21 Ocak 2011

İki minik tırtıl



İki minik tırtıl geldi pencereme.
Kozalak örüyorlardı kendilerine, ama henüz tamamlayamamışlardı. Örtmeye çalışıyorlardı her taraflarını. Daha çok vardı bitmesine ki açılmaya başladı.
Sağı kapatmaya çalışırken solu açılıyor, onarmak istedikçe başka kısımları açılıyordu.
Yırtıldı kozalaklar ve çırılçıplak kaldı minik tırtıllar.
Artık ne tırtıldılar ne de kelebek. Ne sürünerek gezebilirlerdi ne de uçabilirlerdi, tamamlanmamış eksik kanatlarıyla.
Kozalak örelim dedik el birliğiyle.
Oldu gibi görünüyordu ama olmuyordu. Isıtmıyordu minik tırtıl-kelebek karışımlarını. Sevgi verdik üstüne, ilgi oyduk bir de yanına. Yetmiyordu, daha fazlası ve daha fazlası gerekiyordu.
Sonuna kadar devam dedik, yapay kozalaklarını değiştirdik, daha güzel oldu dedik sonra. Daha çok sevgi, daha çok ilgi verdi kozalak yapımcıları.
İyi sayılırdı ama eksikti işte yine de herşey.
Derken biri uçmak istedi, olmaz dedik, yapma dedik ama olmadı.
Uçtu, o ıslak ve tamamlanmamış kanatlarıyla. Uçuyordu ama kırlara ve çiçeklere değildi uçuş rotası.
Gökyüzüne uçuyordu, bilmediğimiz-görmediğimiz çok uzak yerlere.
Üzüldük, ağladık arkasından ama olmadı, engel olamadık O'na. El salladık mecburen arkasından. Güle güle güzel kelebek diyebildik son söz olarak. Biryerlerde sarı bir papatyayla buluştuğunu hayal ettik ve avuttuk kendimizi.
Diğer kozalak hızla ördü kendini, daha iyi daha güzel oldu hergeçen gün. Uzaklara uçan bir başka kelebeğin ruhuyla güçleniyor gibiydi.
Birgün tamam oldu herşeyi, kelebek oldu artık dendi. Ama sanmayın ki tam bir kelebek oldu. Hala çok uzun yolunuz var.
O uzun yolu aştık beraber, ıslak kanatlara zarar gelmesin diye elimizden gelen herşeyi yapmaya çalışarak.
Zaman geldi çok kolay oldu, zaman geldi saçımı başımı yoldum. Zaman geldi yeter artık dedim, zaman geldi çok şükür herşeye dedim.
4 yıl geçmiş şimdi üstünden, ve ben çok şükür diyorum....ıslak kozalak ve ıslak kanatlara rağmen bugünlere kadar geldik diye şükrettik.
Geleceğimizin daha güzel olması için dualar ediyoruz hep.
Sağlık olsun, mutluluk olsun diyoruz.
******************
Minik kelebeklerim;
Hayatıma girdiğiniz için çok teşekkürler.
Bana hayatı 30 yaşımdan sonra öğrettiğiniz için teşekkürler.
Bana mücadeleyi, inanmayı, beklemeyi, sabretmeyi ve şükretmeyi öğrettiğiniz için
Sevmenin sonsuzluğunu öğrettiğiniz için teşekkürler.
Biriniz yokluğuyla diğeriniz varlığıyla büyüttü beni.
O küçük kadını kocaman bir kadın yaptınız.
Güzel kızım bizi görüp duyuyorsan seni ne kadar çok sevdiğimizi hep hisset lütfen.
Eşek sıpası oğlum;
Artık 4 yaşındasın. Bebek gibi davranmayı bırak, inatların azalsın, sağlığın artsın, yemeklerini kendin isteyerek ye lütfen.
Boyun büyüsün biraz, aklına yetişsin boyun.
Nice sağlıklı ve mutlu yaşların olsun küçük adamım.
Seni çok seviyorum.

18 Ocak 2011

İp atlayalım mı dedi


Bugün güldü ilk kez kuzucuğum günler sonra.
Yataktan kalkmak istedi, yürüdü hatta biraz. Hem de o devasa serum askısını kendisi iterek.
7 günün ardından ağzına giden iki lokma patates püresinin gücüydü sanırım.
Serumun askısını ip yaptı hatta, ip atlayalım mı dedi :)))
Çizgi kraker istedi sonra (çizgi kraker çizi kraker demek), koşarak alındı ve yedi biraz işte, çok şükür.

