10 Ağustos 2010

İki Elin Yakamdaydı

Canlarım,

Sizin için açtım bu blogu, önceleri yazdım herşeyi, konuştum sizinle.

Zaman geçtikçe boşladım, sebebi nedir bilmiyorum aslında.

Zamansızlık değil aslında, her ne kadar ona sığınsam da.

Candaş oğlum;

Artık epey büyüdün. Fiziksel olarak değil kastım, mental olarak söylüyorum.

Konuşman, hayal dünyan, somut kavramların, hele ki muhakeme gücün oldukça iyi.

Muhakeme hayatta en önemli şeylerden biri bence. Her insanın kendinde araması gereken bir özellik.

Dil gelişimin oldukça iyi. Tam bir bahane makinesisin. Yaptığın her olumsuz durum karşısında neden diye sorduğumda anında uydurduğun bir hikayen var, biz ağzımız açık dinliyoruz sadece.

Sayılar, rakamlar, harfler konusunda oldukça iyisin.

Arada takılsan da 88'e kadar sayıyorsun (kapı numaramız :))

Toplama yapmaya başladın, parmaklarınla ve oyuncaklarını gruplandırarak toplama-çıkarma yapıyorsun.

2+3 beş eder diye tespit ettikten sonra 1+4 de beş ediyor anne diye inanılmaz heyecanlanıyorsun. Tam bir öğrenme makinesi gibisin.

Okulda ingilizce dersiniz yok henüz ama sayıları ve renklerden bazılarını biliyorsun.

Hatta geçen yumurcak Tv de Büyük Rahat Koltuk programı çıktığında bir baktık jenerik müziğini baştan sona ingilizce olarak söyledin.

Gittiğimiz yerlerde otopark numarası, kaçıncı kat olduğu senden sorulur.

Geçenlerde seninle bir AVM gittik arabayla, baban sonradan minibüsle geldi. Sizi bıraktım orada ve dernek toplantısına gittim. Tabii babanla arabanın yerini konuşmayı unuttuk.

Bana da ulaşamadı baban sormak için.

Sen demişsin "Tuyuncu yenk, dedenin "de" si, 6 numaya".

Bingo....

Hafızan çok kuvvetli. Hiçbirşey unutmuyorsun.

Bugünlerde aşırı şekilde boyuna takmış durumdasın. Okulda arkadaşlarınla arandaki farkın iyice farkındasın. Arkadaşlarından kimisi seni küçük olduğun için dışlamaya başladı, sen küçüksün diyorlarmış sana.

Çok sinirleniyorsun, hatta sana küçük diyenleri başka zamanlarda sudan bahanelerle dövmeye başlamışsın okulda.

Kız tavlası, erkek tavlası ve satrancın taş dizmini öğrendin. Kız tavlasında usta oldun, artık saymadan biliyorsun yerlerini.

Erkek tavlasını da epey ilerlettin.

her saniye tavya oynamak istemen bizi mahvediyor sadece.

Kendinden büyük çocuklarla oynamaya bayılıyorsun, onlar da seninle oynamayı çok seviyor. havuzda ve lokalde seni görüklerinde hemen alıyorlar seni aralarına.

geçen lokalde kağıt oynayan bir abi grubunun yanına oturdun hemen, sana da kağıt verdiler. Biz yanına gitmedik, sen abilerin anlattıklarıyla gayet güzel, onların oyunlarını bozmadan oynadın. Seni aralarına almalarına bayılıyorsun.

Geçen parkta 1-2 çocuk (5-7 yaş arası) sıska diye dalga geçmişler seninle.

Daire oluşturup alkış yaparak sıska sıska diye şarkı söylemişler, sen de oyun sanıp aralarına katılmaya çalışmışsın, aslında seninle dalga geçiyorlarmış.

baban seni uzaklaştırmış oradan ama sen ağlamışsın.

"Ben de onlarla şarkı söyyemek istiyoydum ama" demişsin.

Çok üzüyor bu durumun bizi.

Umarım yaşıtlarına ulaşırsın görünüm olarak da.

Hastalıklar konusunda hala sıkıntılıyız.

FMF atakların çok artmıştı, öyle ki 3-4 günde bir ateşleniyordun. İlaçlara rağmen...

Kortizon kullanmaya başladık. 2 aydır ateşlenmiyorsun. Ancak yemek yemene rağmen büyümen durdu yine.

