29 Aralık 2009

Yılbaşı Ağacımızın Altına, Yüreğimin Taaa Ortasına Kargo Geldi


Sdc10242

Küçük adam hastaneden çıkmışken,
İyileştiğini, dün ziyaretine gelen Bediş Anne'ye seke seke dans etmesinden anlamışken,
Doktor kontrolünde "iyileşmiş bu küçük adam" sözünü duymuşken,
Bu hafta izne ayrılıp küçük adamla evde sefa yaparken,
Bugün Melahat gelip hastane sonrası çığ haline gelen çamaşırları ütüleyip evi temizlemişken,
Küçük adam uyumuşken,
Ben elimde nes kahvemle bu manzaraya karşı otururken,
Sdc10217


Kapı çaldı.
Aynı kargo şirketi çalışanı bugün 2. kez elinde paketle geldi.
Küçük adamaydı bu defa gelen, blog sayesinde tanıştığımız bir başka premature olan Zülal 'den.
Yılbaşı ağacının altına koydum ve küçük adamın uyanmasını bekledim ve paketi gördüğündeki heyecanını hayal etmeye başladım.
Uyandı, koşarak gitti ağaca. Şöyle bir baktı. "Cipsss" diye çığlık attı.
Sdc10219


Salladı, salladı paketi önce, açmaya başladı sonra.
"Bu biy fiyyy" diye bağırdı, seke seke zıplayarak.
Sdc10223
Sdc10225


Sarıldı file. Renkli kartı gördü sonra. "Aaaa bu da bir kuğbaymış" dedi. Sonra da mektubu gördü, kartın içine koydu. "Bak anne kitap gibi oldu" dedi.
"Bu filin adı Bobo" dedim. "Eyettt" dedi. "Çok beyendim".
Sdc10227

Uzun süre kartı ve mektubu okutmadı bana. "Ben okuyoyum" dedi.
Sdc10228
Sdc10235
Sdc10233

Benim gözlerim doldu gelen paketten etkilenerek.
"Şana noydu anne" dedi.
"Duygulandım" dedim. Baktı yüzüme öyle uzun uzun.
Anlattım O'na. Zülal ve annesinin, hastanede yatan küçük adam için bu kartı yaptıklarını, Zülal'in de oyuncağını seninle paylaşmak için bize gönderdiğini. Bunun için çok duygulandığımı ve gözlerimin ağlarmış gibi olduğunu, ama ağlamak demek olmadığını...
Baktı yine uzun uzun yüzüme, anladın mı dedim. "Anyadım" dedi ve hemen ekledi:
"Küpyeyye oynayayım mı anne" :)))
**********
Küçük adamın oyuncak takıntısı yoktur. Yatarken emzik, suluk, battaniye ve müzikli kitabıdır heryere sürüklediği.
Ama bugün sürekli "Bobo elinde" gezdi. Unuttuğu zamanlarda "Bobo neyde anne? Boboyu getiyiymişin anne?" sesi geldi.
TV seyrederken koynuna aldı, yatağına istedi Boboyu. Sonra uyumadı, babasının yanında uyumak istedi. Battaniye mi al anne, suyumu al anne, kitabımı al anne, ve ekledi:
"Boboyu da iştiyoyum".
Arakadşın mı O senin dedim.
Evet dedi. O zaman ona sahip çık dedim, sakın ayırma yanında.
"Eyet" dedi.
**************
Zülal Kız ve Annesi mektup yazmış bize. Zülal Candaş'a cabuk iyileş diyor. Annesi de bana övgü dolu sözler yazmış. Premature annesi olmanın ne demek olduğunu bilerek, Zülal ile yaşayarak ortak olmuş bizim yaşadıklarımıza.
Çok uzaktan, Çanakkaleden geldi Zülal Kızın paketi bize. Aslında hastaneye göndermek istemişler ama hasta odasına kargo almıyorlarmış.
Blogla tanıştığımız, yani yüzyüze görüşmeden tanıştığımız, acımızla üzülen sevincimizle mutlu olan bu kocaman yüreklere çokkk teşekkürler. İyi ki varsınız...
Aslında bu sayede hastalığımız süresince bizi arayanlara, mesajlar yazanlara, küçük adamın iyileşmesi için dualar eden herkeslere çokkk teşekkürler.

23 Aralık 2009

501 Nolu Odadan Bildiriyorum

Sanki biz değilmişiz gibi, 92 gün süren yoğum bakm maratonunda çocuğu, girdiği apnelerle 3 saniyede mosmor kesilen...


Sanki biz değilmişiz gibi çocuğu makinelerin verdiği oksijenle yaşayan,


Sanki biz değilmişiz gibi, çocuğu nefes alamadıkça farkında olmadan nefesini tutan ve eli-ayağı uyuşmaya başlayınca fakeden nefes almadığını....


Sdc10156


6 gün önce gece yarısı ağlamasıyla uyanıp, çocuğumuzun yüzünü mosmor görünce elimiz ayağımız dolaştı.


Alevler içindeki küçük adam öksürük krizine girmiş ve nefes alamayıp morarmıştı.


"Anne buhay vey bana" diyebilmesi dakikalar sürdü.


Ventolin nebul ile nefesi rahatladı ve sabahına doktorda aldık soluğu.


2 ay önce minimumdan başlanan astım tedavisi yetmemiş olmalı ki küçük adama aldığı ilaçların dozunu 3 kar arttırdı, ilave ilaçlar başlandı. Tam bir ayaklı eczane vaziyetinde çıktık hastaneden.


Çok farklı öksürük krizleri geldi, oldukça uzun, özellikle geceleri hiç ara vermeden, uyku uyutmadan geçti 4 gün.


Sdc10170


Ateş 5. güne kadar devam etti, öksürük krizleri molasız devam etti.


Doktoru 5. günü bekleyelim dedi, viral enfeksiyonlar 5 güne kadar uzayabilirmiş..


Pazartesi akşam kreşten yine mosmor bir surat aldık.


Kucaktan inmeyen, ağzına su hariç parmak kadar gıda girmeyen küçük adam bugün tekrar doktordaydı.


Pnomoni ve otitis mediamız olmuş en harikasından....


Hastanedeyiz şimdi, 501 numara.


Hani şu her ergenin hayalindeki( en azından benim ve yakın kuşağın hayaliydi) 501 'den değil bu.


Antibiyotik başlandı, 6 gündür lokma yamak yemedi ve hala öyle...


"Kucak anne" en sık kullandığı söz. Bacaklarını belime dolayıp, kafasını omzuma koyuyor ve "benim oğyum şöyye" diyor sadece. Öylece uyuyakalıyor.


"Benim oğlum söyle" ise ayrı bir hikaye. Şimdi gücüm yok anlatmaya ama sonra yazacam.


Saturasyonu düştü biraz önce, ventolin verildi yine. Daha düşerseoksijen de verilecek.


Hayatımızın normal olmasını istiyorum ama öte yandan da en büyük sıkıntı bunlar olsun diye de düşünüyorum. Allah beterinden sakınsın.


Aklımdaki herşey uçtu, bişey yazamıyorum.


Umarım çabuk atlatırız...

Konuşmama Hakkımı Kullanmak İstiyorum

Samimiyet veya mesafe...
Doğal olma, kişiye göre davran, samimi olma...
Düşündüğünü söyleme, sana çok masum ve adil gelen, senin darağacı sebebin olabilir...
Sık sık duyardım da "yok canım, daha neler" diye dalga geçerdim.
Yaşayarak öğrendim, samimiyetimden dolayı üzüntülerimi anlattıklarım, olaylardan kendilerine batan kısım bulup beni üzen şeyleri içinden çıkılmaz hale getirdi.
Ehh, ne diyelim, herkes kendine. Bence ona batan kısmı filan da yoktu o ayrı, yalancı gündemdi niyeti.
Bir abla nasihatı aldım bugün, ki bu abladan çok güzel sözler duyuyorum bugünlerde, samimiyetimden (değneğin öbür ucu bu da) dolayı söylemek istedi.
"Anlatılması gereken bir olay olduğunda sadece fiil kısmını anlat"
"Olur mu hiç dedim, olayların önü-arkası herşeyi değiştirir, fiili bile anlamsız kılabilir"
"Sen önünü arkasını anlattığında fiile kimse bakmıyor, sana negatif dönüş kısmını bulmaya çalışıyorlar" dedi.
Hala kafamı yoruyorum, anlamaya çalışabilmek için.
Halbuki sadece bu böyle diyip geçmem gerekirmiş...Sorgulamadan...
O abla dedi ki "iş hayatı budur". Birşey mi soruldu, mümkünse evet veya hayır demelisin.
Olay anlatılacaksa sadece oluşum kısmını anlat ve geç."
Bakalım ne zaman adam olacam.
Sardunyacığım, okuyorsan sana da gelsin bu sözlerim madem. Malum çok yenisin ve sürüden çok farklı bir kişiliksin.

11 Aralık 2009

BU HAFTA ÖĞRENDİKLERİMİZ

Büyüme, hipofiz, hormon, growth, hipofiz, insülin, clonidin, hipofiz, L-Dopa, kortizol, hipofiz, MR, atarax, kontrast, hipotif, beyin, premature, minimum-maximum...
*****************
Dedim ki babasına:
"Ersin, kapıyı kapat"
Küçük adamın cevabı (melodik olarak):
"Kapıyı kapat şeşşijce
Yahatşıj ettin yeteyince
Mecbuyşan konuşmaya
Şon şöjünü şöyyeeee"
Ağzım açık dinledim.
Ben bu şarkının sadece 2 satırını bilirken O tümünü söyledi...
********************
Akşamlar da dahil çok yoğun bir hafta...
1 akşam küçük adamla mesaiye kaldık, O sessizce Caillou izledi bilgisayarda.
Şuan da dersteyim. Blogum da benim öğrenciliğim sayesinde şenlendi.
1 haftadır kuramadığımız yılbaşı ağacımız şuan evimin 2 erkeği tarafından kuruluyor olmalı...Ya da ev talan ediliyor mu demeliydim?
********************
Dün MR çekildi...İlaçla uyutulmadan çekim yapmaktı amacım, tüm gün uyanıl tutulan küçük adama çekimden bir saat önce verilen yarım ölçek uyku ilacı ile saat 5'te uyudu, tüm o gürültülü çekime 20 dakika boyunca sadece 2 kez kez ayağını oynatarak cevap verdi...
Taa ki sabah 06.30'a kadar...Rapor çıkmasa da sonucun iyi olduğunu öğrenerek rahatladık..
**********************
Fotoğraf soranlara ise cevap:Fotoğraf makinemin yerini bile bilmiyorum....

03 Aralık 2009

Ah Sardunya ah...

Sardunya bir yazı yazmış..."Acı"... aslında olan bir olayı O da yazmış... Neredeyim bilmiyorum okuduğumdan beri...
Çocuklar ve çocuklarımız, tüm çocuklar...
Hepsi benim gibi sanki...

25 Kasım 2009

ev, iş, kreş, okul

ev, iş, kreş, okul, ev,iş, kreş, beykent...
bronşiolit, astım, ventolin, inhaler, nebul, H1N1, aşı, pediasure, kolşisin, ev, iş, kreş, okul, proje, tez, sağlık...
kanada, slayt, paradigma, hukuk, ekonomi, danışman, ev, iş, kreş, okul, domuz gribi...
taksim, göztepe, bostancı, beşiktaş, kadıköy, ayazağa, tipşij anne, ev, iş, kreş, okul, çoğbayı yeye dök anne...
sivri topuk, düz, gri, etek, gömlek, debriyaj, sinyal, trafik, kırmıjıda neden geçtin anne...
asist, öksürük, yer yatağı, bere, uyku tulumu, yeşil kaye neyde anne...
ev, iş, kreş, okul, tedavi, fatura, fotokopi, ihale, fotokopi, tahakkuk, ben evde gendim kalacam anne... H1N1, yumurta alerjisi, aşı, öksürük, kapris, doktor, flixotide, kabız, götümü öp anne...
tez, hazırlık, izin, 19, internet, 19, ayabayı ben kullanacaktım anne...
teminat, haciz, temlik, asliye, ihtar, ev, iş, kreş, okul, şevmiyoyum şeni anne...
paradigma, swot, medicare, CHA, ev, iş, kreş, okul, facebook, blogcu, bi' çay olsaydı keşke...

