey anlattı tabii, çok minik olduğun için risklerin fazlalığından bahsetti. 3 yaşında olmana rağmen hala 9 kg.sın ve bu da herkesi tedirgin ediyor. Hele bir de ameliyat sonrası yememe inadın tutarsa herşey daha da zorlaşacak. Dondurma dükkanı istiyordun günlerdin. Bugün aldım sana ama göstermedim. Yarın ameliyat sonrası ta ta ta taaammmm yapacam sana. Umarım mutlu olursun görünce ve o koca gözlerini kocaman açıp "yaşasınnnn" diye bağırırsın.

Baban diyor ki dün bana "neden bu kadar kafana taktın bu ameliyatı? Çocuk 3 kg iken de ameliyat oldu ve çok daha tehlikeliydi herşey. O zaman bu kadar düşünmemiştin de şimdi niye endişelisin?"

Buna cevap çok basitti:
"Doğru düzgün karnımda bile taşıyamamışken ve ne olduğunu-anneliğimi bile anlamamışkendi onlar. Anne olduğumu bile hissedemiştim ki?"

Şimdi koskoca 3 yıldır koyun koyunayız küçük adamım. Her halin, her duruşun, her sözün, her osuruğun öyle güzel ki....

Annelik içgüdüseldir, çocuk doğurunca kendiliğinden gelir derler ya, hiç doğru değil.

Annelik karnında taşımak kadar bir canın can oluşuna tanık olmak, beraber gülmek beraber ağlamak, her bir gelişiminde duvarlara çizik atmakmış.

Küçük adamım, iyi ki beni anne seçtin kendine.

Güçlü ol ve bir çırpıda atlat bu ameliyatı da.

Küçük büyük adamım benim.

************************

Güzel meleğim...

Bu ameliyat sırasında o yaşadığımız günlere döndüm, ne zor ne acıymış herşey.

O zaman nasıl bir durumun içinde olduğunu da bilmiyordum ya o da ayrı konu. Ne zaman normale dönmeye başladı herşey, işte o zaman acılar başladı ben de.

Senin acın da böyle idi. Senin için gözyaşlarım küçük adamın ilk sosyal gülüşünde dökülmeye başlamıştı. Aylarca...aylarca sanki o an gitmişsen benden gibi deli danalar gibi ağladım, 1 yıl boyunca kapandığımız 2 kişilik evimizde.

Şimdi biliyorum ki sen küçük adamın koruyucu meleğisin, onun üstündeki elsin.

Sen kardeşine güç vereceksin meleğim, değil mi?

Seni çok seviyoruz meleğim. Bu konuda asla şüphen olmasın

13 Mart 2010

Unuttuk Sanma

Unuttuk sanma meleğim...

Unutmak mümkün değil. Seninle geçen günler heranıyla zihnimizde ve sensizlik acısı heran bizimle. Sen de olsaydın nasıl olurdu herşey? neler oynardık? Neler giyerdin?

Girdiğimiz mağazalarda hala kız kıyafetlerine de bakışımız gizliden gizliye ondandır.

Hayallerimiz ve seninle yaşadıklarımız öyle taze ki...Hep bizimleydin sanki de sonra gittin yanımızdan gibi.

3 yıl oldu meleğim, 12 martta 3 yıl oldu tam.

Küçük adamın 3. yaş gününü kutlarken söyledğimiz "zaman ne çabuk geçiyor" sözüne inatmış gibi koskoca 3 yıl oldu sensiz geçen. Zaman ne kadar göreceli değil mi?

Sarı papatyam benim.

Koklayamaya kıyılamayacak kadar güzel, dokunmaya elimiz varmayacak kadar kırılgandın.

Kırlara döndün sonra.

Papatyalar için...

Öyle çok istedik ki, 4 kişilik ailemize sahip olmayı.

Olmadı meleğim, bu dünyada olmadı. Ama biz hep dört kişilik aileyiz, sen bizimlesin hep.

Geçenlerde dedi ki küçük adam durduk yerde:

"Anne, Beken gelsin yütfen, ben onunla oynamak istiyoyum....."

Ne denir ki bu durumda?

Bilemiyoruz, bir ömür de bilemeceğiz sanırım.