Çocuğun gözündeki gülümseme ne kadar güzel be..
Ne kadar da bedel dünyadaki herşeye
***************
O iyileşmeye başladı, kültür sonucu çıktı Influenza B.
Geçen senenin karaborsaya düşen ilacı tamiflu başlandı, umarım bundan sonrası çabucak iyiye gider.
Ben de durumlar pek içacıcı değil.
Resmen nefes almakta zorlanıyorum, üşüme-titreme-terleme, baş ağrısı göğüs ağrısı vs vs Ben böyle bir solunum yolu enfeksiyonu yaşamamıştım daha önce. En kötüsü bu olur inşallah. YArın küçük adamın doktoruyla konuşayım da bana da başlar herhalde ilacı.
Sağlıklı günler herkese...
Bizim için dua edin lütfen
Sevgilerimizle

Influenza

Ne çok kullanırız hayatımızda grip oldum diye...
Nezledir aslında yaşadığımız.
Genç adam 7 gündür ateşli ve hasta, 3 gündür hastanede.
Ben 4 gündür hastayım. Cumartesi aniden baş ağrısı ve inanılmaz bir yorgunluk ama tarifi yok. Sonra ateş, ateş ve ateş.
HAstanede hasta bekliyorum ama aslında bana da bakacak biri lazım.
6 gündür ağzına lokma girmeyen adamımın dün geceden beri ateşi, yok, ben de dün ateşlenmeyince iyileştim sanmıştım ama bugün yeniden başladı hersey. Şöyle anlatayım "kafamı taşıyacak bir hamal tutmam lazım benimle gezecek"
Candaştan kan, gaita ve burun akıntısı kültürleri alınmıştı, bugun cıktı ve influenza....
HAni geçen sene felllik fellik korktugumuz ve kaçtığımız
Kafayı yemek üzereyim, sonuç sözel gelmiş yazılı olarak geçmedi elimize ama çeşidi belli değil sadece.
Bu arada sanırım ben de influenzayım. Aynı belirtiler, aynı ağır hal... Deli gibi öksürük ama ciğerler temiz, öyle ki öksürmekten karın kaslarıma el süremiyorum.
Şimdi doktoru bekliyoruz, kafamdaki milyonlarca soru için. Cevaplar belli mi o ayrı konu.
Lüten dua edin bizim için. Zira çok ihtiyacımız var buna. Doğum gününe sadece 3 gün kalmışken hem de

17 Ocak 2011

Hastayız ama dünden bir farkla: Hastanede genç adam

Dün yine ağzına lokma girmeyen, ateşi hiç düşmeyen genç adamı gece hastaneye getirdim ve yatış yapıldı. Hala ateşi düşmedi, ki bugun 5. günü hastalığının. Ağlıyor sürekli, serumu çıkartmamı istiyor ve eve gidelim diyor. Ama hala ağzına lokma girmedi. Son yediği yemek cumartesi sabahı 1/3 kase çorba.
Ben de hastayım ve ateşler içindeyim. 3 saatte bir titreme nöbetleri, ardından ilaç içme ve sonrasında terleme nöbetleri.
Allahım ne zormuş hastalık, Allah herkese şifa versin.
Genç adamın kültür sonuçları henüz çıkmadı ama teşhisi şuan grip...evet sadece Grip...Sadece dedim ama grip çok ciddi sonuçlar doğuran bir hastalık tabii. Beslenmeye devam etse sorun olmayacaktı belki ama 5 gündür hareket yok. Eve gidelim yemek yiyecem diyor ama yiyemiyor bir türlü
Umarım çabuk iyileşir kuzucuğum, ben de tabii. Ona bakacak enerjim ve gücüm kalmıyor ne yazık ki