12 Kasım 2009

YASSAK GARDEŞİM

TV de gördüğümüz görüntülerde sık duyduğumuz bir söz ya bu...sanmayın ki eskide kaldı. Aslında ben çok eskilerde kaldı sanıyordum, salakmışım anlayacağınız. Hayatımın ilk 29 yılı ile son 3 yılı nasıl da farklı...Anlayış, bakış açısı, mantık ve en önemlisi de muhakeme...
Muhakeme sözünün hayatımda önemli yeri olacağını hiç tahmin edemezdim. Hayat felsefesi gibi oldu. Bir de mantığıma uymayan şeyleri sorgulamak...
Yassak gardeşimcilerle karşılaşmadığım sürece mantığıma uymayan herşeye itiraz edebiliyorum ve lehime sonuç alıyorum mutlaka... Ama şu başlıktaki mantık var ya... insanlığımdan utanıyorum bu sözle... O kadar çok duyuyorum ki artık bu sözü 9 aydır...
Ne yapmalı, ne etmeli...
ya bu diyardan gitmeli, ya bu deveyi gütmeli miyim? ya da....
bişey yapmalı.... bişey...
oğlum bu sözü duyarak ve bu mantığı alarak büyümemeli...

05 Kasım 2009

Bu Yolda Kaza Yapan Kusurludur

Eylul 115
Acayip birşey olup çıktın sen bu aralar. Boyundan büyük laflar ağzında hep.
Tipşijj... anne...yayamaj.... annee.... şarkı söyler gibi söylüyorsun sürekli.
Bu da kreşin yan etkisi diyorum ben de. Hep iyi şeyler olacak değil ya.
"Neden tipsiz diyorsun bana" dedim,
"ama şen de tipişijşinnn"dedin.
"Doğruyu söylüyorum, napalım, gerçekler acıdır" demenin Candaşçasıydı sanırım bu.
**************
Sdc10022
Büyüdüğünü günbegün belli ediyorsun yine. Öyle ki sabahla akşam arasında bile değişmiş bulabiliyorum seni.
Herşeyime karışır oldun; giydiğime, konuştuğum kişilere, 3. kişilerle konuşurken kullandığım kelimelere-cümlelere....
"Konuşma onunla ya, konuşma...."
"Bakma ona ya...bakma ona..."
"Şiyah ayakkabı giyme yaa.... giyme dedim şiyah ayakkabı, kığmıjı giyyy"
"Onun yüzüne bakma ya, benim yüjüme bak"
Baban bile karışmıyor oğlum bana bu kadar, haberin olsun.
******************
Sdc10019
Eğerli cümlelerin başladı, ama eğer geçmiyor içinde :))
Birkaç alternatifli durum karşısında hemen şöyle diyorsun:
"Amaaa....amaa...ama.... ben mavi kayemi almaşaydım, yeşiy kayemi aysaydım eyime, eyimdekini yeşiy kayem şanıydım ağaneee..."
Acayip tatlı oluyorsun. Hele amalarla başlayan bölümdeki heyecanın, zaten kocaman olan gözlerini daha kocaman açısın ve bir türlü amadan öteye geçemeyişin tam seyirlik be oğlum.
"Ama...ama....ama...şen bana çoybayı küçük kaşıkya veymeşeydin, buyuk kaşıkya veyşeydin, ben çoybayı buyuk kaşıkya yiyoydum şanıydım"
Bu tür cümlelerin tipik özelliği amalarla başlayıp "şanıydım"la bitmesi...
******************
İnanılmaz şekilde şarkılar ezberliyorsun bir de...
Volkan Konak favorin şimdilerde...
Yarim yarimin müziğini duyar duymaz başlıyorsun "yayim yayim" demeye.
Bazen yarin yerine "anne anne" diyorsun. Bu çok hoş oluyor tabii benim için.
Sarı-kırmızı en büyük "CİMBOMBOM"demek epey zevkli senin için. Babanın siyah çığlığına beyaz diye karşılık veriyorsun, en büyük dediğinde ise cevap yine CİMBOMBOM.
İçinden çıkamadığın anlarda en büyük kısmı ANNE oluyor. Zararı yok, bunun da ucu bana dokunuyor nasıl olsa :))
Şımartıyorsun beni oğlum.
*********************
Herşey senin tekelinde artık. Kimin nereye oturacağı, nasıl hareket edeceği senden sorulur. "Hiçkimşe konuşmaşın ya.... hiçbişey iştemiyoyum ya.... hiçbiyşey ellemeşin beni ya....."
Genelde uyumlu bir çocuksun, sevgiyle yaklaştığım her durumdan anlaşarak çıkıyoruz. Çok ender öfke krizleri yaşıyorsun, mesela 2 saat kadar önceki gibi. yaklaşık 1 saat süren deliryum kriziydi.... Sadece senin için değil, bizim için de deliryumdu.
**********************
Sansürsüz konuşmana bayılıyorum.
2 gündür su içmiyorsun ve hiç alışık olmadıgımız kabızlık sorunu çıktı bugün. Kakanı yapamadın, popon acıdı.
"Götümü öp anne, götümü öp...."
İçimden gülmek gelse de öptüm minik poponu. Senin için öpmek tüm acıların ilacı. Ben öptüğümde geçmeyen acın yok, buna inanıyorsun ve inandığın için de acın geçiyor. Benim de parmağım bile acısa koşarak gelip öpüyorsun. Sen öpünce geçiyor aşkım.
***********************
Beni çok üzdüğünde de peşimde koşuyorsun,
"Şeni bi'tane öpebiyiy miyim ağanne?"
Benim üzüldüğümü görmek seni delirtiyor, tahammül edemiyorsun. Çok canın yanıyor, "üzdün beni" dersem. Ben de pek kullanmamaya çalışıyorum. Bakışımdan anlıyorsun üzüldüğümü.
Geçenlerde sabunun göze değmesinin acı vereceğini anlattım sana, "bir kere benim gözüme sabun kaçmıştı, çok acıdı dedim" sonra.
Bir süre sonra, konu kapanmışken yanıma geldin ve
"göjünü öpebiyiy miyim ağanne?" dedin.
Anlayamadım önce neden acaba diye. Sonra düştü benim jeton, gözüm acıdı demiştim ya, ondan istedin.
Korkuyorum bu kadar duygusal olmadan, sürekli özür dileyen tiplerden olmanı istemiyorum. Bu yolda kaza yapan kusurluymuş ya hani, sana şiddet içerikli filmler izletmeye başlarmışım mesela :)))
******************
Şimdi ödev hazırlamayalım oğlum. Bundan sonra daha sık yazacam buraya, atlamak istemiyorum sana bırakacaklarımı.
Öptüm kocaman gözlerinden yegane aşkım benim...
************
PS:
1 nolu foto bizzat benim tarafımdan, kocamın köyünün yolunda çekildi. Tamamen gerçektir.
2 ve 3. fotolardaki ablamın 32 hafta, 980 gramlık prematuresi Nazlı. Candaşla aralarında 18 ay var sadece :))

