29 Ekim 2009

Seni ne çok özlediğim bu yazı ile anlatılır mı ki?

10 Ekim 2009 (2)
Canımın içi, sarı kedim, koca gözlü oğlum benim,
Dolu dolu tam 5 gündür ayrıydık seninle. Kokunu duymadan, sana dokunamadan, öpemeden, ağlamanı duymadan, uykuya beraber gidemeden, kakanı temizlemeden, seninle oyun oynayamadan, kafa kafa- burun burun yapamadan, bol mış mış lı cümlelerini duymadan, biyaydo oynamadan, madan... madan... madan.... geçen tam 5 dolu gün.
Ne zor, ne acıymış anlatamam. Yaptığın herşeyin, yediğin her lokmanın tadını alamamak ne kötüymüş... Hele ki telefonda konuşmak istedikçe ben "istemiyoyum anneyye konuşmakkk" çığlıklarının küskünlüğünden olduğunu bilmek, hatta bile bile ayrılığa devam etmek ne zormuşmuş....
Seminer için Antalya'ya gittim aşkım. Antalya diyince aklına seninle tatilimiz geldiği için seni bırakıp deniz-kum-havuz eğlencesi oluştu kafanda. İşe gidiyorum diye çevirsem de sonradan aklında sadece Antalya-Otel ve uçak kaldı senin.
10 gün önce 3 gün boyunca çok ateşlendin, 3. gün öksürük te başlayınca doktoruna gittik, son 4 ayda 3. kez bronşiolit olmuştun. Bize alerji uzmanının yolunu gösterdi doktorun. Ciğerlerin öyle sıkışıktı ki, öksürüyor, hırıldıyor ve öksürüğün devam ettikçe kusuyordun.
Alerji uzmanına gittik, literatür yılda 3 ve daha fazla bronşioliti astım sayıyormuş. Senin 4 ayda 3. kez olunca astım tedavisi başlandı. Bir...iki...üç...fısssss
Nebulizatör elimizde, 4 saatte bir, sabah-akşam fıssssss....
Umarım kısa sürer, hayatımıza yeni yeni latince terimlerin girmesinden hiç hoşlanmıyorum.
İşte böyle bir klinik tabloyla seni bırakıp gittim Antalyaya...4 saatte bir ventolin nebul, 12 saatte bir fıssss...lüzum halinde başka bir fısss.... antibiyotik....ateş düşürücü....kolşisin...vitamin....
Tam 4 sayfa A4 doldurdum, 3 suret çoğalttım...
İlaçların nasıl-ne şekilde verileceği....acil durumlar ve yapılması gerekenler... telefon numaraları.... ne olur ne olmaz çantasında bulunması gerekenler...poliçe numarası, doktorlarımızın telefonları....vs vs vs
Bir tane buzdolabının üstüne, 1 tane Bediş Anneye, bir tane de yanıma....Günde 5 kez okuyup aa... şunu da atlamışım diyerek 50 kez telefonla hatırlatmalar....
kendime bir valiz, sana Bediş Anne'nin evi için bir valiz, kreş için bir valiz, araba için bir valiz.
40 tane body'nin neden yetmediğini anlayabiliyorum bu sayede....
Hırıltılı ve yoğun öksürüklü solunumunla, artık yükselmeyen ateşinle bırakıp gittim seni, gitmek zorundaydım demek daha doğru.
2 gün Bediş Annende aldın, gayet mutluydun orada, her telefonda mutluluk seslerin geliyordu. Sonra baba-kreş arasındaydın. Huysuz, keyifsiz, mzmız, anneye küs...Annen telefonda dendiğinde duyulan agresif çığlıkların....
Bugün kavuştuk birbirimize. Bana küs olduğunu düşünmüştüm, temkinli yaklaştım önce. Arabanın camından bir bakış attım sana, ağzın kulaklarına öyle bir gitti ki havaalanının önünde bekleyen kalabalık arasında, uzaktaki arkadaşıma çığlıklarla bağırıyorum, "bana güldü biliyor musun ? Güldü bana küsmemiş"....
Şaşkın bakışlar vardı üstümde, "deli galiba" bakışları...
Deliyim evet, mutluyum da deliliğimden.
Akıllı olup kasılacağıma deli olayım da başkaları kasılsın, ben de hayatı kaçırmayayım.
*********************
Seminer nasıl mı geçti?
iyi geçti oğlum, hayatımızdaki en büyük şanslardan biri olan Bediş Annen sayesinde ilk günler gözüm arkamda değildi. Onun evinde sen de çok mutlusun. Hastalığın konusundaki endişelerim vardı aklımda, ama tedavin düzenlenmişti.
Son günlerde çok özledim seni, daha çok özledim yani. Hani şarkı var ya "bana herşey seni hatırlatıyor"
Deniz, kum, oyuncaklar, havuz... Aşk kuşum olsa ne yapardı şimdi diye dalıp gittim hep.
Son 24 saat arkadaşlarımdan gizli köşelerde, çevremdeki çocukları seyredip gözyaşları döktüm.
Sana kavuştum bugün...
5 günde bir çocuk aylar geçmiş gibi değişebilir mi? Nasıl bıdı bıdı birşeyler anlattın sürekli, nasıl mahsun sarıldın sürekli boynuma, nasıl öptün ıslak ıslak ve uzunca... nasıl peşimdeydin yanından 3 saniye bile ayrıldığım anlarda....
Çok özledim seni anneciğim, çok....
çikolata istemişsin benden, bir poşet aldım. Arabada bol bol yedirdim, şımartmak istedim seni.
Evde bol bol oynadık...
Yatmana yakın sana bir sürprizim daha var dediğimde çok heyecanladın.
Daha önceki tatilimzde seni en çok mutlu eden şeylerde olan otel bilekliklerinden getirdim sana.
Yengayenk hem de :)))
Teker teker çıkardım çantamdan,
Sevinç çığlıklarını duymak nasıl bir mutluluktu anlatamam.
Yeşil ve kırmızı renkleri birarada takmak istedin, taktım. bayıdlın, kolunu sallaya sallaya göstere göstere dolaştın.
yatağına bile itiraz etmeden yattın, hala bilekliklerini elleyerek sırıtıyordun emziğini cokcoklarken...
Bu kadar kıytırık, boktan bir plastik bileklik nasıl mutlu edebilir bu kadar bir insanı?
Çocuk olmak bu kadar güzel işte.
Harika hatta.
27 Eylul 2009 (4)
Aşkım oğlum,
Sensizlik ne kadar zorsa, sana kavuşmak ta bir o kadar güzel...
Allah kimseyi çocuğundan ayırmasın.

