29 Aralık 2009

Yılbaşı Ağacımızın Altına, Yüreğimin Taaa Ortasına Kargo Geldi


Sdc10242

Küçük adam hastaneden çıkmışken,
İyileştiğini, dün ziyaretine gelen Bediş Anne'ye seke seke dans etmesinden anlamışken,
Doktor kontrolünde "iyileşmiş bu küçük adam" sözünü duymuşken,
Bu hafta izne ayrılıp küçük adamla evde sefa yaparken,
Bugün Melahat gelip hastane sonrası çığ haline gelen çamaşırları ütüleyip evi temizlemişken,
Küçük adam uyumuşken,
Ben elimde nes kahvemle bu manzaraya karşı otururken,
Sdc10217


Kapı çaldı.
Aynı kargo şirketi çalışanı bugün 2. kez elinde paketle geldi.
Küçük adamaydı bu defa gelen, blog sayesinde tanıştığımız bir başka premature olan Zülal 'den.
Yılbaşı ağacının altına koydum ve küçük adamın uyanmasını bekledim ve paketi gördüğündeki heyecanını hayal etmeye başladım.
Uyandı, koşarak gitti ağaca. Şöyle bir baktı. "Cipsss" diye çığlık attı.
Sdc10219


Salladı, salladı paketi önce, açmaya başladı sonra.
"Bu biy fiyyy" diye bağırdı, seke seke zıplayarak.
Sdc10223
Sdc10225


Sarıldı file. Renkli kartı gördü sonra. "Aaaa bu da bir kuğbaymış" dedi. Sonra da mektubu gördü, kartın içine koydu. "Bak anne kitap gibi oldu" dedi.
"Bu filin adı Bobo" dedim. "Eyettt" dedi. "Çok beyendim".
Sdc10227

Uzun süre kartı ve mektubu okutmadı bana. "Ben okuyoyum" dedi.
Sdc10228
Sdc10235
Sdc10233

Benim gözlerim doldu gelen paketten etkilenerek.
"Şana noydu anne" dedi.
"Duygulandım" dedim. Baktı yüzüme öyle uzun uzun.
Anlattım O'na. Zülal ve annesinin, hastanede yatan küçük adam için bu kartı yaptıklarını, Zülal'in de oyuncağını seninle paylaşmak için bize gönderdiğini. Bunun için çok duygulandığımı ve gözlerimin ağlarmış gibi olduğunu, ama ağlamak demek olmadığını...
Baktı yine uzun uzun yüzüme, anladın mı dedim. "Anyadım" dedi ve hemen ekledi:
"Küpyeyye oynayayım mı anne" :)))
**********
Küçük adamın oyuncak takıntısı yoktur. Yatarken emzik, suluk, battaniye ve müzikli kitabıdır heryere sürüklediği.
Ama bugün sürekli "Bobo elinde" gezdi. Unuttuğu zamanlarda "Bobo neyde anne? Boboyu getiyiymişin anne?" sesi geldi.
TV seyrederken koynuna aldı, yatağına istedi Boboyu. Sonra uyumadı, babasının yanında uyumak istedi. Battaniye mi al anne, suyumu al anne, kitabımı al anne, ve ekledi:
"Boboyu da iştiyoyum".
Arakadşın mı O senin dedim.
Evet dedi. O zaman ona sahip çık dedim, sakın ayırma yanında.
"Eyet" dedi.
**************
Zülal Kız ve Annesi mektup yazmış bize. Zülal Candaş'a cabuk iyileş diyor. Annesi de bana övgü dolu sözler yazmış. Premature annesi olmanın ne demek olduğunu bilerek, Zülal ile yaşayarak ortak olmuş bizim yaşadıklarımıza.
Çok uzaktan, Çanakkaleden geldi Zülal Kızın paketi bize. Aslında hastaneye göndermek istemişler ama hasta odasına kargo almıyorlarmış.
Blogla tanıştığımız, yani yüzyüze görüşmeden tanıştığımız, acımızla üzülen sevincimizle mutlu olan bu kocaman yüreklere çokkk teşekkürler. İyi ki varsınız...
Aslında bu sayede hastalığımız süresince bizi arayanlara, mesajlar yazanlara, küçük adamın iyileşmesi için dualar eden herkeslere çokkk teşekkürler.

23 Aralık 2009

501 Nolu Odadan Bildiriyorum

Sanki biz değilmişiz gibi, 92 gün süren yoğum bakm maratonunda çocuğu, girdiği apnelerle 3 saniyede mosmor kesilen...


Sanki biz değilmişiz gibi çocuğu makinelerin verdiği oksijenle yaşayan,


Sanki biz değilmişiz gibi, çocuğu nefes alamadıkça farkında olmadan nefesini tutan ve eli-ayağı uyuşmaya başlayınca fakeden nefes almadığını....


Sdc10156


6 gün önce gece yarısı ağlamasıyla uyanıp, çocuğumuzun yüzünü mosmor görünce elimiz ayağımız dolaştı.


Alevler içindeki küçük adam öksürük krizine girmiş ve nefes alamayıp morarmıştı.


"Anne buhay vey bana" diyebilmesi dakikalar sürdü.


Ventolin nebul ile nefesi rahatladı ve sabahına doktorda aldık soluğu.


2 ay önce minimumdan başlanan astım tedavisi yetmemiş olmalı ki küçük adama aldığı ilaçların dozunu 3 kar arttırdı, ilave ilaçlar başlandı. Tam bir ayaklı eczane vaziyetinde çıktık hastaneden.