29 Ekim 2009

Seni ne çok özlediğim bu yazı ile anlatılır mı ki?

10 Ekim 2009 (2)
Canımın içi, sarı kedim, koca gözlü oğlum benim,
Dolu dolu tam 5 gündür ayrıydık seninle. Kokunu duymadan, sana dokunamadan, öpemeden, ağlamanı duymadan, uykuya beraber gidemeden, kakanı temizlemeden, seninle oyun oynayamadan, kafa kafa- burun burun yapamadan, bol mış mış lı cümlelerini duymadan, biyaydo oynamadan, madan... madan... madan.... geçen tam 5 dolu gün.
Ne zor, ne acıymış anlatamam. Yaptığın herşeyin, yediğin her lokmanın tadını alamamak ne kötüymüş... Hele ki telefonda konuşmak istedikçe ben "istemiyoyum anneyye konuşmakkk" çığlıklarının küskünlüğünden olduğunu bilmek, hatta bile bile ayrılığa devam etmek ne zormuşmuş....
Seminer için Antalya'ya gittim aşkım. Antalya diyince aklına seninle tatilimiz geldiği için seni bırakıp deniz-kum-havuz eğlencesi oluştu kafanda. İşe gidiyorum diye çevirsem de sonradan aklında sadece Antalya-Otel ve uçak kaldı senin.
10 gün önce 3 gün boyunca çok ateşlendin, 3. gün öksürük te başlayınca doktoruna gittik, son 4 ayda 3. kez bronşiolit olmuştun. Bize alerji uzmanının yolunu gösterdi doktorun. Ciğerlerin öyle sıkışıktı ki, öksürüyor, hırıldıyor ve öksürüğün devam ettikçe kusuyordun.
Alerji uzmanına gittik, literatür yılda 3 ve daha fazla bronşioliti astım sayıyormuş. Senin 4 ayda 3. kez olunca astım tedavisi başlandı. Bir...iki...üç...fısssss
Nebulizatör elimizde, 4 saatte bir, sabah-akşam fıssssss....
Umarım kısa sürer, hayatımıza yeni yeni latince terimlerin girmesinden hiç hoşlanmıyorum.
İşte böyle bir klinik tabloyla seni bırakıp gittim Antalyaya...4 saatte bir ventolin nebul, 12 saatte bir fıssss...lüzum halinde başka bir fısss.... antibiyotik....ateş düşürücü....kolşisin...vitamin....
Tam 4 sayfa A4 doldurdum, 3 suret çoğalttım...
İlaçların nasıl-ne şekilde verileceği....acil durumlar ve yapılması gerekenler... telefon numaraları.... ne olur ne olmaz çantasında bulunması gerekenler...poliçe numarası, doktorlarımızın telefonları....vs vs vs
Bir tane buzdolabının üstüne, 1 tane Bediş Anneye, bir tane de yanıma....Günde 5 kez okuyup aa... şunu da atlamışım diyerek 50 kez telefonla hatırlatmalar....
kendime bir valiz, sana Bediş Anne'nin evi için bir valiz, kreş için bir valiz, araba için bir valiz.
40 tane body'nin neden yetmediğini anlayabiliyorum bu sayede....
Hırıltılı ve yoğun öksürüklü solunumunla, artık yükselmeyen ateşinle bırakıp gittim seni, gitmek zorundaydım demek daha doğru.
2 gün Bediş Annende aldın, gayet mutluydun orada, her telefonda mutluluk seslerin geliyordu. Sonra baba-kreş arasındaydın. Huysuz, keyifsiz, mzmız, anneye küs...Annen telefonda dendiğinde duyulan agresif çığlıkların....
Bugün kavuştuk birbirimize. Bana küs olduğunu düşünmüştüm, temkinli yaklaştım önce. Arabanın camından bir bakış attım sana, ağzın kulaklarına öyle bir gitti ki havaalanının önünde bekleyen kalabalık arasında, uzaktaki arkadaşıma çığlıklarla bağırıyorum, "bana güldü biliyor musun ? Güldü bana küsmemiş"....
Şaşkın bakışlar vardı üstümde, "deli galiba" bakışları...
Deliyim evet, mutluyum da deliliğimden.
Akıllı olup kasılacağıma deli olayım da başkaları kasılsın, ben de hayatı kaçırmayayım.
*********************
Seminer nasıl mı geçti?
iyi geçti oğlum, hayatımızdaki en büyük şanslardan biri olan Bediş Annen sayesinde ilk günler gözüm arkamda değildi. Onun evinde sen de çok mutlusun. Hastalığın konusundaki endişelerim vardı aklımda, ama tedavin düzenlenmişti.
Son günlerde çok özledim seni, daha çok özledim yani. Hani şarkı var ya "bana herşey seni hatırlatıyor"
Deniz, kum, oyuncaklar, havuz... Aşk kuşum olsa ne yapardı şimdi diye dalıp gittim hep.
Son 24 saat arkadaşlarımdan gizli köşelerde, çevremdeki çocukları seyredip gözyaşları döktüm.
Sana kavuştum bugün...
5 günde bir çocuk aylar geçmiş gibi değişebilir mi? Nasıl bıdı bıdı birşeyler anlattın sürekli, nasıl mahsun sarıldın sürekli boynuma, nasıl öptün ıslak ıslak ve uzunca... nasıl peşimdeydin yanından 3 saniye bile ayrıldığım anlarda....
Çok özledim seni anneciğim, çok....
çikolata istemişsin benden, bir poşet aldım. Arabada bol bol yedirdim, şımartmak istedim seni.
Evde bol bol oynadık...
Yatmana yakın sana bir sürprizim daha var dediğimde çok heyecanladın.
Daha önceki tatilimzde seni en çok mutlu eden şeylerde olan otel bilekliklerinden getirdim sana.
Yengayenk hem de :)))
Teker teker çıkardım çantamdan,
Sevinç çığlıklarını duymak nasıl bir mutluluktu anlatamam.
Yeşil ve kırmızı renkleri birarada takmak istedin, taktım. bayıdlın, kolunu sallaya sallaya göstere göstere dolaştın.
yatağına bile itiraz etmeden yattın, hala bilekliklerini elleyerek sırıtıyordun emziğini cokcoklarken...
Bu kadar kıytırık, boktan bir plastik bileklik nasıl mutlu edebilir bu kadar bir insanı?
Çocuk olmak bu kadar güzel işte.
Harika hatta.
27 Eylul 2009 (4)
Aşkım oğlum,
Sensizlik ne kadar zorsa, sana kavuşmak ta bir o kadar güzel...
Allah kimseyi çocuğundan ayırmasın.

PS: Üstteki fotoda yatak odamızın duvarının son şekli.
Dikdörtgen olan, yastıkmışmış, üstteki düz çizgi ise yatakmışmış.
ardından da şöyle dedi:
"Yastık yatakta yaşay anne"

10 Ekim 2009

Anne Ağlamasın Amaaa

Güzel yavrum,
27 Eylul 2009 (1)
Sen büyüdüğünde anlayabilir misin yaşadıklarımzı bilmiyorum ama senin yeme sorununu bilmeyen kalmadı çevremizde.
Tam 18 ay olmuş benim elimden lokma bile yemeyeli...
Henüz düzeltilmiş 13 aylıktın bana itiraz ettin ve o gün bugündür sadece kendi parmaklarınla civciv gibi yemek yedin. Hiçbir oyun, hiçbir yaptırım yada sevgi dolu yaklaşım çare olmadı bu sorunumuza.
Okulda yemeye başladın sonra, ama yine kendin tabii. Son zamanlarda Bediş Annenden yemeye başlamıştın sadece.
Bundan 10 gn önce, 18 ay sonra ilk kez benden 2-3 kaşık ta olsa yemek istemeye başladın.
Nasıl mutluydum anlatamam, karşıma çıkan herkese senin benden yemek istediğini anlattım durdum.
Sadece selamlaştığım, hayatımız bilmeyen insanlara bile ilk dakikada "biliyor musun Candaş benden yemek istedi" diye büyük bir heyecanla anltır buldum kendimi.
Onlar da bu kız iyice kafayı yemiş, yazıkkkk modunda bakıyorlardı yüzüme. Ne demek olduğunu bizim hayatımızı görmeyenlerin anlamasının imkansız olduğunu unutuyorum bazen.
2-3 gün yedikten sonra yine yemedin yemek.
Bugün yedin biraz, sonra kustun. Çok üzüldüm, onca maymunlukla yedirdiğim kaşıkların 10 saniyede "öğğğğğ"ler arasında akıp gitmesi inanılmaz üzücü.
Kafamı ellerimin arasına aldım ve sadece 1-2 saniye kaldım öyle Gözlerim doldu sanırım.
Seni banyoya soktum, yıkadım. "Yemek istemezsen söyle vermicem annecim " dedim.
"Ben çorba yemek istiyorum anne" dedin. Banydan çıktık ve çorba istedin.
Tekrar koydum ve sana yedirmeye başladım. Yarım kase kadar sonra "oğlum yemek istemezsen bırakabiliriz" dedim.
"İstiyorum anne, anne ağlamasın" dedin.
Hayat durdu sanki o anda....
Sen yemek istemediğin halde, biraz önce kustuğunda ben üzüldüm diye yemek istemişsin, anne ağlamasın ama...
23 Eylul 2009 (2)
İçim parçalandı, san nasıl birşeysin, ne harikasın yavrum?
Kelimelerim yetmiyor anlatmaya..
çorbayı bıraktım, suyunu verdim, oyunlarımızı oynadık ve öpücükler arasında uykuya daldın.
Sen benim dünyamsın yavrum, benden daha akıllı, daha duygulu, daha mantıklısın..

05 Ekim 2009

Anne Bak Sesimi Kocccaaaaman Yapayken Söyyedim

Aşkım oğlum,
Bügünlerde ses tonunu değiştirmeyi öğrendin. Acıklı ses, şaşkın ses ve en barizi de vurgulu ses.
Birşeye vurgu yapmak istediğinde sesini kalınlaştırıp uzatarak ve ses tonunu yükselterek konuşuyorsun.
Sonra da diyorsun ki:
"Anne bak sesimi kocccaaaman yapayken söyyedim"
Çok güzel söyledin oğlum.
İyi ki doğurmuşum seni.