16 Ocak 2011

Hastayız

Hastayız ana-oğul.
Perşembe akşamı ateşler içinde uyandı genç adam, 39,5 derece. Her zamanki gibi çenesi bir açıldı ki sormayın. Tam rakı sarhoşu muhabbeti.
Ateşi inatçı çıktı, 3 saatte bir çıkıyordu. Ertesi gün evde kaldık, hafif öksürüğü de başladı. Doktorunu aradım il dışındaydı. Antibiyotik başlayalım, ventolin-pulmicort nebul başladık. O gece de ateşlenirse bir arkadaşına yönlendirdi. Ateş devam edince düştük MArmara yoluna. Bizimki evden çıkmadan steteskopunu da aldı yanına, ben de doktor ablayı muayene edecem dedi. Steteskop kelimesini doğru söylemeye epey zorlandığımı hatırlarım, ama bu sıpa kolay telaffuz ediyor, steteskop, otoskop vs. Çocuk doktoru ve yessam olacakmış büyüyünce, ellerine sürekli boyalar sürüyor. Yessamların elleri boyalı olurmuş.
Doktor durumunun iyi olduğunu, ciğerlerinin de temiz olduğunu söyledi, nebulleri kesti. Ama oğlumu iyi tanıyan ben kesmedim, kesersem eğer pnomoniye gitme olasılığı yüksek bizimkinin. İyiki de kesmemişim, nebullere rağmen son sürat öksürük devam ediyor.
Son zamanlarda çok konuştum, 4 yaş bize iyi geldi diye. 4 aydır hastalanmaması mucize gibiydi, nazar değdirdim oğluşa. Daha önceki zamanlarda hastalandığında ağzına lokma girmiyor derken aslında ne büyük yalan söylemişim meğer. 4 gün oldu, günlük ağzına giren 2 bardak ballı portakal suyu sadece. Zorla verdim 1-2 kez ama kustu, kendi haline bıraktım. En sevdiği armutu bile yemiyor, öyle hasta yani.
Portakal suyunun da garip bir hikayesi var bizde. Kreşe kadar her sabah mutlaka bir bardak içerdi, kreşle birlikte bıraktık. Ne yaptıysam bir türlü alıştıramadım portakal suyuna. Aklıma cinlik geldi sonra.
Kemik erimesi için kullandığımız Cal-De-Vit aynen bir portakal suyu görünüm ve tadında. İlacı 1-2 dakika içinde içmezse beyazlaşıyor ve acı oluyor tadı. Akşamları veriyoruz hep bunu. 2 hafta önce bir sabah portakal suyunun içine bir kaşık bal koyarak götürdüm ilaç diye, çabuk içmezsen acı olur dedim. Kafaya diktiği gibi içti bir çırpıda. O günden beri her sabah veriyorum, hasatalığından beri akşamları da Cal-De-Vit yerine ondan veriyorum. Önceleri tableti suya beraber atıp eritirdik, şimdi asla göstermiyorum, yanında hazırlamıyorum tabii ilacını. Ben onu kandırdığımı sanırke aslında herşeyin farkındaymış. Geçen babasına anlatıyor, annemin bana verdiği ilaç aslında portkal suyu diye :)) İlaç deyince içiyor da portakal suyu diyince neden içmiyor bir anlasam. Yeme sorununun psikolojik kaynaklı olduğunun net göstergesi aslında bu.
4 gündür bu gece ateşlenmedi ve öksürmedi, sanırım iyileşiyor. Ama uyandığından beri sürekli öksürüyor ve yine hiçbirşey yemedi.
Onunla koştururken dün birden bire ben hastalandım, yoğun öksürük, baş bağrısı-baş dönmesi- yoğunluk karışımı dehşet birşey.
4 saatte bir titreyerek kalkıyorum ilaç içiyorum 1 saat sonra terden mahvuyorum vs vs döngüsü şeklinde. KAfayı kaldıramadan yatıyorum geceden beri. Bir de çocuklar biraz anlayışlı olsa. Ne ağlaması bitti ben yatarken, ne tepinmesi bitti. Hani çevremizde bir kınımız olsa da gelip alsa çocuğu, 1-2 saatliğine de dinlensem. Çok büyük bir lüksmü istediğim?
Yarın iş günü, ben bu halde napacam, genç adam hasta haliye nasıl gidecek kreşe şeklinde sorular dizisi var kaamda.
Geçen hafta Candaş için 2 gün izin aldım, kendim için de rapor alsam bu hafta....ama öyle bir sistemde çalışıyorum ki rapordan, izinden herşeyden ciddi paralar kesiliyor. Sağlıktan önemli mi değil tabii ama gelirini giderini ucu ucuna ayarlarken 1 gün izninden bile kat be kat para kesilmesinin mantığını anlamak ne kadar zor.
Bizim Bakanlığın adı doktor bakanlığı veya mantıksızlıklar bakanlığı olmalı aslında. Küçük ve hasta yoğunluğ az bir yerde çalışıyorsan eğer gelirin yüksek, personel az olduğu için dağıtılan para artıyor.
Büyük bir hastanedeysen eğer eşşek gibi çalışıyorsun ama aldığın para diğerlerinn yarısı kadar. Prof, doç, uzm, asistan bolluğundan sana kalan bir hiç oluyor. Üstüne üstlük hastalanacam diye korku içindeyiz, maaşlar tekrar yarıya iniveriyor 1 hafta kadar sürede.
Neyse genç adamım iyileşsin ben iyileşeyim de gerisini düşünmeyelim.