Çok farklı öksürük krizleri geldi, oldukça uzun, özellikle geceleri hiç ara vermeden, uyku uyutmadan geçti 4 gün.


Sdc10170


Ateş 5. güne kadar devam etti, öksürük krizleri molasız devam etti.


Doktoru 5. günü bekleyelim dedi, viral enfeksiyonlar 5 güne kadar uzayabilirmiş..


Pazartesi akşam kreşten yine mosmor bir surat aldık.


Kucaktan inmeyen, ağzına su hariç parmak kadar gıda girmeyen küçük adam bugün tekrar doktordaydı.


Pnomoni ve otitis mediamız olmuş en harikasından....


Hastanedeyiz şimdi, 501 numara.


Hani şu her ergenin hayalindeki( en azından benim ve yakın kuşağın hayaliydi) 501 'den değil bu.


Antibiyotik başlandı, 6 gündür lokma yamak yemedi ve hala öyle...


"Kucak anne" en sık kullandığı söz. Bacaklarını belime dolayıp, kafasını omzuma koyuyor ve "benim oğyum şöyye" diyor sadece. Öylece uyuyakalıyor.


"Benim oğlum söyle" ise ayrı bir hikaye. Şimdi gücüm yok anlatmaya ama sonra yazacam.


Saturasyonu düştü biraz önce, ventolin verildi yine. Daha düşerseoksijen de verilecek.


Hayatımızın normal olmasını istiyorum ama öte yandan da en büyük sıkıntı bunlar olsun diye de düşünüyorum. Allah beterinden sakınsın.


Aklımdaki herşey uçtu, bişey yazamıyorum.


Umarım çabuk atlatırız...

Konuşmama Hakkımı Kullanmak İstiyorum

Samimiyet veya mesafe...
Doğal olma, kişiye göre davran, samimi olma...
Düşündüğünü söyleme, sana çok masum ve adil gelen, senin darağacı sebebin olabilir...
Sık sık duyardım da "yok canım, daha neler" diye dalga geçerdim.
Yaşayarak öğrendim, samimiyetimden dolayı üzüntülerimi anlattıklarım, olaylardan kendilerine batan kısım bulup beni üzen şeyleri içinden çıkılmaz hale getirdi.
Ehh, ne diyelim, herkes kendine. Bence ona batan kısmı filan da yoktu o ayrı, yalancı gündemdi niyeti.
Bir abla nasihatı aldım bugün, ki bu abladan çok güzel sözler duyuyorum bugünlerde, samimiyetimden (değneğin öbür ucu bu da) dolayı söylemek istedi.
"Anlatılması gereken bir olay olduğunda sadece fiil kısmını anlat"
"Olur mu hiç dedim, olayların önü-arkası herşeyi değiştirir, fiili bile anlamsız kılabilir"
"Sen önünü arkasını anlattığında fiile kimse bakmıyor, sana negatif dönüş kısmını bulmaya çalışıyorlar" dedi.
Hala kafamı yoruyorum, anlamaya çalışabilmek için.
Halbuki sadece bu böyle diyip geçmem gerekirmiş...Sorgulamadan...
O abla dedi ki "iş hayatı budur". Birşey mi soruldu, mümkünse evet veya hayır demelisin.
Olay anlatılacaksa sadece oluşum kısmını anlat ve geç."
Bakalım ne zaman adam olacam.
Sardunyacığım, okuyorsan sana da gelsin bu sözlerim madem. Malum çok yenisin ve sürüden çok farklı bir kişiliksin.

11 Aralık 2009

BU HAFTA ÖĞRENDİKLERİMİZ

Büyüme, hipofiz, hormon, growth, hipofiz, insülin, clonidin, hipofiz, L-Dopa, kortizol, hipofiz, MR, atarax, kontrast, hipotif, beyin, premature, minimum-maximum...
*****************
Dedim ki babasına:
"Ersin, kapıyı kapat"
Küçük adamın cevabı (melodik olarak):
"Kapıyı kapat şeşşijce
Yahatşıj ettin yeteyince
Mecbuyşan konuşmaya
Şon şöjünü şöyyeeee"
Ağzım açık dinledim.
Ben bu şarkının sadece 2 satırını bilirken O tümünü söyledi...
********************
Akşamlar da dahil çok yoğun bir hafta...
1 akşam küçük adamla mesaiye kaldık, O sessizce Caillou izledi bilgisayarda.
Şuan da dersteyim. Blogum da benim öğrenciliğim sayesinde şenlendi.
1 haftadır kuramadığımız yılbaşı ağacımız şuan evimin 2 erkeği tarafından kuruluyor olmalı...Ya da ev talan ediliyor mu demeliydim?
********************
Dün MR çekildi...İlaçla uyutulmadan çekim yapmaktı amacım, tüm gün uyanıl tutulan küçük adama çekimden bir saat önce verilen yarım ölçek uyku ilacı ile saat 5'te uyudu, tüm o gürültülü çekime 20 dakika boyunca sadece 2 kez kez ayağını oynatarak cevap verdi...
Taa ki sabah 06.30'a kadar...Rapor çıkmasa da sonucun iyi olduğunu öğrenerek rahatladık..
**********************
Fotoğraf soranlara ise cevap:Fotoğraf makinemin yerini bile bilmiyorum....

03 Aralık 2009

Ah Sardunya ah...

Sardunya bir yazı yazmış..."Acı"... aslında olan bir olayı O da yazmış... Neredeyim bilmiyorum okuduğumdan beri...
Çocuklar ve çocuklarımız, tüm çocuklar...
Hepsi benim gibi sanki...