Küçük adam ameliyat olacak sarı papatyam, salı günü.

Biliyorum ki sen yine onun koruyucu meleği olarak yanında olacaksın, onu ayakta tutacaksın ve herşey çok güzel geçecek.

Sen küçük adamımızın sarı papatya tacısın meleğim, onu hep el üstünde tutan.

Seni çok seviyoruz ve düşünmediğimiz biran bile yok meleğim seni.

06 Mart 2010

İtinayla Tıp Dersi Verilir

Hayatımızda görmediğim, duymadığım hastalıkları son 3 hatta hamileliğimin başından beriki süreçle 3,5 yılda duyduğumu daha önceki yazılarımda yazmıştım.

Tıp dersi verebilecek seviyeye geldim artık.

Bugünkü ders konumuz PFAPA Sendromu.

Nedir PFAPA Sendromu?

Açıklayayım diyeceğim ama işte burada açıklanmışı var.

Yaklaşık 6 aydır küçük adam her cuma hastalanıyordu. En geç 2 haftada bir ama kesin cuma günü. Lenf lezleri şişiyor, bademcikleri şişiyor, ateşi çıkıyordu. Antibiyotik deposu haline geldi, kreşe bağlandı hastalıkları. Kreşten aldık ama cuma rituelimiz değişmedi yine de. FMF takibimizi yapan doktorumuz Prof. Dr. Özgür Kasapçopur yetişti yine imdadımıza. Son 2 aydır onunla konuşuyoruz bu durumu. Adını ilk kez duyduğumuz PFAPA Sendromundan bahsetti bize (daha önce Melek'in annesi bizim adımıza araştırmış ve bu sendromu ilk kez o söylemişti bana gerçi ama, ben ....ok eşeledikçe kokuyor diyerek dikkate almak istememiş, normal çocuk enfeksiyonları demiştim). Bu süreden beri takip edildi, ateşler sırasında kullandığımız kortizonla hem ateşim kesilmesi hem de lenf bezlerinin şişliğinin yarı yarıya inmesi teşhis konmasına neden oldu. KBB takibine de girdik, dün ateşi çıkan küçük adama önce KBB baktı, tonsilları da şiş olmasına rağmen enfeksiyon olmadığını düşündü. Daha önce yapılan boğaz kültürünün temiz çıkması da bu teşhisi kolaylaştırdı. Bugün kalktık taaa BAkırköy'deki Özgür Bey'e gittik. PFAPA dedi, geniz eti ve bademciklerin alınması sizi çok rahatlatacak. Candaş 6 aya kadar toparlanacak ve gelişimi de hızlanacak, siz bile şaşıracaksınız dedi. Çözüm göstermesine rağmen ameliyat fikri kulağıma hiç hoş gelmiyor. Anestezi alacak sonuçta. Son ameliyatı olan kasık fıtığında ben hemşire olmasaydım CAndaş çok kötü şeyler yaşayabilirdi. Boğazındaki sekresyonun tıkayıp nefes alamamasını hastane çalışanlarına anlatamamış, ben farketmiş ve kendi kendime çocuğa oksijen takıp doktoru cepten arayarak çağırmıştım. Hem de bir özel hastanede, hem de daha önce birlikta çalıştığım doktor olmasına rağmen...

Şimdi sorun şu: Bu ameliyatı nerede ve kim yapacak? Çalıştığım hastanede mi?

Yoksa her lenf şişmesine enfeksiyon teşhisiyle antibiyotik yüklemesi yapan evimin yanındaki hastanede mi?

Yoksa Bostancıda oturmamıza rağmen Bakırköy'de bulunan Dr. Özgür Bey'in çalıştığı hastenede, onun önerdiği kişi mi?

Anestezi almışken sünnetini de yaptırma düşüncemizden dolayı hem KBB hem de çocuk cerrahi birlikte çalışacak. Umarım kolay karar verir ve biran önce sağlaıkla ve sorunsuz olarak hallederiz bu sorunu.

Sonucu da küçük adam için çok güzel sonuçlar verir umarım.

Tabii bizim için de...

Bize bol şans ve karar verme gücü için dua edin lütfen...