Son iki yıldır tüm rolüm annelik olmuştu. Hastane koşturmacaları, evde karantinalı yaşamlar, bırakacak kimse olmamalar, küçük adamı bakıcıya vermeye kıyamayıp işe ara vermeler... derken kendimin de bir hayatı olduğunu unutmuştum.
Dün satarım anasını diyerek Melek'in annesi Filiz'le attık kendimizi sinemaya. Neye gidelim diye çok düşünmedik, unuttuğumuz değerlerle ilgili birşey seçtik ve Issız Adam'a gittik. Meğer aşk denen şeyi unutalı çok olmuş. Film bize hatırlattı.
Filmi film olarak çok da beğenmedim, ama içim kıpır kıpır çıktım sinemadan. Son zamanlarda kalbimi oğlumun aşkı sarmış sadece. Aşkın başka boyutunu arka plana atmışım.
Bu arada filmde müzikler bir harikaydı. Plaklardan duyulan gerçek sesi dinlerken mest olduk..............
Karar verdik Filiz'le, her pazar bizim günümüz olacak. Cumartesi de babaların günü.
Sinemadan çıktık, vurduk kendimizi mağazalara. Söz verdik kendimize, bebek mağazası gezmek yok diye...Elimizde bebek mağazaları çantalarıyla koştuk çok özlediğimiz çocuklarımıza.
Yine biraraya geldik. Bizim ufaklıklar birbirlerine çok alıştılar. Kıskançlık en belirgin duygu. Davranışsal olarak da etkiliyorlar birbirlerini. Birbirlerini sevmeler, cici yapmalar, öpmeler, sarılmalar...
Candaş'ın elimden yemek yediği ender anlardan biri...Kıskançlık sağolsun
..................
Candaş her kelimeyi söylemeye çalışıyor, bir çoğunu da söylüyor. Ama Filiz veya Teyze yok dağarcığında. Eeee ne olacak o zaman? "Gengeeee".
Candaş Filiz'in peşinde "yenge, yenge" diye geziyor. Filiz bana diş bileyerek bakıyor :)))
..............................
Sizi çokkkk seviyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder