27 Mayıs 2009

EĞLENCE


Birbirlerini böyle gezdirdiler...Biri indi, öbürü bindi.
Sonra öbürü indi, biri bindi... gibi birşey işte...

26 Mayıs 2009

AYAKKABICI

Küçük adamın inanılmaz bir ayakkabı merakı var.
Kışın ayakkabıcıya girdiğimizde dizili duran çizmelerin başına gidip tek bir parmak hareketiyle hepsini zincirleme deviriyordu, sonra sevininp yere oturuyor ve onlarla oynuyordu. İçlerinden en janjanlısını seçip bana getiriyordu bir de.
Öyle ki evden çıkacağımız bir zamanda giyinmemek için direndiğinde "ayakkabıcıya gidiyoruz ama" sözüm O'nu kapıya fırlatmaya yetiyor.
Geçenlerde yine ayakkabıcıdaydık. İşte görüntüler:
23 Mayis 2009 Ayakkabici (5)
23 Mayis 2009 Ayakkabici (3)
A: "En çok hangisini beğendim oğlum?"
C: "En. cok. bunu.beyendim.....kıymıjı.ağabakıyı"
23 Mayis 2009 Ayakkabici

22 Mayıs 2009

HASTANE YAZIMA EK

Yazmadan geçmem doğru olmaz.
Son dönemlerde doktorlar konusunda sıkıntı yaşadığımızı yazmıştım buraya hep.
Şimdi de güzel birşey yazayım:
7 ay önce kadar Candaş'ın ateşleri nedeniyle aciline gittiğimiz bir hastanede tanıştığımız Yrd. Doç. Dr. Mustafa Berber'in yaklaşımını çok beğenmiştik,içimize sinen ve kafamızda soru işaretleri bırakmayan bir doktordu. Her gördüğü ateşe bir enfeksiyon kılıfı bulmaya çalışmaması ise en sevdiğim nokta olmuştu. Daha sonra küçük adam ishal olduğunda yine O yapmıştı tedavisini. FMF atakları ve benim bir devlet hastanesinde çalışmam nedeniyle, çalıştığım hastaneden dr bulma düşüncesine girmemle devam etmemiştik Mustafa Bey'e.
Çevremizde kafamıza yatan birini bulamayınca (kapattık adlı yazımı hatırlatırım) Dr. Mustafa Berber'e götürdük yine küçük adamı. Düşüncelerimde yanılmadığımı gösterdi birkez daha bana.
Bu yazıdan haberi olur mu bilmem ama çok teşekkürler...
Doktorumuza, Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Çocuk Kliniği hemşirelerine ( Gönül Hanım, Serpil Hanım, Dilek Hanım, Sevtap Hanım ve adını hatırlayamadıklarım) ve tüm ekibine teşekkürler.