01 Ekim 2009

İlk Defa

Küçük adamım,
32 aylık hayatının ilk 92 günü ayrı yerlerde yaşadık seninle.
Sonra tam 29 aydır bir günümüz bile ayrı geçmedi. Aynı çatı altında uyuduk hep, "anneee" dediğin anda yanıbaşındaydım.
Düne kadar.
Dün Bediş Anne bana doğum günü hediyesi olarak akşam seni kendi evine götüreceğini söyledi. İyi bir fikir olarak geldi başta, sonra yok bırakamam dedim kendi kendime ama Bediş Anneyi ikna edemedim.
Bediş Annenin evine gittiniz.
Defalarca telefonda konuştuk Bediş Annenle, sen gayet keyifliydin. Oyun oynarken sevinç çığlıklarını duyuyordum telefonda.
Seni telefona istedim ama sen çok nettin:
"Annenle konuşmak ister misin oğlum?"
"İstemicem"
Konuşmadın benimle.
Üzüldüm ama mutlu olduğunu bilmek güzeldi.
Gece uyumadan odana gittim, yatağını seyrettim, o yatağın boş olması çok zor geldi. Emziğin orada seni bekliyordu öylece. Sen yatağında olsan o emziği öylece bırakırmıydın hiç...
Sabah erkenden kalktım, hızla okula geldim. Sen çoktan gelmiştin, "benim annem gelmiş çığlıklarıyla sarıldın boynum...
Sadece 3 saniye sürdü, elimdeki simiti görene kadar. Simite saldırdın sonra.
"Bakkk, ben kocaman yiyebiyommmm" dedin.
İşyerime geldik birlikte. Masamdaki telefona saldırdın hemen,
"anne bak oteldeki gibiiii" dedin ve tuşlara basmaya başladın.
Ben de bari çay ocağını arayayım dedim. Hadi çay iste bana"
"Aaaa, anne bak biri konuşuyoy teğfonda" dedin heyecanla.
"Çay iste hadi "dedim.
"Bana çay veyiymişinnn" dedin, kapattın.
Karşı taraftaki senin geldiğini ve arayan numarayı bilmediği halde seni tanıdı.
Çok hoşuma gitti, büyüdün ve tanınıyorsun artık.
Çayı da öyle güzel, öyle net istedin ki....
Hemen geldi çayım. Bana çay ısmarladın yani.
Kısacası küçük adamım birbirimizden ayrı ilk gece sen keyifliydin, beni aramadın. Eğlence harika geldi sana. Bediş Annen de Berke Abin de mutluymuş.
Eeee o zaman bana da bunu tekrarlamak kaldı.
3 yıldır ilk kez oldu tabii.
Baban da şehir dışında olduğundan bekar ve çocuksuz gibi oldum.
Aman baban okumasın bunları tabii.
Ama ikinizi de çok özledim. Keşke bu özel günümde yanımda olsalardı dedim.
Yine yeniden 29 yaşıma girdim...
Seninle çok güzel herşey.
Heee unutmadan,
Bugün öğlen kreşe sana süt içirmeye gittikten sonra işyerime dönerken işyerinden, yüzünü ilk kez gördüğümü sandığım biri bana yaklaşıp dedi ki,
"Ne kadar şanslı bir oğlun var"
"Anlamadım" dedim
"Oğlun çok şanslı, senin gibi bir annesi var" dedi.
"Ne yönden" dedim
"Sürekli yanındasın, ilgileniyorsun, çok şanslı ki sizin gibi bir annesi var" dedi.
"Teşekkür ederim" diyerek sırıtma modunda ayrıldım.
Sonra hayal ettim, sen büyüdüğünde beni en çok mutlu edecek şeylerden birinin ne olduğunu:
"Anne ben ne şanslıyım ki senin oğlunum" demen olurdu herhalde.
Sen benim başıma gelen en güzel şeysin küçük aşkım (yine yeniden)

29 Eylül 2009

Dostları Olmalı İnsanın

Canım oğlum,
Hayatta edineceğin en büyük servet nedir biliyor musun?
Dosttur oğlum.
Ne zaman, ne durumda, hangi şartlarda olursa olsun yanında olabilen, seni yargılamadan dinleyebilen, yol gösteren, acınla acı duyan ve sevincinle keyiflenebilendir.
Gece yarısı tüm düşüncelerin pik yapmışken saat geç oldu diye aramazken, gönlünün geçtiği anda seni arayan ve telefonla bile dakikalarca kikirdeyebildiğindir....Tüm salakça düşüncelerini, aptalca hayallerini, "hııı...yaaa...anladımmmm..." diye dinleyendir.
Benim hayatımda var böyle bir dostum.
İyiki de var. Hatta senin hayatını bile O'na borçlu sayılırız. O olmasa sizin hastanenizi değiştirme fikrimiz bile olmayacaktı belki de....
Dost bir insanın üçüncü gözüdür oğlum...
Üçüncü göze hep ihtiyacımız var küçük adamım.
Umarım senin hayatında da olur böyle biri. Olsun aslında. 10 tane arkadaşın içinde biri dostun olmalı. Arkadaşların da olsun tabii, ama dostun yeri ayrıdır.
Çat kapı gidebileceğin, göz yaşını saklamadan ağlayabileceğin biri olmalı...
Yarın 32 oluyorum oğlum. 32 yıllık hayatımda öğrendiğim en önemli şey budur.
Yaşlandım galiba artık oğlum.
Bakış açım değişti mesela...
Bir şiir var, çok sevdiğm, onu yazayım araya

Dostları Olmalı İnsanın

Dostları olmalı insanın,
Aynen gemilerin limanlari gibi
Zaman zaman uğradığın
Yükünü boşalttığın
Dalgalar dininceye kadar beklediğin koynunda

Sonra açık denizlere uğurlamalı seni,
Geri döneceğin günü bekleme umuduyla
Bazen rüzgara o açmalı yelkenini
Yanağına konan bir öpücüğün coşkusuyla
Halatlarını çözmeli
Seni çok ama çok özlemeli

Dostları olmalı insanın,
Ermiş, bilge, hayatı ezbere okuyabilen
Düşünmediklerini düşündüren
Seni bir cambaz ipinde güvenle tutabilen
Gerektiginde senin için ateşi yutabilen
Yolunu ısıtan ustan olmalı,
Şekillendirmeyi öğretmeli hayatın çömleğini
Sana verebilmeli soğuk bir kış gününde
Üzerindeki tek gömleğini.