Endokrine gittik, başka bir dr bu defa.

Büyüme hormon tedavisine başlanması gerekli dedi, ancak kortizon kullanırken çok zor, cevap alamayız tedaviye. Kortizonu kesmek lazım.

İki ucu ..oklu değnek...Kortizonu kesemiyoruz çünkü FMF atağı geçiriyorsun, ancak kontrollu olarak düşü,rmeye başladık.

3/4 kulllanıyorsun suan, iyi gidiyor. Bu hafta tekrar kan tahlilleri yapılacak ve onun sonucuna göre belki 2/4 düşecek.

Kortizon kemik erimesi de yapıyormuş, onun için de kemik yoğunluğu ölçümü istendi, Cerrahpaşada yapılıyormuş çocuklar için, bir ara oraya da gideceğiz.

Yeni birşey daha öğrendim bu arada.

Senin doğduğundan beri teşhis edilemeyen FMF ataklarında hep CRP-Sedim yüksekti, tam 3 yıldır normal seviyesini görememiştik hiç. Hiç kimseye de anlatamamıştık. Sağolsunlar bu çocuğun CRP neden bu kadar yüksek diye kimse sorgulamadı, beni psikopatlıkla itham etti birçoğu da.

Meğer bunca zaman CRP-Sedim yüksekliği de kemikler üzerine zarar veren bir faktörmüş.

Herşeye lanet okuyup tek tek hesap sormak istiyorum herkese.

hamileliğimden beri ahkam kesen her dr lakaplılara hesap sormak istiyorum.

Neye yarar diyorum sonra.

Hiçbirşeye...

Kendimi parçalamaktan başka işe yaramaz, bu da moral bozukluğu ile bundan sonra yapılacakları düşünmeme engel olur.

Bu hafta yapmam gerekenler:

-Özgür Bey aranacak ve kemik yoğunluğu için yol göstermesi istenecek

-10 gündür süren öksürüğün için dr gidilecek

-Endokrine gidilip büyüme ile ilgili testlerin yazdırılacak

-FMF ve kortizon ayarlaması için kan verilecek

-Tüm bunları yapacak güçlü bir anne aranacak....

********************************

Dün bir arkadaşımızla bir tartışma yaşadık.

"Siz kızınızın ölümünü sorgulamadınız" dedi.

"neden hesap sormadınız, dr hatası yokmuy du?"

Doğruydu, sorgulamadık.

Bir faydası olmayacaktı çünkü, giden gitmişti. Kendimizi parçalayıp hesap sorma yoluna gitseydik küçük adamla koşturacak gücümüz ve moralimiz kalmayacaktı.

Bir canımız daha vardı ve onun bize ihtiyacı vardı.

Akıl hastası bir anne olup çıkma riskim vardı, ki bu durumda ne kendime ne candaşıma faydam olurdu.

Sorgulamadık doğru.

Dedi ki o arkadaş "siz özel hastanedeydiniz, para sorununuz vardı. Para sorununuz olmasaydı sorgulardınız"

Yüreğimin ta içine hançerler saplandı.

saplanmakla kalmadı kıvrıla kıvrıla parçaladı tüm organlarımı.

Doğum yaptığım hastane yetersizdi yoğun bakım konusunda. Kızımın durumu oğluma nispeten daha iyiydi. Oğlum kötüleşti, ölüyor dendi. Ne pahasına olursa olsun en iyi hastaneye gidebilmeliydik.

telefonda nakil için konuştuğum dr olası fatura hakkında bilgi veriyordu, "en az 100.000 TL " diyordu.

Veremezdik bu parayı. İndirim yollarını aradım, buldum.

Bu defa fiyat düşünce hastanede boş olan yataklar doluverdi bir anda, yerimiz yok dendi.

Ağlıyordum, kahroluyordum, o dönemim kara kuru Candaş oğlanı ölüyordu, telefonda konuştuğum başhekime yalvarıyordum alın oğlumu" diye.

Aldılar.

herşey yoluna girdi.

Onun alınmasının daha sonra bana büyük pişmanlıkla yaratacağını bilemedim.

6 gün sonra alındı daha iyi durumda olan sarı papatyam.

Ama artık daha iyi değildi, hatta oldukça kötüydü.

Kötü hali hiç daha iyi olmadı, hep daha kötü ve en kötü oldu.