HASTANEDE 3 GÜN

Küçük adamın hasta olduğunu yazmıştım buraya.
Geçen hafta perşembe günü başlayan 39,5 derece ateş ve ishal.
Ertesi gün eklenen burun akıntısı.
Halsizlik, iştahsızlık ve kafasını koyduğu yerde yatma durumları 2 günde sarmıştı küçük adamı.
Pazar günü kakasında kanlı mukus görünce tahlile götürdük. Güzel ülkemin güzel özel ve devlet hastaneleri sağolsunlar çok basit bir testi hafta sonu çalışmıyorlarmış. O halde geçen bir pazar günü daha eklenince küçük adam ishalden dolayı süzülmüş, susuz kalmış, bitkin bir halde 3 gün geçirmiş oldu.
Pazartesi hastanedeydik. Kakasında kan olması, lökosit olması ve ishal nedeniyle gelişen su kaybıyla hastaneye yattık.
18 Mayıs 2009 (1)
Sıvı takviyesi, testler ve lökosit nedeniyle antibiyotik başlandı. Günde 10-12 defa kaka yapıyordu. İlk gün biraz sıkıntılıydı. Sonra yavaş yavaş birşeyler yemeye başladı küçük adam, hareketlendi, canlandı. Hala eski haline dönmemişti ki dün üstüne bir de öksürük eklendi. hem de sekresyonlu bir öksürük. Bronşları dolmuş, ventolin başlandı. Hastalığın başlangıcındaki gribal belirtiler geçmişti ki meğer gizlenmiş ve biz ishalle uğraşırken o ciğerlere doğru seyre geçmiş.
20 Mayıs 2009 (1)
2. gün, benim telefonda konuşmamı taklit ediyor
21 Mayıs 2009 (3)
Taburcu olmadan biraz önce, hemşire ablamızla
21 Mayıs 2009 (5)
Keyfi yerine gelen küçük adamı, çıkışı bekliyor
20 Mayıs 2009 (5)
Taburcu olurken faturayı hafifletme çabalarımız bu da :))
Tarucu olup eve geldik ama küçük adamın öksürüğü devam ediyor. Ayrıca kreşe başladı artık ve bu hastalık ta kreşin bize karşılama töreniydi sanırım. Şimdi bu halde kreşe nasıl götüereceğim ben bunu?
Ayrıca kreşe ilk başladığında yazmıştım ya, pek keyifli diye. Keşke dilimi ısırsaymışım. İlk gün pek keyifli olan küçük adam 2. günden itibaren sürekli ağlayarak kucaktan inmeyen çocuk modundaydı. Kapıda, camda "anneee, aneee" diye yolumu gözlemiş. Kapının yakınından ayrılmamış vs.
Öğretmenleri dedi ki, ilk gün ağlamayan çocuk pek makbul değilmiş. Sonradan alışmaları daha zor olurmuş Onlar'ın.
Umarım bizimki böyle olmaz.
Son durumunuz nedir diyenlere cevap:
İshal ve ateş kesildi, öksürük devam. Küçük adam sürekli ağlayan, beni bir dakika rahat bırakmayan, ne istediğini bilmeyen, istediği herşeyi ağlayarak anlatan, anlamadığımız için sinirlenen ve daha çok ağlayan, O ağladıkça annesinin gücü azalan, yorgunluktan ne yapacağını bilemeyen bir durumdayız.
Umarım çabucak atlatırız bu evreyi, kreşe uyum da kolay olur ve ben de derin bir nefes çekerim.
Hayal gibi

21 Mayıs 2009

HANGİSİ DAHA İYİ?

2-3 yaşlarındaki çocukları tuvaletlerini altına yaptı diye, çatalı ocakta ısıtıp vücüutlarına bastırmış...
Yazarken bile yüreğim kaldırmıyor. Çocukların feryadını ise hayal etmeden yazmaya çalışıyorum.
Bunu yapan bir anne. Öz anne hem de.
Benim gibi anne.
Mahkeme çocukları aileye geri vermiş. Sosyal Hizmetler ise gelip almışlar çocukları.
Rahatladım mı?
Önce rahatladım, o vahşi anneden kurtuldukları için.
Sonra da kafam da bazı sahneler göründü.
Minicikken koca koca adamlar taciz edecek yurtta, yıllarca tecavüz edecek belki. Korkudan sesini bile çıkaramayacak belki de o yavrular.
Peki hangisi daha iyi?
Vahşi anne mi, yoksa belirsikliklerle dolu yurt mu?
Çocukların feryadını hayal etmicem demiştim ama durmadı beynim.
Anne o vahşeti yaparken çocuklar eminim ki "anneee,anneeee" diye annelerine sarılarak yardım beklemişlerdir.
.......
......