Oğuzkan Bölükbaşı

Sen birgün, benim nasihatimle bu yazıyı okursan, biliyorum anlamsız gelecek herşey.
Annem yaşlıyken yazmış bunları diyeceksin belki de.
büyümek diyelim oğlum buna.
Sen büyüttün beni, büyütüyorsun da hala...
Böyle işte oğlum,
Daha yazacağım çok şey var da...
Bu kadar işte şimdilik

Şeni Yayancı Şeniiii

Canım oğlum,
Bu sabah seninle uyuyakaldık, ben işe sen de okuluna geciktin. Sen uyanmasan daha da gecikecektik muhtemelen.
Hızlı hızlı hazırlanırken saçıma krem sürüyordum ve sen geldin,
"Napıyoşun şen anneee?" dedin.
"Saçıma krem sürüyorum oğlum" dedim.
Kafanı öne eğdin, hafif yana doğru da çevirdin, işaret parmağın havada, bıyık altından gülümseyerek:
"Şeni yayancı şeniii, öyye kiyem oğmazzz...." dedin.
Sdc16283
Günümün güzel geçeceğini anladım bugün, çok tatlıydın, büyüorsun ve ben bunu sabahla akşam arasında bile farkediyorum. Öyle değişiyorsun ki....Evde yalancı kelimesi de geçmez aslında, en fazla şakacı deriz ama okula gidince herşey de öğreniliyor işte böyle.
Sen benim başıma gelen en güzel şeysin küçük adamım.

26 Eylül 2009

Örümcek

Antalya dönüşü dolan fotoğraf makinesi hafızasını boşaltmadan bayram tatiline gidilirse örümcek şarkısı işte böyle katledilir oğlum. Bir daha söyletebilmek için parçaladım kendimi ama söylemiyorsun.

32 Aylık Bir Velet Olan Seninle Tatil

Küçük adamım,
Seninle birlikte tatile gittik bayram öncesi. 32 aylık bir veletle tatil nasil gecti?
Eylul 016
Ilk zamanlar cok iyiydi, kumda oynadin, havuz kenarinda oynadin, yemek yedin. her aksam animasyonlara katildik. kendinden cok buyuklerle oyunlara adapte olmakta oldukca basariliydin. Mikrofonun pesinde kosturdun, "benim o, benim o" diyerek....
Sdc16237
Sdc16231
Calisanlarin da gozdesi oldun, kendi ulkende azinlik olmanin ne oldugunu cok iyi gordun. Ayni parkta oynayan onlarca cocuk, hepsi konusuyor ama bir turlu anlasamiyordunuz. Kizdin cogu kez sana cevap vermemelerine.

Sdc16244
3. gün öfke nöbetlerine girmeye basladin, ama ne öfke...
Yemek salonunun ortasinda yerlerde yuvarlana yuvarlana 1,5 saat boyunca agladigin bile oldu. Seni sakinlestirecek hicbirsey bulamayip, seni yerde yuvarlanmaya birakip ben de masamizda agladim. Kac ogunumuz yemek bile yemeden kalkip giderek gecti kimbilir.
1,5 gun surdu bu krizlerin. imdadima orada tanistigimiz bir anne-kız yetişti.
Sdc16259
Sdc16260
9 yaşındaki Zeynep senin emrine amade haldeydi. Annesi benim ağlama krizlerimde seninle ilgilendi. Onlar sayesinde kolaylaştı tatilimiz.
Sdc16250
Zeynep Ablanla harika oyunlar oynadın, gece-gündüz sürekli "Zeynp Ablam nerde anneee?" baş sorun oldu. Hele ki havuzda yaramaz top oyunu harikaydı. Seni sakinleştirmek için bulduğum bu oyunca top-kova-toka herşeyi sen havuza atıyordun ben de yüzerek gidip alıyordum. Sen gülme krizine giriyordun tabii....
Sdc16252
Artık pes dediğim noktada Zeynep yetişti imdadıma. 2 saat kadar senin attıklarını havuzdan dalıp çıkarıyordu. Senin kahkahalarını seyretmek harikaydı.
Sdc16240
Döneceğimiz gün hiç gelmek istemedin. "Güneş gelmiş anne, denize gidelim, uçağa gitmeyelim..." Döndük tabii...
Sonuç olarak seninle dolu dolu 5 gün çok güzeldi....Antalya'nin eylül sonu denizi harikaydı, yemekler süperdi (Rus çoğunluklu bir yerde en büyük korkumdu bu).
Sdc16200
Sdc16258
Bundan sonraki tatillerde seninle daha keyifli, daha eğlenceli ve daha çok gülmeli tatiller yaşamak istiyorum oğlum. Tabii benim denize grmeme izin verdiğin, bu sene iç çeke çeke sadece seyredebildiğim parasailing yapabildiğim, hamam-masaj ve saunalı bir tatil olsun lütfen.

04 Eylül 2009

Blogla Gelen Arkadaşlıklardan

Dilara-candas Agst 09 033-1
Bloglarimiz sayesinde birçok arkadaşımız oldu küçük adamım.
Çoğuyla tanışamasak da imkan buldukça tanıştıklarımız oldu.
Geçen hafta sonu da evlerimizin çok yakın olduğu benimkuzum İrem ve annesi Figen'le buluştuk. İrem'le aranızda sadece 1 ay var, o yüzden sanırım çok güzel anlaştınız, oyunlar oynadınız, yerden kurumuş yaprakları toplayarak minik dünyanızda kocaman kocaman şeyler yaptınız.
Dilara-candas Agst 09 037-2
İyi ki doğdun pastası yediniz sonra, birbirinize baka baka...
Dilara-candas Agst 09 025-2
Sizi seyretmek çok hoştu. İki güzel melek manzarasına karşı kahvelerimizi yudumlarken Figen Teyze'nle muhabbet de harikaydı.
Dilara-candas Agst 09 018-1
Hem kendi adıma, hem de İrem'le çok güzel anlaştığın için senin adına, İrem ve Figen'le tanıştığımıza çok sevindim canım oğlum.

