24 Şubat 2011

Tık tık

Geçen ayki influenza teşhisi ve hastane yatışı sonrası süzülüp kalan küçük adamın toparlanması haftalar sürmüştü. Çok üzülsem de en azından gripi yaşayarak doğal bağışıklık kazandı diye sevinmiştim.
Hata yapmışım.
2 hafta önce tekrar grip oldu, test yapılmadı bu defa ama sanırım farklı bir virüstü bu defaki. Aman tanrım nasıl bir hastalık bu böyle. Aç-susuz tam 1 hafta geçti, hatta 10 gün neredeyse. Bu çocuklar hiç gıda almadan 1 hafta yaşıyor buna eminim artık. Allah onlara güç veriyor, hani kudretten duruyor deyimi vardır ya bizde, gerçekten doğruymuş. Hiç hiç ama hiç lokmasız nasıl yaşanabilir gördüm yeniden. Süzüldü kaldı tabii yine, 2 günde 1,2 kg verdi. 1,2 kg dediğin nedir ki diyenlere cevabım ise toplam ağırlığının 1 / 10 u diye cevap versem yeterli sanırım. 50 kg birinin 2 günde 5 kg vermesi ile aynı yani. Annem buradaydı tesadüf o ara. Kurtarıcı oldu, işe de gitmem gerekiyordu. Anannesini hiç tanımayan küçük adamın evde onunla kalması felaket oldu tabii. Genellikle öğleye kadar ben evdeydim, öğleden sonra işe gittim, 4 saatte 2 günlük işin nasıl bitirilebileceğini de öğrenmiş oldum bu sayede. Tabii bana bu toleransı tanıylar yönünden de ne kadar şanslı olduğumu düşünüp şükrettim halime. Benimkini öğle uykusuan yatırıp gittim, tabii uyandığında evde beni göremeyip ananneyi görmesi ananneden nefret etmesine yetti. Her dakikası onu evden kovmakla geçti. Neyse ki 2-3 gündür iyileşti epeyce. Kreşe de gitmeye başladı. Ancak sanırım yaklaşık 5-6 aydır kahvaltı etmiyor bizimki, gerçi yediği dönemlerde de bir kibrit büyüklüğünde ekmek ve iki parça kaşar peyniriydi sadece yediği. Bu hafta onu işyerime götürüyorum, orada kahvaltı yapıyor ve sonra okula götürüyorum. Sinirlerişm ne kadar dayanır bu strese bilmiyoırum ama umarım işe yarar toparlanması konusunda.
Artık 4 yaş bitti, ancak arkadaşları ile görüntü farkı iyice artmaya başladı. Herkes büyüyor uzuyor bizimkinde pek değişiklik yok. Bu ay endokrin kontrolu var, hormon tedavisi konusunda sanırım nihai karar verilecek. Gerçi doktorunun başlamayacağını düşnüyorum ama yine de oğlumu uzatma konusunda istekliyim. Doktorun kararına karşın birşey söylememeye çalışıyorum genellikle. Ama bu boy farkı şimdiden sorun yaratmaya başladı. Nehirden hoşlanıyor sanırım bacaksız, bana sarıldığı ve öptüğü zamanlarda Nehir görmesin diyor, kıskanırmış. Üstünde makine resmi olan bir sweatshirt var, hep onu giymek istiyor, çünkü Nehir çok beğeniyormuş onu. Ancak öğretmenlerine sordugumda Nehir'in Candaşa ablalık yaptığı konusunda ısrarlılar :((( Canımı acıtıyor bu durum tabii. Şimdiden bunu yasarsak ileride ne yapacagız bilmiyorum.
Bu ay kemik erimesi yönünden de kontrolumuz var, içimi cok acıtan konulardan biri de bu. 4 yasında kemik erimesi başlarsa gelecekte neler var bizi bekleyen diye sormadan edemiyorum. Kemik yoğunluğu ölçülecek tekrardan. Gerçi bizimki süt içmeye başladı birkaç aydır, kullandıgımız ilaçlar da cabası. Umarım faydalı olmuştur. Enfeksiyonlar yüzünden kontrolleri erteledim biraz. Tabii korkularım da etkili olmadı değil bu ertelemede.
Dili pabuç ötesi oldu. Kelime dağarcığına epey yeni şeyler giriyor. Şuaralar "bildiğin gibi" ile bayşlayan cümleleri çok kullanıyor."Bildiğin gibi oynamayı cok severim anne, bildiğin gibi Gökçe Öğretmenim kitap okudu bize bugun" vs şeklinde.