18 Mayıs 2009

CEZA

Cepten Fotolar Mayıs 2009 (3)
Küçük adam hala hasta. Sürekli yatıyor, ağlıyor ya da kucakta geziyor. Gözler kaydı, minicik kaldı, süzüldü küçük adam.
Dün akşam kendine geldi biraz, yemek de yedi. Keyfi de yerindeydi. Ama herşeyi ağlayarak anlatmaya çalışıyordu. Aslında ne istediğini de bilmeden, sürekli ağlıyordu. Birşeylere kızıyor ama neye kızdığını anlamak mümkün değil.
Geçen hafta babasını futbol sahasında cezalandırmasdından sonra dün akşam da beni salondan kovdu.
"Git...gittt"
nereye gideyim?
"Senin odana git".
Oooo maaşallah küçük adam artık odaları da biliyor derken, gittim odama. Peşimden beni gözleyen küçük adam geldi peşimden, odamdan da kovdu beni.
İyi de nereye gideyim?
"Senin odana diyor" ısrarla.
Jeton düştü sonra bende. O'nun odasından bahsederken senin odan diyoruz ya, nerden bilsin yavrucak aslında kendisi söylerken benim diye söylemesi gerektiğini.
Ceza yerim onun odasıymış meğer.
Evimizde aslında hiç ceza olmadı şuana kadar. O'nun bizi cezalandırmasının nereden çıktığını anlayamadık.
Neyse gittim "senin odana", cezamı çekmeye. Küçük adam bundan da memnun olmadı, ağlıyor yine. Ne istiyorsuın? Ehhhhhh
Bizi cezalandıran küçük adam demek ki artık cezadan anlıyor diye düşündüm akşam.
Şöyle dedim:
"Şimdi ağlaman bitene kadar odanda kalıyorsun. Ağlaman bitince salona gel ve ne istediğini söyle, tamam mı?"
İçinde ceza kelimesini geçirmeden bıraktım O'nu odasında.
Ben salondayım O odasında hala ağlıyor.
5 Dakika kadar sonra çıktı yola, sesi yavaş yavaş azalıyor. Koridorun ucundan bana bakıyor. "Ağlamadan gelebilirsin anneciğim."
Sustu, geldi yanıma. Kollarını açarak geldi yanıma. Sarıldı boynuma, sımsıkı.
"Anne, uyumak..."
Gittik odasına, öpüştük, yatağına yatmak istedi. Yatırdım. Ayrıldığımda ağlamasın diye okşuyordum ki biraz, elimi itti.
"Git" dedi bana.
Gittim, uyumuş hemen.
İki emzik yatakta, biri ağzında , öbürü elinde. Uykusunda bile birini çıkarıp öbürünü sokuyor ağzına.
............
Hala hasta adamım. İshali aynen devam. gaitası tahlilde şuan, ben işteyim. Sonucunu bekliyorum. Sonra oğluşun yanına gidecem.
Sabah ben evden çıkarken gitmemi istemedi. Ağlar ağlar...
Numaralar tutmadı baktı ki anne gidiyor, son numarasını da yaptı:
"Candaş...okula...gitsin..."
Geçen hafta okulda deli gibi ağlayan O değildi sanki...
Bu veletler bir alem yahu.
Cepten Fotolar Mayıs 2009 (95) Cepten Fotolar Mayıs 2009 (84)
Fotolar eski...Sitenin piknik alanından...
Cepten Fotolar Mayıs 2009 (78) Cepten Fotolar Mayıs 2009 (61)
Futbol sahasında baba cezasını çekerken
Cepten Fotolar Mayıs 2009 (13)
Cepten Fotolar Mayıs 2009 (4)

17 Mayıs 2009

DAKKA BİR, GOL BİR

Kreşin 3. günü.
Ateş...ateş....ateş....
İshal...ishal...ishal...
Ateş tüm gece boyu düşmüyor, 2 saatte bir ateş düşürücü, ılık duş. Sabaha kadar kucağımda sımsıkı sarılarak durdu küçük adam.
Sabah doktora gittik. Kaka, idrar temiz...
Akciğerler, tonsillalar, kulaklar temiz...
Ateş FMF ateşine hiç benzemiyor. Çok ayırdedici tabloları var. Buna ise sadece ben karar verebiliyorum şuan.
İki ateş arası bile kafası omzumdaysa küçük adamın FMF değildir bu. FMF atağında ateş düşünce küçük adam son sürat hayatına devam ediyor.
Dr takip edelim dedi. İlaç yok. Dün öğleden sonra burun akıtısı da başlayınca peditus başladık.
Dün gece daha seyrek ateşlendi. Dün akşam 1 tane ve bugün 2 tane de sınavım vardı. Uykusuz, yorgun ve çalışamadan sınavlara gidip geldim koşturarak. Aklım evde tabii...
Küçük adam sürekli kucakta geziyor.
Kreşin ilk günü nezleli bir çocuk vardı. İnşallah Candaş'a bulaşmaz demiştim gördüğümde. Korkulan oldu işte. Bakalım bundan sonrası nasıl olacak.
Dün 8,9 kg gelen küçük adam sadece 24 saatte 8,5 kg geriledi. Yemek adına hiçbirşey yok. Bol su var Allahtan. İshal devam ediyor, su içmesi rahatlatıyor bizi.
Güzel haberleri tez zamanda buraya yazabilmek umuduyla..
Hoşçakalın