İşte tam 3,5 yıl sonra dün dank etti kafama.

O arkadaşımın "siz kızınızın ölümünü sorgulamadınız" sözü.

Doğru, sorgulamamışız.

Dün akşamdan beri kendimde değilim.

Tüm gece sarı papatyamın iki eli boğazımdaydı,

"Benim ölmeme neden izin verdin?" diyordu. Benim halime bakmadan sadece bunu söylüyor bana sürekli ve gözünü ayırmadan.

Ölmene izin mi verdim sarı papatyam bilmiyorum.

Düşünüyorum dünden beri ve evet o arkadaşım da haklı, dünden beri bana hesap soran sen de haklısın.

En başından doğru dürüst bir hastanede yatmadım, doğru doktor elinde takip edilmedim. Kendine komplikasyonlu gebelik vakası alarak deney yapan doktorun elinde kaldım ve doğurdum

Tutamadım sizi karnımda. Oysa kadının doğasında vardır 9 ay 10 gün tutar yavrusunu, ben tutamadım.

Kendime hiç dost edinmemişim 30 yıllık ömrümde.

Tuvalete bile kalkma iznim olmadan, hiçbirşeyin farkında olmadan, kulisi duymadan yattığım o vasat hastanede "hadi kalk başka hastaneye gidiyoruz" diyen bir dost bile kazanamamışım.

Doğumumda içeri bile sokmayan devlet hastanelerinden sonra parasını konuşmadan en iyi hastaneye gitmeyi düşünemediğim için hatalıyım.

Sizi para yüzünden başka hastaneye götüremiyorken, hamileliğim boyunca sizin yaşamanız için parayı hiç düşünmememi söyleyen ve siz daha 3. gününüzde ve ben ağlıyorken bizden yazlık yapmak için arsa parası istemeye gelen akrabalarımı evden kovmadığım için hatalıyım.

Ben doğum sonrası 4. günümde ilaçlar nedeniyle kasılmış ve yürüyemiyorken beni hastane sandalye oturtup chec-upa giren akrabalarımı kovmadığım için hatalıyım.

Sarı papatyamı kaybettikten sonra "sana ihtiyacım var, lütfen yanıma gel" dediğim halde ahırdaki ineklerinin daha çok ihtiyacı olan akrabamı hayatımdan silmediğim için hatalıyım.

Bacaklarım kasılıp yürüyemezken süt pompası almak için AVm ye girdiğimde, sözde bize yardıma gelip AVM de mağaza gezmeye dalıp kaybolan akrabalarımızı kovmadığım için hatalıyım.

Çocuklarımız ölüm döşeğindeyken "düşünmeyin parayı, onca insan 3-5 toplasak epey birşey ortaya çıkar" diye düşünüp hareket edecek bir akraba topluluğuna sahip olmadığımız için hatalıyım.

Hastane değiştirirken var olan yerleri, "biz bu parayı ödeyemeyiz" dediğimde biranda doluveren hastaneye hesap sormadığım için hatalıyım.

100.000 TL yi duyduğumda umrumda bile değil, hırsızlık yaparım, başka şey yaparım demeyip fiyat pazarlığına girdiğim için hatalıyım.

Şimdi deseler miktarı bile dinlemem, hemen alın çocuklarımı derim sadece.

Gözümü kırpmadan o parayı kazanacak her şeyi de yaparım.

Affet beni bebeğim, affedin beni bebeklerim.

Ben de sizinle birlikte büyüyorum, 30 yıl bir yana şu 3 yıl bir yana. 3 yılda öğrendiklerimi hiçbir yerde öğrenemezdim.

Pişmanın çok.

O arkadaşımın dediği gibi "parasını tam ödeseydiniz bunları yaşamazdınız, hesap sorardınız, sorgulardınız".

Hadi güzel bebeğim çek ellerini boğazımdan, hatalıyım biliyorum. Çok haklısın. Sen çeksen de ellerini ben affedecekmiyim sanıyorsun kendimi..

Asla...

Sen içimde büyüyemeyen çiçeğimsin benim.

Sarı papatyam.

Çok istedim seni de desem, çok seviyorum seni desem, hayalimdin desem...

Ne fayda...

Affedin beni çocuklarım.

Ben sizden daha güçsüz, daha zayıf, daha akılsız küçük bir kız çocuğuyum.

Zorla büyütülmeye çalışılan.