PS: Üstteki fotoda yatak odamızın duvarının son şekli.
Dikdörtgen olan, yastıkmışmış, üstteki düz çizgi ise yatakmışmış.
ardından da şöyle dedi:
"Yastık yatakta yaşay anne"

10 Ekim 2009

Anne Ağlamasın Amaaa

Güzel yavrum,
27 Eylul 2009 (1)
Sen büyüdüğünde anlayabilir misin yaşadıklarımzı bilmiyorum ama senin yeme sorununu bilmeyen kalmadı çevremizde.
Tam 18 ay olmuş benim elimden lokma bile yemeyeli...
Henüz düzeltilmiş 13 aylıktın bana itiraz ettin ve o gün bugündür sadece kendi parmaklarınla civciv gibi yemek yedin. Hiçbir oyun, hiçbir yaptırım yada sevgi dolu yaklaşım çare olmadı bu sorunumuza.
Okulda yemeye başladın sonra, ama yine kendin tabii. Son zamanlarda Bediş Annenden yemeye başlamıştın sadece.
Bundan 10 gn önce, 18 ay sonra ilk kez benden 2-3 kaşık ta olsa yemek istemeye başladın.
Nasıl mutluydum anlatamam, karşıma çıkan herkese senin benden yemek istediğini anlattım durdum.
Sadece selamlaştığım, hayatımız bilmeyen insanlara bile ilk dakikada "biliyor musun Candaş benden yemek istedi" diye büyük bir heyecanla anltır buldum kendimi.
Onlar da bu kız iyice kafayı yemiş, yazıkkkk modunda bakıyorlardı yüzüme. Ne demek olduğunu bizim hayatımızı görmeyenlerin anlamasının imkansız olduğunu unutuyorum bazen.
2-3 gün yedikten sonra yine yemedin yemek.
Bugün yedin biraz, sonra kustun. Çok üzüldüm, onca maymunlukla yedirdiğim kaşıkların 10 saniyede "öğğğğğ"ler arasında akıp gitmesi inanılmaz üzücü.
Kafamı ellerimin arasına aldım ve sadece 1-2 saniye kaldım öyle Gözlerim doldu sanırım.
Seni banyoya soktum, yıkadım. "Yemek istemezsen söyle vermicem annecim " dedim.
"Ben çorba yemek istiyorum anne" dedin. Banydan çıktık ve çorba istedin.
Tekrar koydum ve sana yedirmeye başladım. Yarım kase kadar sonra "oğlum yemek istemezsen bırakabiliriz" dedim.
"İstiyorum anne, anne ağlamasın" dedin.
Hayat durdu sanki o anda....
Sen yemek istemediğin halde, biraz önce kustuğunda ben üzüldüm diye yemek istemişsin, anne ağlamasın ama...
23 Eylul 2009 (2)
İçim parçalandı, san nasıl birşeysin, ne harikasın yavrum?
Kelimelerim yetmiyor anlatmaya..
çorbayı bıraktım, suyunu verdim, oyunlarımızı oynadık ve öpücükler arasında uykuya daldın.
Sen benim dünyamsın yavrum, benden daha akıllı, daha duygulu, daha mantıklısın..