13 Mayıs 2009

BUGÜN ÇOK ÖNEMLİ BİRGÜN

12 Mayis 2009 (7)
Bugün çok önemli birgün.
Küçük adam kronolojik 28 aylık, düzeltilmiş ise neredeyse 25.
Dün akşam bir hareket vardı evimizde. Önce fotolar gelsin, tahmin yürütün ne olduğuna dair.
11 Mayıs 2009 Okula Hazirlik (4)
Fotoğraflardaki eşyalar:
2 adet çarşaf, bir pike, yastık, yastık kılıfı.
Bol miktarda body, 2 takım pijama, 3 tişört, 3şort, 3 çorap, patik.
Eee, neden dizildi acaba bunlar?
***********
12 Mayis 2009
Bu sabah erkenden kalktık, kırmızı eşofmanlarını giydirdim küçük adama. İşe çıkış saatimde beraber çıktık evden, ve hastane yoluna gittik.
12 Mayis 2009 (1)
Burası da gittiğimiz yer. Artık neresi olduğunu söylememe gerek yok sanırım.
12 Mayis 2009 (4)
12 Mayis 2009 (2)
12 Mayis 2009 (3)
Gittiğimizde kahvaltı saatiydi. Küçük adam koştura koştura oturdu masaya. Kamerayı görünce pozlar verdi, şımardı. Ben şaşkınlıktan kalakaldım öylece. Bizimki içe kapalı, çocukları sevmiyor diye düşünürken pek mutlu oldu.
12 Mayis 2009 (10)
Kendinden küçük çocuklarca bile dövülen bir çocuktu. Son bir ayda ise dışarıda küçük adamın daha rahat hareket etmesi artık zamanı gelmiş dedirtmişti bize. Bugün bu düşüncemizin doğru olduğunu gördüm. Hemen oyuncaklara saldır. Minik kaydırağın merdivenlerini kendisi çıkmış -ki bu ilk oluyor-.
12 Mayis 2009 (5)
Her yere saldırdı küçük adam, herşeye dokundu.
12 Mayis 2009 (12)
Sabah götürdüm küçük adamı, öğretmenlerine hikayesini anlattım kabaca. Kaba anlatımla yaklaşık yarım saat sürdü. Dikkat edilecek şeyler, huyu-suyu, önceliklerim vs vs. Uzadı gitti.
O bu arada gayet mutlu oyunlara daldı. Ben gidiyorum dedim, "babayyy" dedi sadece ve kıçını dönüp üstteki fotodaki arkadaşının elindeki oyuncak ütüyü alma kavgası çıkardı. Pek bir mutlu oldum. Mücadele ediyordu istediği birşey için. Benim küçük adamım büyümüş ve artık okullu olmuş meğer.
İşyerimin bahçesinde bir kreş olmasına rağmen gün içinde gitmedim, telefonlaştık öğretmenleriyle. Kahvaltı yapmamıştı, tek lokma dahi yememişti. Öğlen sıfır yemekle uyumuş. Ama keyfi pek yerindeymiş. Öğlen gittim, uyuyordu. Seyrettim. Yorgunluktan bayılmış, yattığı gibi uyuyakalmış 1 saat boyunca. Şaşırdım, kıçındaki fırıldağın çıkacağı zaman bu zamanmış demek ki.
Öğleden sonra aradığımda az uyuduğunu öğrendim, uyanınca da hiçbirşey yememiş. Ara ara "anneee" diye aramış beni, oyalamışlar. "5 tane çilek yedi" sözüyle şaşkına döndüm, 2'yi aşamamıştık hiç.
Akşam işyerimde işim uzayınca biraz geç gittim almaya, herkes gitmişti. Beni görünce sevinç çığlıklarıyla boynuma atıldı. Sarıldı, sarıldı...Ben öğretmeniyle konuşurken kılını kıpırdatmadan yüzümü seyrettiğini farkettim. İçim eridi resmen.
Tekrar sarıldık, koklaştık.
Öğretmeni 11 çilek yedi dedi. Hani 5 ti dedim? 6 tane daha yedi dedi. Hayal gibi birşey. Tüm gün aç kalınca çileğe vurmuş kendini.
İşte böyle.
Sabah O'nu bırakıp işe dönerken ağladım, mutlu oldum, sevindim.
"Ben gidiyorum oğlum dediğimde "babayyy" dedi sadece.
O kadar büyüdün mü sen yavrum? Arkana bile bakmadan babay dedin sadece.
Çok güzel...
Bir gün kocaman adam olacaksın ve "babayy" diyerek gideceksin, arkana bile bakmadan belki de.
O zamanlar da çok mu çabuk geliyor acaba?
2 yılın geçişi saniyeden bile kısa geldi bana.
**************
Umarım kreşin sonraki günleri de güzel geçer, sıkıntısız alışırız kreşe.
Umarım yeme sorunu da çözülür. İlk günler açlık durumları yaygın olacak sanırım.
Ben sabrederim, sonu güzel olsun da.