10 Ocak 2011

Bir yol çıkmış


Premature ailelerinden birkaçı hadi dedik, gidelim.
Sormayız pek birbirimize nereye diye...
Berabersek heryer olur diyen cinsteniz. Grupfoniden aldık Unluer Gurme ye ait kuponları, kahvaltıya gidiyoruz beraber.
Kahvaltı çok güzel, mekan çok güzel ama her tarafı kapalı yerde sigara içirtiyorlar, hem de çocuk çocuk kıçkıça oturdugumuz eyrde. Yurdum insanı da sigara serbestisi bulmuş ya püfür püfür içiyor. Olmaz etmez, heryer kapalı diyoruz olmuyor. garsonlar öylesine pişkin ki biz dışarı çıkıyoruz sigara içmeye, ama siz de için burada diyorlar. Bu cesareti onlara veren kim acaba; Yasal yaptırım işe yaramadığına göre yürütmeyi ellerinde tutanlardan tam destekleri var anlaşılan.
Şikayet edelim diyoruz ama sanırım bizim şikayet edeceğimiz mercinin üstünde hatırı sayılır şahsiyet sanırım işletmecileri.
Tebrikler memleketime
Herşey bir yana tıklım tıklım çocuk dolu bir yerde gayet rahat içip dumanını da üstümüze tütrürenlere tebrikler.
Bu dünyada iki taraf da insan adıyla anılıyor ya ona üzülüyorum.

07 Ocak 2011

Erken Doğum ve Doğum Sonrası İzinler

Erken doğum yapanların kullanamadığı doğum öncesi izinlerin doğum sonrasına aktarılması konusunda, premature aileleri olarak El Bebek Gül Bebek Derneği aracılığıyla Çalışma Bakanlığı'na verdiğimiz dilekçelerimiz, Hürriyetin Annemi İstiyorum kampanyası ile sonuca ulaştı. Başlamadan biten doğum öncesi izinlerimiz artık doğum sonrasına aktarılacak.
Emeği geçen herkese teşekkürler.

05 Ocak 2011

Bilimsellik

Kitap günüydü kreşte bugün.
Çöp ve geri dönüşüm kitabını götürelim dedim.
Hayır dedi, bilimsel kitap istiyorum ben !!!
Vücudumuz kitabını alacam.
Tamam o zaman şu büyük olanu al.
Hayır, küçüğünü alacam, Nehir bunu seviyor :)))

04 Ocak 2011

Yazık

15 yıldır çalışıyorum devlet kurumlarında. Öğrenciliğim gece çalışıp gündüz şehirlerarası gidş-gelişle üniversite okumakla geçti. Güzel de geçti kıymetini bile bile.
Şimdiki işyerime geleli 2 yıl oldu neredeyse.
Candaş 2 yaşındaydı, hayatımın 30 yılında öğrenmediğim kadar tecrübeyi dğum sonrası 2 yılda kazandığım, hayata ve insanlara bakışımın çok değiştiğini düşündüğüm dönemde.
2 yıl önceydi, abi gibi sevdiğim ve değer verdiğim insanların övgüleriyle döndüm iş hayatına.
Minimum beklentim varken, sadece oğluma yakın yerde çalışmakken tek amacım beklentimin üstünde şeyler sunuldu. Ramak kalmıştı yaniii...
Yükseklisansa bile başladım, hatta bitirdim bile, Hastane Yönetimi, hem de sistemsiz sistemin içinde.
Son dönemde yaşadığım tatsız şeylerin üstüne, açıklama beklerken bazılarından anlamsız sözler duydum sadece.
Verdiğim değeri düşürdüm gözümde, çcukların bile inanmayacağı sözlere inanmış görünerek.
Asıl yıkımım bugundu, çcuk gibi nasıl kandırıldığımı öğrendim ya da emin oldum diyelim.
DAha acısı ve doğrusu ise resmen ve alenen kullanıldım; arkadaşlarıma karşı, aileme karşı, kendime karşı.
Ne yazık ki ben yeni anladım bunu, hala dürüstlük bekliyrdum çünkü, dürüstlüğe inanıyrdum hala. Neden olmasındı ki, ben kimseden birşey istememiştim ki. Kendi sözleriyle kendileri çeliştiğinde en azından dürüst olup bir açıklama yapmalarını bekledim.
Ne yazık ki hala dürüstlük bekliyrum
Ne yazık ki kullanıldım
Ne yazık ki bu sistemin içindeyim.