05 Ekim 2009

Anne Bak Sesimi Kocccaaaaman Yapayken Söyyedim

Aşkım oğlum,
Bügünlerde ses tonunu değiştirmeyi öğrendin. Acıklı ses, şaşkın ses ve en barizi de vurgulu ses.
Birşeye vurgu yapmak istediğinde sesini kalınlaştırıp uzatarak ve ses tonunu yükselterek konuşuyorsun.
Sonra da diyorsun ki:
"Anne bak sesimi kocccaaaman yapayken söyyedim"
Çok güzel söyledin oğlum.
İyi ki doğurmuşum seni.

01 Ekim 2009

İlk Defa

Küçük adamım,
32 aylık hayatının ilk 92 günü ayrı yerlerde yaşadık seninle.
Sonra tam 29 aydır bir günümüz bile ayrı geçmedi. Aynı çatı altında uyuduk hep, "anneee" dediğin anda yanıbaşındaydım.
Düne kadar.
Dün Bediş Anne bana doğum günü hediyesi olarak akşam seni kendi evine götüreceğini söyledi. İyi bir fikir olarak geldi başta, sonra yok bırakamam dedim kendi kendime ama Bediş Anneyi ikna edemedim.
Bediş Annenin evine gittiniz.
Defalarca telefonda konuştuk Bediş Annenle, sen gayet keyifliydin. Oyun oynarken sevinç çığlıklarını duyuyordum telefonda.
Seni telefona istedim ama sen çok nettin:
"Annenle konuşmak ister misin oğlum?"
"İstemicem"
Konuşmadın benimle.
Üzüldüm ama mutlu olduğunu bilmek güzeldi.
Gece uyumadan odana gittim, yatağını seyrettim, o yatağın boş olması çok zor geldi. Emziğin orada seni bekliyordu öylece. Sen yatağında olsan o emziği öylece bırakırmıydın hiç...
Sabah erkenden kalktım, hızla okula geldim. Sen çoktan gelmiştin, "benim annem gelmiş çığlıklarıyla sarıldın boynum...
Sadece 3 saniye sürdü, elimdeki simiti görene kadar. Simite saldırdın sonra.
"Bakkk, ben kocaman yiyebiyommmm" dedin.
İşyerime geldik birlikte. Masamdaki telefona saldırdın hemen,
"anne bak oteldeki gibiiii" dedin ve tuşlara basmaya başladın.
Ben de bari çay ocağını arayayım dedim. Hadi çay iste bana"
"Aaaa, anne bak biri konuşuyoy teğfonda" dedin heyecanla.
"Çay iste hadi "dedim.
"Bana çay veyiymişinnn" dedin, kapattın.
Karşı taraftaki senin geldiğini ve arayan numarayı bilmediği halde seni tanıdı.
Çok hoşuma gitti, büyüdün ve tanınıyorsun artık.
Çayı da öyle güzel, öyle net istedin ki....
Hemen geldi çayım. Bana çay ısmarladın yani.
Kısacası küçük adamım birbirimizden ayrı ilk gece sen keyifliydin, beni aramadın. Eğlence harika geldi sana. Bediş Annen de Berke Abin de mutluymuş.
Eeee o zaman bana da bunu tekrarlamak kaldı.
3 yıldır ilk kez oldu tabii.
Baban da şehir dışında olduğundan bekar ve çocuksuz gibi oldum.
Aman baban okumasın bunları tabii.
Ama ikinizi de çok özledim. Keşke bu özel günümde yanımda olsalardı dedim.
Yine yeniden 29 yaşıma girdim...
Seninle çok güzel herşey.
Heee unutmadan,
Bugün öğlen kreşe sana süt içirmeye gittikten sonra işyerime dönerken işyerinden, yüzünü ilk kez gördüğümü sandığım biri bana yaklaşıp dedi ki,
"Ne kadar şanslı bir oğlun var"
"Anlamadım" dedim
"Oğlun çok şanslı, senin gibi bir annesi var" dedi.
"Ne yönden" dedim
"Sürekli yanındasın, ilgileniyorsun, çok şanslı ki sizin gibi bir annesi var" dedi.
"Teşekkür ederim" diyerek sırıtma modunda ayrıldım.
Sonra hayal ettim, sen büyüdüğünde beni en çok mutlu edecek şeylerden birinin ne olduğunu:
"Anne ben ne şanslıyım ki senin oğlunum" demen olurdu herhalde.
Sen benim başıma gelen en güzel şeysin küçük aşkım (yine yeniden)