11 Mayıs 2009

BENİM CANIM ANNEM

5 Mayis 2009 (6)
2 sene önce anneler gününde küçük adam hastaneden yeni çıkmıştı. 2 kg vardı yoktu.
Daha gülümsemiyordu bile.
Örnek abimiz Ömer de aynı yollardan geçmiş ve 2 yaşına gelmişti. Ömer kreşte "benim annem güzel annem" şarkısını öğrenmiş ve anneler gününde annesine söylemişti.
Nasıl imrenmiştim. Bir anneye daha güzel hediye olabilir miydi?
5 Mayis 2009 (20)
Küçük adamla Melek alışveriş arabasıyla birbirlerini gezdirdiler evde
O dönemde kafamda bir sürü soru vardı. Candaş o günlere gelebilecek mi? Bir sakatlığı çıkacak mı? Konuşabilecek mi? Yürüyebilecek mi? vs
Şimdi küçük adam Ömer Abisinin o zamanki yaşında.
Babamız anneler günü için biraz az çalıştırmış, anneler gününde şarkı gelmedi bana. Çiçekçiden "bu" diyerek papatya seçmiş benim için. Annesinin papatya sevdiğini de bilirmiş. Babaannesine ise karanfil seçmiş, en pembesinden.
Kendi tercihleri var artık küçük adamın.
5 Mayis 2009 (28)
İşyeri blokları ile yönü değiştirilemeyen foto
Dün benim ALES Sınavım vardı, anneler günü stresli başladı bizim evde.
Şarkı gelmedi.
Bu sabah ise hayatımızda radikal bir değişimle başladık.
Dün teyzem artık bize gelmenin zor olduğunu ve Candaş'ı O'na getirmemizi istedi.
Sabah 7'de kalktık, O gezmeye gideceğimizi sanarak büyük bir mutlulukla hazırlandı. 7.30'da yola çıktık. Sitede parkı görünce park diye ağladı. İşe geç kalacağım için gidemedik tabii. Babannesine geldiğimizde kapıda çıldırdı, ağlamaya başladı. Girmek istemedi eve. 4 aydır çalışıyorum ama işe başlarken ayrılık acısı yaşamamıştım. Ama şimdi bu durum zor geldi bana. O ağlar, ben ağlarım.
2 Mayis 2009 (47)
Yüz temizliği
Balkondan bana bak hadi diyerek sakinleştirdik. El salladı bana ama ne olduğunu anlayamadı. İlerleyen günlerde daha iyi anlayacak sanırım.
Bizim için sıkıntılı günler şimdi başlıyor sanırım. Bugün yarın da kreşe başlayacak küçük adam. Virüslerin ortadan iyice çekilmelerini bekliyorum.
Bu sıkıntıların arasında sabah evden çıkarken "benim canım annem" sesleri yükseldi küçük adamdan.
Dünyanın en güzel sözlerinden biriydi bu. Benim küçük adamım büyümüş, "benim canım annem" diyordu.
Harika birşey.
Allah herkese yaşatsın bu güzelliği.
2 Mayis 2009 (9)
Elinde kamerayla gezen küçük adamın çekimlerinden biri

Küçük adamdan küçük anekdotlar
***Sitedeki futbol ve basketbol sahası şimdiki oyun alanımız. Orada maç yapan abileri-ablaları rahatsıoz etmek en büyük zevki.
Önceki gün yine sahadayız. Ben bir kenarda telefonla konuşuyorum. Babası da voleybol oynayanların yanına giden küçük adamı korumaya çalışıyor, üstüne top gelmesin diye.
Candaş tuttu babasının elinden, sahanın dışına götürdü. Bıraktı. Kapıyı üstüne kapattı ve "baba git" dedi. İşaret parmak ta havaya kalktı ve "hıııı" yaptı.
İnanamadık ya... Büyümüş, babasına kızmış, ceza da kesmiş babaya. Kırmızı kart !!!!
İznini almadan geri dönemedi babamız.
***Dün de sitenin piknik alanında sucuk mangal yaptık. Baba mangal yapıyor, elinde faraşla ateşi yakmaya çalışıyor. Küçük adam da almış eline karton parçası, sürewkliş mangal başında. Diğer masalarda bir doğum günü partisi vardı, gençlerin. Onlar'ın kucağında gezdi durdu. Yüksek volümlü müzikle beraber onlarla dans etti.
O gruptan birinin "2,5 yaşında mı?" sorusu ise beni çok şaşırttı. İlk kez biri 1 yaş üstünde mi diye bir soru sordu. 2 yaşında dediğimde bile insanların şaşkınlıklarını görüyorken ilk kez biri gerçek yaşına yakın bir tahminde bulundu.
Şaşkınlığımı anlattım soruyu sorana. Herkes yaşında var mı diye sorarken 2,5 yaş nasıl aklınıza geldi" dedim.
"Ben pedagogum. Gelişimini 2,5 yaş gibi değerlendirdim" dedi.
Nasıl mutlu oldum anlatamam. Küçük adam kronolojik olarak 28 aylık. Düzeltilmişi ise 25 bile olmadı. Bir uzmanın 2,5 yaş değerlendirmesi harika geldi ailemize. 8,8 kg ve 80 cm lik bir adama 2,5 yaş........
İyiyim bu anneler gününde.
Darısı herkesin başına.

06 Mayıs 2009

BUGÜN ADLI YAZIYA DAİR FOTOLAR

"Bugün" isimli yazıya ait resimler
Geç de olsa geldi:))
1 Mayıs 2009 (3)

1 Mayıs 2009 (6)
1 Mayıs 2009 (11)
1 Mayıs 2009 (14)
1 Mayıs 2009 (17)
Şişşşttt....Candaş uyumuş...

GÜNÜN İNCİLERİ

Sabah kalktığımda boynum tutulmuştu.
Dedim ki kocama:
"N'oldu bana Ersin ya?"
Bücürün biri çıkageldi biryerlerden,
dönmüş Ersin'e diyor ki:
"N'oldu Ona Eğsin, ayyah ayyahh"
******************************
Günün ikinci incisi bilgisayar tutkunu birinden geldi.
Bir oyuna dadanan, uyku, yemek ve hatta çocuğuyla ilgilenme zamanını bile oyundaki saldırılara göre planlayan birinden.
O'na yönelttiğim eleştiri oklarına karşılık olarak,
"Acıyorum sana " dedi bana. "Sosyallik adına hiçbirşey yok hayatında, ne hobin var ne kendine has yaptığın birşeyler var. Yazık sana"
Bana bunu söyleyene verecek hiç cevabım yoktu. Zira kendisinin ne kadar komik olduğunu ve başka bir dünyada yaşadığını yeni farkettim.
Güldüm, iyi geldi bu söz.
Beni tanıyanlar da bilir aslında ne kadar asosyal olduğumu.
Neyse...
Sayesinde asosyal olmam dışında gülmeye de ihtiyacım olduğunu da farkettim.
Espri anlayışımı kaybetmemiş olduğuma göre hala sosyal olduğum kanısına da vardım.