Dünyamsınız Benim

Sabah uyanmış, bize seslenmiş ama mutfakta olduğumuzdan duymamışız sesini. Çığlıkları yükseldiği anda duydum ve koşarak aldım yataktan.

Huysuzluk edecek diye diken üstündeyim. Beyefendinin özel isteği üzerine tuvalet ışığı açılmıyor, aranın ışığıyla yapıyor çişini. Gözleri yarı açık yarı kapalı modda, ağız esnemekten 2 karış açık....

derken bir cümle ...."siz benim dünyamsınız"......

02 Ocak 2011

Unutulmaz deme sakın...Unutulur ...unutulur...


Bunu asla unutamam dediğim öyle çok şeyi unutuyorum kiii.
Sevinçlerim, üzüntülerim, nefretlerim, acıların, kahkahalarım...nasıl da unutuluyor şaşıyorum zaman zaman...
Mesela yaklaşık 4 ay kadar önceydi, Candaş kreşte Furkan'ın burnunu ısırmış, sebebi de varmış bizimkinin.
Furkanın üçgenleri sevmemesi...Yazacam bunu, asla unutmam diyorum, ama unutuyormuşum neredeyse...
Sonra dünyanın güneşin etrafında dönerken, aynı zamanda da kendi etrafında dönme hareketini elleriyle doğru yapamayan Tolga almış nasibini Candaş'ın dişlerinden...
Sonra ertesi gün bir daha Tolga bilmem hangi sebepten. Çocuğumun yanağı mosmor gezmiş günlerce.
Annesi not bırakmış, "Candaş'ın annesiyle konuşsanız" diye.
Günlerce kaçtım tabii, kimselere görünmemek için.
Her anne bilir ki konuşmak sorunun varlığını çocuğuna karşı kabul etmektir, bir de çocuğunun hareketlerini anneye yetiştiren/ispiyonlayan birinin varlığını da farkeder ki bu da oldukça kötü. Öğretmenlerine karşı güven eksikliği duyabilir.
Birkaç gün hiçbir şey olmamış gibi davrandım, bugun ters birşey oldu mu? gibisinden sorular sordum.
Hepsinde cevap standart:"Mükemmel bir gündü"
Sonra dedim Tolgayla bir problem var mı aranızda?
Evet dedi, yanağını ısırdım onun. Çünkü elleriyle dünya ve güneşin nasıl döndüğünü gösteremedi.
Olabilir, bunun için arkadaşlarına zarar verilmez ki?
Ama ben ona anlattım, gösterdim ama O hala yapamadı, ben de ısırdım.

Senmisin bu konuda konuşan, oğlum beni yanıltmadı ve konuştuğum gün gitti yine ısırdı Tolga'yı (annesinin haberi yok bundan)

Benim bundan çıkardığım ders:
Candaş asla öğretmenliğe teşvik edilmeyecek :))
Bu aralar fena değil, ısırmıyor en azından. Arkadaş tercihrini değiştirdi. Nehir, İpek, Beyza ile takılıyor şuaralar. Onlar Candaş insan vücudunun çalışmasını anlatırken Onu dinliyorlarmış :))
*****
Geçen sabah diyalogumuz şöyle:

evden çıkmak istemiyor, tabii işe geç kalıyoruz. Peki o zaman ben gidiyorum, sen kalabilirsin evde dedim.
Hayırrrr, beni bekle ben de gelecem dedi.
Babası arkadan bağıyıyor, beni de bekleyin diye.
Candaş'ın cevabı:
Senin benimle gelmene gerek yok baba, ben annemle gidiyorum, çünkü sen kendini koruyabilirsin:))
Hani ataerkil veya erkeğin korumacı rolu ağırlıklı bir evde olsa anlarım ama bu davranışı sadece erkek içgüdüsü diye yorumladım.
******
Bu sabah uyandı, rüya görmüş onu anlatıyor:
"Uzaya gittim ben, Satürne...Satürne bi buzdolabı getirmişler ama kapağını açık unutmuşlar, o yüzden Satürn soğuk gezegenmiş
Gezegenleri dolaşmış sonra, Neptünün dünyaya bakan kısmında az, Venüsün arka kısmında çok miktarda su bulmuş :))
Şuaralar uzaydan inemiyoruz pek fazla. Kuyrukludın kuyruğu nasıl oluşmuş sorusuna cevap veremeyince kalakaldım. Bilmiyorum oğlum, öğrenip anlatacam sana.