31 Ağustos 2009

IIIIMM-AYDE-DEHH

11temmuz 2009 (35)
Canım oğlum,
Immmmm-ayde-dehhh.
Sen 13 aylıkken böyle söylüyordun Aydedeyi... Telefonuma kaydetmiştim ben de...
O günden beridir hem benim hem de babanın zil sesi senin ımmmmm-ayde-dehhh diyişindir.
3 dakika önce telefonum böyle dedi yine. Kalbim güm güm çarpmaya başladı, Bediş Anneydi çünkü arayan.
Ateşi mi çıktı acaba? Biryerden mi düştü yoksa? korkusu sardı 3 saniyede beni.
Bediş Annenin kahkalarıyla açtım telefonu ve rahatladım.
Ağzına beyaz hiçbirşeyi -süt-yoğurt-ayran-peynir- asla ve asla koymayan, hatta bunları tadını bile bilmeyen sen Bediş Annenden sakız istemişsin. O da kahvaltıda sütünü içmediğin için veremem demiş.
Koşa koşa mutfağa gidip sütünü almış ve yarım bardak içmişsin.
Bediş Annen de sana sakız vermiş.
Berke Sünnet (3)
Tarifsiz şekilde mutluyum, işin daha güzel yanı Bediş Annen benden daha mutlu.
Sen doğduğundan beri genellikle hep şanslı oldun, Bediş Annen de senin şansının göstergelerinden biri. Hayatımızdaki en güzel şeylerden biri. Allah ömrü boyunca herşeyi O'nun gönlüne göre versin. Birkaç gün önce O'nun sağlık problemi ile çok üzüldük hepimiz, dualar ettik sağlıklı olması için. Neyse ki patoloji sonucu iyi çıktı ve hayat dolu bu insanın sağlık haberiyle çok daha mutlu olduk oğlum.
************
Aklıma gelmişken birşey daha anlatayım sana ki unutma diye.
Dün akşam seni uyutmak için sırtını sıvarlıyordum karyolanın üstünden. Saçlarım da yanlardan aşağıya doğru sarkmıştı.
Birden yüzüstü yatar pozisyonundan oturur pozisyona geçtin ve "şaşların çok güzel annnn-neeee" dedin.
Uyumamak için yalakalık bile yapmış olsan bana iltifat etmen inanılmaz güzeldi.
Canım oğlum seni çok seviyorum.

27 Ağustos 2009

KARMAKARIŞIK

Uzun zamandır sana ait fotoğrafları yükleyemedim bloguna oğlum. Şimdi biraz anlatayım neler yaptığını.
20 Agustos 2009-ucakk
20 Agustos 2009-ucakk (1)
20 Agustos 2009-ucak
Uçak senin ilk söylediğin kelimelerden biri. Çok seviyorsun, geçen sene bindiğinde birşey anlamamıştın pek, küçüktün. Bu sene ise günler öncesinden biz uçağa bincez diye heyecanlanmaya başladın. Heryerini inceledin uçağın, eline de oyuncak uçağını aldın ve tüm yol boyunca uçakların aynılıklarını söyleyip heyecanlandın. Evler küçücük kaldı, buluıtlar yere inmiş annneeeee....hiç su7smadın uçakta, keyfin yerindeydi.
Berke Sünnet (13)
Kreşa koşa koşa gitmene sebep olan kişinin, Bediş Annenin oğlu Berke Abi'nin sünnet düğününe gittik seninle. Öyle çok huzursuzken sonra çok eğlendin. Pistten inmedin, oynayıp oynayıp yere oturdun, yerdede sallanıp kalkıp oynamaya devam ettim yine.
9 Ağustos 2009 (1)
3 Ağustos 2009 (17)
4 Ağustos 2009 (2)
3 Ağustos 2009 (11)
Çok sevdiğin Carrefourda yaz festivali vardı. Sürekli gittik, pek eğlendin orada da.
24 Temmuz 2009
Geçen sene denizden çıkmayan sen bu sene hiç girmniyorsun. Havuzzlu bir siteye taşındık oysa ki...Tüm yaz havuzdan çıkmayız herhalde derken 5 kez gittik, 2 kez senin çığlıkların arasında 10 dak kalabildik ancak, 3 kez de ben girebildim havuza. Sen ise hiç girmedin. Şişme havuzunu indirerek bunda bari oynamanı sağladık şimdilerde. Yazın sonuna doğru 2-3 kez daha gidebilirz umarım.
16 Temmuz 2009 (48)
16 Temmuz 2009 (1)
17 Temmuz 2009 (1)
16 Temmuz 2009 (24)
Bu siteye taşınma sebebimiz senin için uygun oyun alanlarının olmasıydı. Yenilenen çocuk parkından çıkmak istemiyorsun. Sürekli parkta olsak itiraz etmezsin. Gerçi daha çok büyükler için spor alanını seviyorsun ama olsun...
"Ben çipor yapcaaammm" diyorsun. Bodur halinle çok komik görünüyorsun spor aletlerinde.
11temmuz 2009 (21)
11temmuz 2009 (4)
11temmuz 2009 (16)
Hayatının ilk 1,5 yılında çok sık görüştüğümüz, benim arkadaşım Muko ve senden 2 ay küçük kızı Azra var hayatımızda. Bize geldiler geçenlerde, piknik alanındaydık, inanılmaz güzel oynadınız, inanamadım. En son görüştüğümüzde senin 2 katı cüssesiyle seni hırpalayan Azra gitmişti...Yerine seni diğer çocuklardan koruyan, yere düştüğünde seni ellerinden tutarak kaldıran Azra vardı....
Siz iyi biliyorsunuz galiba hayatınızın ilk aylarında çok sık görüştüğünüzü....
11temmuz 2009 (2)
Sonra da işte bu balıkları yediniz birlikte...
Ömrün boyunca yanında sana uzanan bir dost elinin hep bulunmasini diliyorum oğlum...