02 Mayıs 2009

BUGÜN

Bugün haftalardır süren yorgunluk ve uykusuzluğumun ardından sabah 9 'a kadar uyudum. Babası küçük adamı yatağından alıp yanıma getirdiğinde O hala uyuyordu. Aynı yastığa baş koyarak sadece birkaç dakika uyuyabildik. Zira küçük adam asla bizimle uyumuyor.
Uyandıktan sonra biraz oyun oynadık, sonra kahvaltı hazırlamaya girdim mutfağa ve hemen peşimden geldi, elimden tutup beni salona götürdü.Yeni aldığımız mutfak seti oyuncaklarını yaymış ortaya, çay fincanlarını ayırmış kenara "anne, çay..çay" dedi.
Çay yapmış bana. Çok güzel olmuş, harika sözleriyle içtim hayali çayımı.
Birden küçük adam kendi çay fincanını aldı ve benimkine "çinçin" diyerek vurdu. Şaşkınlıktan kalakalmışken "çay iç" sözüyle çayımı içmeye devam ettim. Sonra fincanımı yere koymuşken hemen uyarıldım, fincanın alt tabağını uzattı verdi, "anne oğya koy" diye ikaz edildim. Haklı tabii, fincan hiç yere konur mu?
"Papapesli umuğta" yaptım sonra. Kendinden beklenmedik bir kapasiteyle yedi.
"Pağk" dedi sonra, babasıyla parka gittiler, izledim Onlar'i balkondan. İnanılmaz keyifliydi. Çimenlere gidiyor, kumları kovasına doldurup sonra kafasından aşağı boşaltıyor.
Bana el salladılar sonra, ta yerden 18. kattaki beni görebilmesi hoşuma gitti.
Anne gel diyormuş, duramadım gittim. Arkamda en dağınık mutfaklardan birini bırakarak.
Birlikte devam ettik oyunumuza. Salıncakta sallandık, döndöne(dönen her türlü şeyin adı) bindik.
Eve dönerken, evimizin altındaki waffles'çıya yöneldi küçük adam, daha önce hiç gitmemiş olmamıza rağmen oranın bir cafe olduğunu biliyordu, 30 metre uzağından geçiyorduk bir de. Cafeyi göstererek "hammuğgeğ" dedi. Ham ham yapıp eliyle ağzına, midesini gösterdi. Küçük adam yemek ister de gidilmez mi?
Bir hamburger çek diye seslendik içeri. Yaşlı bir kedi vardı, sevgi isteyen. Küçük adam ilk kez kedi sevgi, çok garip gelmiş olmalı ki her ellediğinde güvercin sesine benzer sesler çıkardı mutlulukla. Hammuğgeğinin birazını kendisi, birazını da kedi yedi. Cafe sahibi teyze minik bir top verdi, çimenlerin üstünden sokağa hoplaya zıplaya top oynadık. Tam kalkıyorken bir grup genç geldi kızlı-erkekli. Beyaz önlüklüler de vardı içlerinde, yan tarafımızdaki hastanenin lojmanı site içinde olduğundan oranın çalışanlarıydı gelenler. Herkes koşarak küçük adamın etrafını sardı, sevgiden şımaran bizimkinin keyfine diyecek yoktu. Bir oyunlar oynadılar, bir şaklabanlıklar yaptı Onlar'a ben bile şuana kadar hiç görmemiştim bazılarını. 1 saate yakın oynadılar. Saat 12'de öğlen uykusuna yatan küçük adamı saat 2'de çıkardım eve. Hemen banyo ve sonrasında uyku.
*******************
O uyurken aşağıya indim tekrar. Bisikletlerimiz gözüme çarptı, toz toprak içinde ve lastiklerin havası inmişti. Bahar havasının verdiği cesaretle lastikleri şişirdim, ıslak mendille üstünkörü temizledim ve bisiklete bindim. İnanılmaz keyif aldım, harikaydı. Kendimi rüzgara bıraktım, bahar havasını soludum içime. Herşey iyi hoştu da yokuş aşağı bisikletle inme korkumun hala geçmemiş olmasına üzüldüm. 12-13 yaşımdayken, arkadaşımın bisikletine binip te yokuş aşağı giderken, frenlerin tutmayıp düşerek tecrübe etmemden kaynaklanıyor sanırım. O yüzden ben bisikleti taşıdım arada ama olsun. Arkasına bebekler içn oturma bölümü taktırmaya karar verdim, küçük adamla beraber bineriz hayali kurdum. Tabii kask ta almak lazım. Küçük adamı alıştırmak için kendime ve babaya da bir tane.