"Cabası" ne demek diye sordu geçen. "Oysa ki" kelimesini de çok seviyor. İnsan vücudu yine favorimiz. Tüm resimlerinde ana faktör. Kocaman bir kafa, sonra yemek borusu, mide ve barsaklar. Mide veya barsaklarda yemekler. Turuncu ise havuç, yeşil ise hıyar :)) şeklinde.
Toplama-çıkarma ve genel olarak matematiğe çok ilgili. Tek rakamları aştı çift rakamlarla toplama-çıkarma yapmaya çalışıyor. Yapamıyor tabii ama çok komik durumda :))
Aşırı bir anne düşkünlüğü başladı. Yani hep vardı aslında ama öncekiler hiçbirşeymiş. Yapışık moddayız. Yanaklarımı okşuyor, sen benim minik tatlı şeker sevgilimsin dedi geçen hatta.
Aaa neredeyse unutuyordum.
Sevliler gününde hastaydı ve evdeydik. Evimizde ne yazık ki sevgili-sevgililik veya gününe ilişkin bir hadise olmaz. Sağolsun oğlum onore etti beni bu sene. 1 hafta öncesinden eline aldığı ve sevdiği şeyleri sevgililer günü hediyesi olarak sundu genelde. Tabii içinde kalp şekli olan şeylerdi. Seni seviyorum demektir çünkü kalp anneeee. Sevgililer gününde hastaydı ve evdeydik. Yanıma geldi, boynuma sarıldı ve öptü. Sonra "keşke sana sevgililer günü hediyesi alabilseydim annecik" dedi. Aynen böyle ne eksik, ne fazlası var sözlerinin. Öncesinde veya sorasında buna dair bir konuşma olmadı. Ağzım açık kaldı yani. Keşke ve alabilseydim gibi iki kelime ayrı şaşırttı, sevgililer günü ve hediye kavramları ayrı şaşırttı tabii. Ama bu cümlesiyle dünyalardan bile çok sey verdi aslında bana, ama farkında değil sanırım.
Yazmadan geçmeyeyim. Son 2 yıldır çalıştığım hastaneye ben bile şaşırıyorum zaman zaman. Öyle ilginç biryer ki.
Bugün eczaneye gitmek için çıkış kapısına yönelmişken yan odada çalışan 6 aylık anne süt izninden dönüyordu, beti-benzi atmış, bayıldı-bayılacak ruh modunda.
Noldu dedim?
Adam kendini aşağıya attı dedi.
Kim, ne oldu derken şoka girmek üzere olan arkadaşa su ve moral desteği eşliğinde öğrendim olanları.
Hastanenin 5. katının camından biri lank diye kendini aşağıya atıvermiş :((( TAm o arkadaş oradan geçerken ve ına düşmüş.
Gözyaşlarım çıktı kontrolden, CA lı hastalar geldi aklıma, ağrılara dayanamayıp atlamak isteyerek cama koştuklarına şahit olmuşumdur nöbetlerimde. Öyle birşey sandım. Değilmiş....Hastaneyle ilgisi olmayan biri, ziyaret saatinde çıkmış 5. kata direk cama yönelmiş ve etraftaki kimse birşey anlayamadan atlayıvermiş beton zemine.
Boğazım düğüm düğüm. Sığamadım hiçbir yere bugun. Attım kendimi dışarıya, soğuk havayı çektim içime, yaşamak güzel be dedim kendi kendime....Herşeye rağmen
Yazınızn başlığına getirecektim konuyu ama bu konunun ardından abes kaçacak.
Başka sefere

1 yorum:

Hepimiz dedi ki...

Hangi birine yorum yapayim bilemedim be Gulay.
Senin oglun, benim oglum, baskalarinin ogullari, dunyadaki ogullar her biri ne kadar kendi ekseninde essiz. Candasta bunlardan birisi. Kucucuk hayatina bumbuyuk seyler sigdirmaya calisan bir guzellik.
O kendini asagiya atan adamda ogul. Kimbilir o hangi acilari sigdiramadi icine. . Bak simdi icime hayati sigdiracak kadar hayata asilmak geldi. Yine de hatirliycam o ogulu ama. Umarim gittigi yerde hayat ona sahip olmak istediklerini verir.