Öğrendik tabii sonra, anlattım, hııı dedi.
Peki, kuyruklu yıldız dünyaya çarpar mı diye de öğrendini?

......
Bu konuyu daha işlemedik ortmenim ;(((
*********************************************
İnsan vücudu asıl ilgi alanı.
Evde bir insan maketi, bilimum sayıda insan vucudu ansiklopedisi ve kitaplarıyla doldu kısa sürede. İnanılmaz bir algısı var. Sinir sisteminin işleyişine kadar biliyor artık.
Biraz önce koşarak geldi,
"Anne...midemden gurul gurul sesler geliyor. Şimdi beynime gitti o sesler, ve beynim de dedi ki miden boş Candaş, acıkmışsın, yemek yemen lazım. Böylece ben de sana acıktım anne diyorum.
...,
Bir eliyle diğerini çimdikliyor, bak anne burayı sıktım, sinirler sıktığımı hissetti ve beynime önderdi, beynim de elini çemelisin, canın acıyor dedi, ben de sıkmayı bıraktım :)

....
Son zamanlarda daha çok arkadaşlarımızla buluşmaya başlayıp,dün sabah Defneler geldi. Hem de hayalini kurduğum şekilde:
Küçük adama kahvaltı yaptırıyorum, ama evim berbat halde, yılbaşı günne de olsa, akşamdan kalmayız üstelik.
Defnenin annesi Canan arayan,
"Nerdesin?
Evdeyiz, kahvaltıda
İyi, aşağıdayız biz de geliyoruz."
İstanbul gibi bir yerde çatkapıyı yaşamak en büyük hayalimdi. Gerçi ha önce de yaşamıştım bu durumu ama sadece yanılsamaymış o. Benim samimiyetle yaklaştığım ama karşı tarafın samimiyeti bilmemesinden farklı şekilde algıladığı yanılsamaymış sadece. Geç te olsa salak konumunda değerlendirilmekten kurtulduğuma seviniyorum.
Çatkapı demiştim en son. Neyse ki evimi süpürmeye yetti aradaki zaman. gelen arkadaşım için bu öenmli değildi biliyorum, o benim dostluğum ve samimiyetim için bu şekilde geliyordu. Gurur duydum bundan da.

Kuzucuklar oynadı, biz sohbet ettik vs.
Sonrasında taaa Kanada'lardan yıllardır mailleştiğimiz-konuştuğumuz ve heran desteğini hissettiğim bir cesur yürek ve annesini bekliyorduk. Birbirimizi çok iyi tanıyıp, sadece yüzlerimizi görmediklerimizdendi. Onları kabul ettik evimize, 24 haftalık kuzucuğuyla eski günleri, yaşananları hatırladık, şükrederek halimize....derken güzel ve hareketli bir Cumartesi geçirdik.
Bugün ise.......yine çok değerli biriyle randevumuz vardı:
Yoğun bakımda yavrularıma bakan hemşirelerimizden Tülin Hemşire....
Öğlenki jimnastik dersimizin ardından buluşmak için sözleştik, benim Cadde delisi oğlan Caddede gezdi yine, hem de hemşire ablasının ilgisiyle sarhoş oldu, keyiflendi.
3 yıl görüşmeyip 4 saat sohbet edebilmek harika geldi. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım, bir de küçük adam pusetinde uyuyunca değmeyin keyfime...6 yıl aktif hemşirelik yapmış biri olarak bir hastamla görüşmem o kişinin çok özel olmasıyla ilgilidir. O da oğlum ve benimle görüşmek istediği için çok mutlu oldum...Tabii görüştüğümüz diğerleri de vardı, Candaşın 1 yaş doğum gününde hepsi gelmişti mesela.



Yorucu ve güzel-özel bir haftasonu geçirdik kısacası...