********************
Candaş uykudan uyanınca sitenin piknik alanına gittik, kek-börek ve çaylarımızı yanımıza aldık. Basket sahasının yanından geçerek gittiğimz için küçük adamı piknik alanına getirmeyi başaramadık. Bizimki tam bir top hastası. Özellikle de basket topu. Bir süre basket oynadıktan sonra yan masadan gelen ızgara kanatlardan sadece birini yedirebilmek için uzun süre uğraştım. Onu yerse eğer basket oynamaya gideceğimize söz verdim. Yedi. Hem de beni şaşkına çeviren bir hız ve istekle (sadece yarın kanat, bizim için çok yemek demek). Bu arada şakır şakır yağmur başlamıştı ama verdiğim sözü tutmak için basket oynamaya gittik. Oynadık ta. Bizimki kafasını yukarı kaldırıp yüzüne yağmur damlalarının düşmesini çok seviyor, "mağmuğ" diyor ona. İyice ıslandık ama telaşsız, keyifle ıslandık.
Piknik alanına geri döndüğümüzde bir ağaç altında oturduk yine. Küçük adam kaçtı, bol yağmurlu bir yere. Bir su birikintisinin içine oturdu, kafasını da yukarı kaldırdı, yağmurun tadını çıkardı. İzledik biz de. Yan masadakiler fotolarını çekti, Candaş da şımarıklığın had safhasında pozlar verdi sırıtarak.
Eve döndüğümüzde küçük adam banyoya girmiş hemen ve "yağdımmm" diye bağırıyor. O'nu yıkadığım kovayı almış eline, banyoya sokmaya çalışıyor, boyu yetmemiş bücürün yardım diye bağırıyor.
Yıkandı yine kovasının içinde.
**************************
Odasına gitmek istedi, gittik. Kitaplığın başına gitti, tüm kitapları indirdik. Uzandık kanepeye tek tek gözden geçirdik.
Sorular sordum O'na, o nerede? Bu ne vs şeklinde.
Bildiği herşey için "çakkk" yaptık. Baba da katıldı bize.
Tüm kitaplar bittiğinde kendi kendine başladı konuşmaya:
"Peki bu ne? Attan(aslan)....çak anne, çak baba, çak Candaş" (alkış yaptı burada).
Kendin sor kendin cevapla kendin çak hesabı oldu yani.
Çatladık gülmekten, kendini tebrik ediyor, kendine sorular soruyordu.
Yemeğe oturduk sonra. Yemek istemedi. kamerayı bulmuş, getirdi. Son zamanlardaki meraklarından biri. Cisimlere kameranın ekranından bakmak ve akabinde doğrudan bakmak, ikisinin de aynı olduğunu görünce sevinip çığlık atmak. Foto çekmeyi de öğrendi bu arada. Garip fotolarla doldu kameramız.
Masada oturduk, yemeklerin resmini çektik, şaşırdı, sevindi, alkışlar yaptı.
Sonra "hadi şunu ye, sonra yine foto çekelim"dedim.
İşe yaradı, rüşvetle yemek yedik. İlk kez oldu bugün bunlar. Hoş bir yöntem olmasa da işe yaraması güzel. Verilen sözlerin tutulması ise şart tabii.
********************
Odasında bir yastık var, kocaman birşey. Boyundan büyük, kiloları ise yakın.
Son günlerde onu evin içinde sürekli taşıma merakı doğdu.
En son kapı girişine, aykakabıların yanına geldi, biz hala yemek mamasında otururken.
Yastığı yere atıyor, kafasını koyup gözlerini kapatıyor. Minik parmağı ise ağzında:
"Şişşşttt, Candaş uğumuş, şiştttt"
Deliriyoruz sevinçten. Beni çağırıyor sonra.
"Anne buğya yat".
Anne yatıyor, Candaş lank diye yastığı çekiyor. Annenin şaşırması ve "aaa, yastık nereye gitmiş" demesi ise zorunluluk. Aaaa derken el ağıza götürülüp şaşırma eyleminin pekiştirilmesi de gerekiyor.
Bugünkü koşturmacalar çok yormuş küçük adamı, sızdı kaldı sonra.
Niye mi anlattım tüm gün boyu yapılanları?
Çünkü artık iş-okul-ev arasında mekik dokumaktan adamımla çok vakit geçiremez oldum. Havalar ise hala kış modundayken gezmeler de çok keyifli değil. Bugünkü tatil tabir yerindeyse cuk oturdu bizim aileye. Harika oldu, okul da yoktu bu akşam. Herşey bizim içindi yani. Tam bir ziyafetti yaşadığımız.
Küçük adamın son zamanlarda nasıl hırçın olduğunu ve değiştiğini ise hiç anlatmamayım. Dışarıdan bakan biri Candaş'ın çok yaramaz olduğunu söylerken bana hiç öyle gelmiyor. Bir çekmeceyi açmaya çalışması için deliler gibi dualar ettiğim günler hala aklımda duruyor.
Ben tüm bunların adına "mucize" diyorum. Biz figuranlar ise sadece bu mucizeye seyirci kalanlar tarafındayız.